Bu
sene muzun hiç tadı yok. Muzun tadı yok, çiftçinin, üreticinin, muzcunun da ağzının
tadı, tuzu yok. Geriden bakıyorsun sararmış, hatta benekler düşmeye başlamış muz,
kabuğunu soyuyor bir parça koparıp yiyorsun, ama nerede o hoş koku, nerede o
çok özel tat ve lezzet. Geçen Ekim ayından beri muzcunun tadı, tuzu yok.
Muz,
Anamur, Bozyazı, Gazipaşa ve Alanya bölgesinin çok özel bir ürünü. Gerçi çilek
de var. Ama özellikle muz denilince her yerde Anamur akla gelir. Öyle olması da
doğal. Çünkü bu bölge, muz için ideal bir iklim özelliğine sahip. Bir başka şey
daha var, muzun patenti, coğrafi belgesi Anamur ve Bozyazı’ya ait. Zamanında
“Anamur muzu” patentini almayı başaran Bozyazı’dan Mustafa Yılmaz’a muzdan
ekmek yiyen, çoluğunu çocuğunu okutan, evini arabasını alan, yiyip içip eğlenen
herkes, ama herkes bir teşekkür borçlu.
Mustafa
Yılmaz ile Anamur’da en son düzenlenen “Anamur Gıda ve Tarım Fuarı” sırasında
görüşmüştük. Patent konusunda çok dertliydi. Kimsenin sahip çıkmadığından söz
etmişti. Kimler diye sordum, muzla ilgili ne kadar kurum varsa hepsini
sıraladı. İlçe tarımı mı dersin, Muz-Bir’i mi, Ziraat Odasını mı, Muz
sarartmacıları mı, büyük sera sahiplerini mi, demircisi, nayloncusu, ustası,
kalfası, işçisi, hani burnundan kıl aldırmayan ziraatçıları, daha sayayım mı?
İşte durum böyle.
Muzun,
muzcunun tadı yok bu sene. Sapsarı iriden bir parmak muzun kabuğunu soyup
yiyorsun, inanın saman gibi bir şey. Neden böyle biliyor musunuz? Çok aç
güzlüyüz de ondan. Vur dediler öldürmeye kalktık. Dağı taşı, dereyi tepeyi muz
serası yaptık. Daha çok kazanalım, daha çok ürün alalım diye olmadık yollara
saptık. Ziraatçımız onu da ver, şunu da ver dediler, iyi olur diye ne derlerse
yaptık, toprağımızı öldürdük, canlı organizmaları yok ettik. Doğanın dengesini
bozduk. Muzun tadının, kokusunun, aromasının olmaması biraz da bundan.
Evet,
muzun tadı yok. Bizde uyanık çok. Baktılar ki, Anamur’da, Bozyazı’da sera
yapacak arazi kalmadı ya da çok pahalı. Birçoğu hazır seralarını satıp
Alanya’dan ötelere, Manavgat’a, Serik’e uzandılar. Kimileri Adana’ya, Tarsus’a,
hatta Hatay’a gidenler oldu. Çok dedik. Yazdık çizdik. Yapmayın, etmeyin,
Anamur’a, Bozyazı’ya yazık olur, dedik. Kendi inanınıza kötülük etmiş olursunuz
dedik. Kimse dinlemedi. Elbette bu sorunun ortaya çıkmasında devletin de etkisi
oldu. Olur, olmaz teşviklerle, hibe ve desteklerle, büyük şirketlerin,
zenginlerin, para babalarının, hatta mafyanın, kaçakçının, kara paracıların
iştahı kabardı. Bırakın 3 dönüm, 5 dönüm serayı, birçok yerde 50, 100, 500,
1000 dönüm muz serası yaptıranlar oldu. Bakanlıklara raporlar gitti. Bu gidiş
yanlış dendi. Muz üretilecekse Anamur-Bozyazı-Gazipaşa-Alanya’da üretilsin,
diğer bölgeler kendilerine mahsus ne varsa onu üretsin, dendi. Olmadı, kimse
dinlemedi. Hep diyoruz, Anamur sahipsiz, Bozyazı sahipsiz diye. Abartmıyorum
gerçekten bu bölge üvey evlat gibi bir şey. Ankara’da bir sahibi yok.
İstanbul’da bir sahibi yok. Mersin’de, evet Mersin’de bile sahipsiz. Gözden
ırak, gönülden de ırak.
İş
başa düşüyor Anamur. Çarıkları çekmenin zamanı gelmiştir Bozyazı. Üzerimize
çöken taş ağırdır. Bu taşı tek başına birilerin kaldırması mümkün değildir.
Herkes taşın bir tarafından tutarsa, uçurumdan aşağı kaldırıp atmak kolaylaşır.
Onun için diyorum. Sen ben demeden, o, şu bu demeden, el ele, gönül, gönüle
verip “Anamur muzuna”, çileğine sahip çıkmalıyız. El ele vererek, birleşerek, kooperatifleşerek,
birlikler kurarak aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun yoktur. İleri,
gelişmiş ülkelerde bu işler böyle yürür. Bizdeki gibi değil.
Şimdilik
bizden bu kadar.
Sağlıcakla
ve hoşça kalın.