Beyni de, kişiliği de küçük insanlarız. Yemin ediyorum
böyleyiz. Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim böyleyiz. Tüm kutsallar
üzerine yemin ederim böyleyiz. Çünkü bu bir elbise gibi üzerimizde, bir maske
gibi yüzümüzde duruyor ve durdukları yere yapışıp kalmış durumdadır. Evet,
küçüğüz kardeşim, çok sığız ya, yemin ediyorum çok sığız, alık ve bönüz. Şimdi
bunu söylüyorsun ya, bu söylemeyi bile kendini beğenmişlik, çokbilmişlik, zaten
sen hep bilirsin olarak değerlendirmek adettir bizde. Şerefsiz evladıyım
onlarca kez yaşadım bunu yani tecrübe söyletiyor. Eğer böyle küçücükte olsa bir
duygulanım varsa dünyanın en namussuz insanıyım. Yok kardeşim yok, ama yok demek
fayda etmez, cahil ille de var der ve sonunda inadıyla inandırır seni de, kendini
de. Zira böyle bir damgayla susturmaktır niyet, çünkü söylenenlere
söyleyebilecek bir sözümüz yoktur karşılık olarak. Oysa mutlak ve muhakkak bir
hakikattir bu. Gözlerin gördüğü, kalplerin hissettiği sarih ve bedihi bir
resimdir bu. Gördüğünü söylediği gözleriyle, önünde duran resimdeki gördüğü
çizgileri izah edemeyen hatta ne gördüğünü bile söyleyemeyen nasıl bir zekâya
maliktir? Kurumuş olan ağaca, evet evet gözlerin kesin olarak gördüğü, bakınız
baktığı değil gördüğü kurumuş ağaca yaş diyen biri nasıl bir zekâya maliktir? Zalime
mazlum diyen nasıl bir zekâya maliktir? Gözlerin içine baka baka yalan söyleyen
birine bak işte nasıl da doğruyu söylüyor diyen biri nasıl bir zekâya maliktir?
Gerçekten böyle bir zekâ nasıl bir zekâdır, böyle bir kişilikten beklenebilecek
ne vardır? İşte o damga tam da burada devreye giriyor; kendini beğenmişlik ve
çokbilmişlik damgası. Çünkü siz aksini söylüyorsunuz ya ve söylediklerinizi de
tüm detaylarıyla hüccetlendiriyorsunuz ya, bu zoruna gidiyor malın. Ya çapımız
kifayet etmiyor çözümleyemiyoruz ya da rezil birer korkağız ve
kaybedeceklerimiz olduğu için kaybolmasınlar istiyoruz. Fikrin ve şahsiyetin
cüceleriyiz. Fikrimiz yok bu kesin, zira bilgimiz yok. Şahsiyetimiz yok, zira
fikrimiz, felsefemiz yok. Ne fikir konuşabilecek bir kişiliğimiz var ne de
fikir üretecek beynimiz var. Çünkü bunu beceremeyiz, becerebilecek çapımız yok.
Zira analitik düşünebilecek, senkronize düşünebilecek, tahlil edebilecek
kalibremiz yok. Tam bir zombiyiz. Bizim düşmanımız var sadece ve o düşman
sayesinde varlık kesbediyoruz, çünkü düşmandan bağımsız bir varlığımız yok. O
düşmanı göstererek kendimize kanalize ediyoruz sürümüzü ve böylece kendimize
acındırarak kolayca aldatıyoruz o sürüyü. Öyle ya varlık ispat ister neyle
ispat edecez var olduğumuzu? Olmayan varlığımızı, olmayan hangi delille ispat
edecez? Zaten bunu yapabilmek için çok yol kat etmiş olmamız iktiza eder. Bir
kitap söylüyoruz, okunsun istiyoruz, okuyana nasıl buldun diyoruz, iyi işte
cevabını alıyoruz, okumuş bırakmış. Kitap nedir, ne anlatmaktadır, nasıl
anlatmaktadır, hangi dersi vermek istemektedir, umurumuzda değildir. Yani bir
kitap bir değişim demektir de mi, öyle olmalıdır yani, çendan bir davranış
değişikliğine yol vermelidir, ama tık yok, çünkü hiçbir şey hissetmemiş,
hissetmeyince de anlamak ihtiyacı duymamış ahmak. Zira ne anladın, ne aldın
dediniz mi, tık yok, çünkü ne anlayabilecek bir bilinç ne de bir şey alabilecek
potansiyel var. Sığır gibiyiz, otluyoruz, birazcık tatmin oluyoruz, o kadar.
Her şeyde öyle değil mi, biliyoruz geçiyoruz değil mi, peki kaçımız anlıyor?
Anlamak için hissetmek gerekir! Hissetmediğin şeyi anlayamazsın demişti galiba
Shakspeare değil mi? Mesela; bugün yoksulun halini niye anlayamıyoruz? Çünkü
hissetmiyoruz, zira o yaşama sonsuz uzağız. Beynimize ağır geliyor zira fikirle
iştigal. Ama fikir sahibiyiz, ahkâm kesmeye bayılırız, abuk sabuk şeyler
söylemekten haz alırız, çürütülünce de it gibi havlarız. Oturup bir mesele
üzerine fikir teatisi yapamıyoruz mesela. Niye yapamıyoruz? Neyden korkuyoruz?
Çünkü cesaretimiz yok, apışıp kalırız diye korkuyoruz, bu yüzden fikirle cevap
veremeyeceğimizi bildiğimiz için korkutma yolunu tercih ediyoruz, korkutursak
boyun eğdiririz ve cehaletimizi de göstermemiş oluruz diye düşünüyoruz. Mesela;
kaç fikri köklerine göre konuşabiliriz? Hadi buyurun cesaretiniz varsa. Mesela;
dini konuşabilir miyiz? Burası gâvur toprağı mı? Değil ama konuşamazsınız.
Çünkü dindar değiliz, dinciyiz ve konuştuğumuz zaman ortaya dinsizliğimiz
çıkar, zira yaşantımızın dinle yakından uzaktan alakası yoktur, dinle
aldattığımız gerçeği de tezahür eder ayrıca hem de sarih olarak ve bu işimize
gelmez, bu yüzden de dini bile konuşturmazlar yüzde bilmem kaçı Müslüman
denilen ülkede. Ya da Türklük üzerine nereye kadar konuşabilirsiniz? Biz gâvur
muyuz? Değiliz ama Türk’üm diyenlerin nasıl bir şey oldukları tezahür
ediveririr sarih olarak ya da ne bileyim garip şeyler bu şeyler, netameli
şeyler. Peki, niye konuşamayız bu olgular üzerine gerçekten? Ama
konuşamadığımız olguları savunuyoruzdur kesin. Çünkü bu olguların cahiliyiz ve
bu olgular münhasıran kullanılmak için vardır, yaşanmak için değil. Zira iyi
kazandırmaktadırlar, kazananları iyi palazlandırmaktadırlar. Şimdi bunu
söyledik ya, direkt namussuz oluruz, hain oluruz, oysa ilginç bir soru gerçekten,
hakikaten böyle bir şey mi var, böyle bir şey nasıl olur diye sormamız icap
eder değil mi? Ama biz ters insanlarız, tersten bakarız, tersten anlarız,
tersten yargılarız. Çünkü biz küçük insanlarız. Niçin hep sonuçları konuşuyoruz
da, sebepleri konuşamıyoruz? Çünkü sebepler çarpıcıdır ama sonuçlar
yarayıcıdır. Sebepler bizi gösterir, sonuçlar ise ortaya karışıktır. Sebepleri
konuşmak tehlikelidir ama sonuçlar konuşmak kolaydır, basittir, dalkavuklukça
konuşmayı kolay kılar, çok konuşmayı ama boş konuşmayı sağlar. Sorsak mesela; bu
ülkede her eve en az BEŞ BİN TL girebilir mi? Giriyor mu? Girmiyorsa niye
girmiyor? Girmiyor sonuçtur tamam ya peki niçin girmiyor? Niye girmediğini
konuşamıyoruz? Konuşalım mı tüm tafsilatıyla? Hayır, konuşamayız, ateşe var, cıss.
Şuraya giden milyonlar bunun için harcansa olmaz mı deseniz bile tehlikeli
görüleceğiniz bir iş yaparsınız. Oysa bunda ne var? Gerçeği söylemek kötü
müdür? Düşünmeyen, mal gibi yaşayan bir toplumda kötüdür. Çünkü güdülmek için
var edilen malları şüpheye düşürmek netamelidir, bunu yapan da netamelidir.
Velakin her şeyi apaçık ortaya koyup üzerine konuşmak iktiza eder oysa, büyük
insanlar, büyük toplumlar bunu yaparlar. Misal; bir adam dinleriz, din
konuşuyordur, söze odaklanmayız, adama odaklanırız, sapığın biri, boş
konuşuyor, geri zekâlı, maşa deriz, niye? O dindardır, biz dinciyizdir zira. Çünkü
o adamın sözlerine cevap verebilecek, söylediklerini algılayıp, anlayıp,
çözümleyebilecek, onun sözleri üzerinde düşünebilecek yüreğimiz, cesaretimiz
yoktur hatta ona verecek cevabımız yoktur ve hatta karşılık vermeye yeltenirsek
aslında ona yüklediğimiz vasıfların kendimize ait olduğunu göreceğizdir. En
kötüsü de, dinle kuyruğundan tuttuklarımızı daha fazla tutamamaktan
korkuyoruzdur. Oysa sözlerini dinlememiz, anlamamız ve cevap vermemiz gerekir
değil mi, olması gereken budur değil mi? Hayır bizde bu değildir işte. Çünkü
kim olduğumuzu asla göstermek istemiyiz, görülelim diyemeyiz. Büyük olana sahip
olmak ve bitevi büyüklerden söz etmek küçük olanı büyütmez. Büyümekte bedensel
olarak genişlemek değildir. Ama biz böyle olur sanıyoruz. Çünkü biz küçüğüz ve
asla büyüyemeyeceğiz, küçük kalmak kaderimizdir bizim. Böyle mutluyuz çünkü.
Sonsuz mutluluklar canlar!
SEÇME LİNKLER:
En azından mutlaka tıklayın-üstünkörü bile baksanız iyidir- gerçekler iyidir, merhemdir, şifalıdır, uyandırır, hiç olmazsa şüphelendirir ve şüphe mutlak gerçektir. Hadi okuduklarınız gerçek olmasa bile yine de bir acaba diyebilirsiniz. Zaten verdiğim linkleri mutlak gerçeklikler olarak vermiyorum asla ve kata, sadece bakılsın, görülsün, okunsun, çözümlemesi yapılsın diye veriyorum. Yoksa mutlak ve muhakkak olarak doğrudur diye vermiyorum, bunun bilinmesini istiyorum. Herkes kendisi karar verecek neyin ne olduğuna. Benim öyle bir yetkim yok çünkü. Bu doğru, bu yalan diyemem. Zaten reddetmek ya da onaylamak için okumam. Ölçmek, biçmek, tartmak için okurum.
Ne güzel hayat de mi? Milyonlarca bursla eğitim görmek, o ne rahat hayat, gerisi bayat, fırlat at hepsini, git keyfine bak, insanlık ölmüş ne gam.
Mukadderat. Herkesin ölümüne yol açacaksan senin ölmen daha iyidir, tek kişi. Hayat budur; beni yok edeceksen, bir kişi olarak senin yok olman daha akılcıdır. Ama bir yer es geçiliyor sanki, ya ölenden daha güçlü ve tehlikeli olanların elinde idiyse o ölen tek kişi!
Fırınlara girelim, yaşamayalım. Bence en iyisi ölmek, tertemiz, masraf yok. Öyle değil mi, yaşamak bizim neyimize, bizler efendilerin ısınmak için sobaya attıkları birer odunuz, çöp poşetine layık çöpleriz.
Bunlar ağa siz maraba. Öğreneceksiniz! Siz onları yedirmek, içirmek, giydirmek, hülasa; yaşatmak için varsınız hala öğrenemediniz mi? Gerçekten zekâ yönünden sıkıntı mı var?
https://odatv4.com/guncel/bilal-erdogan-sorunun-kaynagini-buldu-kapitalizm-228746
Ne sanmıştınız, gerçek düşmanı kimse görmez mi sanmıştınız, kapitalizm bu, en büyük düşman, her tarafı kuşatmışken görülmez mi hiç, Müslüman ferasetlidir, basiretlidir, sorun ne ise onun kaynağını görür, bulur, yok eder.
Abi hem adama trol diyorsunuz hem de böyle haber yapıyorsunuz. Hani şu bazılarını gece yarısı hapse geri sokturdu dedikleri şahıs değil mi bu? Trol bu ne yapacağı belli olmaz ki. Bazen yanlışlıkla yanlış yere konuşur. Belki de kasten yapar yaptığını.
Ne dinozorlarmış be, bitmedi gitti kavgası. Başkan ne yaptın sen be, günahın neyi de böyle oldu?
Ne davasıdır, nasıl bir davadır, niçin tarihidir, umarım doğruları yazmışsındır.
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/soner-yalcin/mosyo-sarl-tokas-6940980/
İlginç bir hikâye ama tabi bilgi temelli gerçek bir hikâye sanki.
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cengizin-sirketi-trafolarin-maliyetini-devlete-yikmis-1906072
Kurnaz adam abi. Seviyorum ben bu adamı!
https://artigercek.com/yazarlar/ahmetnesin/barlas-in-hastalik-cuppeli-nin-kenef-teorisi
Böyle yazı olmaz ama. Sizlerde iyice sınırları aştınız bayım.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/siyasi-iktidar-bilerek-yoksul-uretiyor-507636h.htm
Nasıl yani bayım, anlayamadım? Bir daha ki sefere lütfen açar mısınız mevzuyu, detaylandırın lütfen.
Gayet normal beyler, niçin şok oluyorsunuz ki? Bu tipi, bu millet büyütmedi mi, bir şey yerine koyup sürekli onore etmedi mi? Çok konuşmak isterim de neyse. Elbet bir gün daha özgürce konuşacağız. Tabi özgürlüğü ne kadar sevdiğimize bağlıdır bu. Çünkü istediğin şeyi alırsın ama verdiğin kavgaya bağlı alman da. Ne kadar çok istiyorsan, kavganı da o kadar namuslu, doğru ve dürüst olarak verirsin.
https://odatv4.com/guncel/patron-isadami-olursa-isparta-felaketinin-haber-degeri-olmaz-228932
Ayıp ama böyle söylenmez ki, değeri olmayan bir şey dikkat çeker mi, siz olsanız da dikkat etmezsiniz yani?
Hakikaten mi, hayır ya inanamam, ha pardon hangi topraklarda yaşadığımızı unuttum, gayet doğal, olabilir, ciddi oy da alabilir.
Nasıl yani?
Ne münasebet kardeşim. Ayet var ayet. Haddinizi bilin, yalan söylemeyin.
Sen ne zannediyordun bu milleti bayım?
Sen kimsin? Seni kim sever? O zaman çek git bu topraklardan? Neyse bize insanlık, onur ve nezaket yakışır. Herkes diliyle ölçülür.