Haddizatında emperyalizm bir olgu olarak mevcut mudur, bu
şekilde tanım bulan küçük şeyler, düşünceler, duygular, algılar, anlamalar,
hareketler, eylemler, yaşam biçimleri var mıdır ve tüm bunlar teorileşmiş
halleri olan emperyalizm olarak karşımıza çıkmazlar mı ve elbette her teorinin
de bir pratiği bulunmaz mı yani olgular illaki olay boyutuna taşınmazlar mı? Emperyalizm
yayılımcılıktır, yayılmacılıktır, sömürgeciliktir. Bu budur, sözü uzatmak
lüzumsuzluktur yahut gerçeği söze boğmak gerçeği öldürmek değil midir, tıpkı
akademik lafazanların ve kölelerin yaptıkları gibi, bin laf ederler bir hakikat
barınmaz içinde? Yalınlık ve basitlik anlamayı kolay kılar. Yayılmak, sömürmek
onun ruhudur. Çünkü yayılarak, sömürerek var olur, yaşar. Bunu yapmadığı
takdirde yok olacağı kâbusuyla yaşar her an. Bunun en dibindeki düşünce,
burjuvazinin mülkiyet telakkisidir. Emperyalizm yeryüzünü bir mülkiyet olarak
görür ve onun kendisine ait olmasını, çendan kendi hâkimiyetinde olmasını
ister, bu teorisidir ve bunu pratikte savaş olarak gösterir. Yayılsın ki,
kaynakları inhisarına geçirsin ve dilediğince kullanma imkânına kavuşsun hatta insanlık
üzerinde mutlak bir egemenlik tesis etsin, egemenlik tesis etsin ki her alanda
ayrıcalıklar elde etsin yani üstün olsun. Ayrıcalıklı ve üstün olsun ki,
belirlenen değil belirleyen o olsun. Böylece kendisinin bekasını temin edeceği
kültürünü yaratsın ve o kültür tavassutu ile o kültüre istinat eden kurumları
teşekkül ettirsin ve o kurumlar tavassutu ile de kendini pazarlasın yani hayata
ait olsun ve ait olduğu hayatı da kendinin kılsın. İstediği gibi talimatnameler
göndersin, ültimatomlar yağdırsın, direktifler versin. Bireysel bazda da
böyledir bu, gurupsal ve devletsel bazda da. Yani emperyalizm bireyde
başlayarak topluma oradan da devlete sirayet eden kirli, kanlı ve karanlık bir
zihniyettir. Gerek ulusal pazarlarda, gerekse toplum pazarında sermayenin
birkaç elde dolaşmasını ister ve bunu başarır da, tabi ki devlet gücü tavassutu
ile ve devlet gücü denilen silahlı güçlerin muhafazasında. Oysa birkaç elde
dolaştırılan sermaye milyonlarca insanın emeğiyle, teriyle, yaşıyla, kanıyla
teraküm etmiş ortak bir kaynaktır ama o bunu umursamaz, toplanana konmak ister,
bunu da kendine hak olarak görür. Emperyalizm arsızdır, hırsızdır. Pazarların
kontrolü kendisinde olsun ister. Savaş burada yol açıcı bir işlevsellik
görmektedir. Savaşı başlatsın ki, istediği toprağa istediği gibi girsin ve o
topraklardaki pazarları inhisarına geçirsin, bunu yapsın ki, o topraklarda ki
halklara kolayca hükmedebilsin. Hem silah satarak kazanır hem de kaynakları
yağmalayarak. Bunu da halkları polarize ve atomize ederek becerir. Kendine
karşı olanların karşısında illaki kendi yanında olacak olanların da bulunmasını
ister aynı halkın içinde. Savaş emperyalizm için varoluş gerekçesidir. Bu
yüzden sebep aramaz savaşmak için. Zaten mevcudiyetinin müsebbibi savaştır. Savaş
yoksa emperyalizm ölüdür. Savaş varsa emperyalizm diridir ama halklar ölüdür. Bunun
aksi kabil değildir. Ve hiçbir savaş geçmişe dönük olmaz, geleceğe yönelik
olur. Çünkü her şey geleceğe dair planlanır, beslenir, düşünülür. Belki
geçmişten sebepler türetilebilir ama sonuçları gelecektir. Emperyalizm daima
gelecek korkusuyla yaşar, bu yüzden de geleceğini tahkim etmek ister. Burjuvazi
varlığını toplum tarlasındaki çelişkilere borçludur, bu yüzden çelişkilerin
daha da kesifleşmesi için çalışır. Çünkü çelişkiler kafaların karışmasını
tevlit eder, kafaların karışması farklı yaşamları intaç eder, farklı yaşamlar
da yaşamlar arasında müsademe demektir, müsademe de emperyalizmin yaşamlara
sızması demektir. Çelişkilerin giderilip her şeyin netlik kazandığı bir yerde
burjuvazi tutunamaz, çünkü tutunacak dal bulamaz. Burjuvazi tutunamazsa,
dayanağı olan ya da hayatta kalmasını ve hayatı kontrol etmesini sağlayan
emperyalizm de yaşayamaz. Ha bu arada varlığının idamesini de çelişkiler sağlar
elbette. Yani garip bir dilemmadır bu, çözülmesi girift ve çetrefilli olan.
Emperyalist güçler harekete geçtiği vakit istatistik tutmazlar, olacakların ve
öleceklerin hesabını yapmazlar, önemli olan hedeflenen noktaya varılıp
varılmayacağıdır. Sizler emperyalistleri birbirlerinden farklıymış gibi
algılarsınız, oysa onlar arka planda bir konsorsiyumdur ve birinin
yaptıklarından diğerlerinin de haberleri vardır, tepkiler her zaman
göstermeliktir, gerçekçi değildir. İnsanlar da öyle değil midirler, hangi insan
geçmişi için yaşar, harekete geçer? Emperyalist zihniyete boyanmış bireyde,
toplum da, devlette mahiyet olarak aynıdır, birbirine benzer ve birbirini
tamamlarlar haddizatında, bu yüzdendir emperyalizmin yok olmasının zor olması
ama zoru da başarmaktan başka çaresi yoktur insanlığın. Yaşam geleceği önceler.
Öyle değil midir, hep hayal kurulmaz mı ve hayalleri tetikleyen de gelecek
kurgusu değil midir? Elbette geçmişi kullanır ama her şey gelecek içindir. Hem
biriktirmek, hem güç elde etmek, hem geleceği belirlemek emperyalizm için
nedensellikleri oluşturur. Emperyalizm kendinde olanın bir gün tükeneceğini,
kendine yetmeyeceğini düşünür ve bu onun için itici bir güçtür savaşa doğru.
Burada önemli olan nokta şudur; savaşlar kimin yararına kimin zararınadır?
Emperyalizm, yayılımcılık, yayılmacılık, sömürgecilik zihniyeti yok edilmeden,
savaşı ortadan kaldırmak kabil değildir. Halklar burjuvazinin gizli ya da açık
egemenliğine son vermeden savaşların da nihayete ermesi kabil değildir. Önce
özbenliğimizden emperyalizmi söküp atmalıyız, sonra da insanlık toprağından
tarihin çöplüğüne doğru silip süpürmeliyiz onu büyük bir insanlık devrimiyle.
Bilakis halkların gülmesi, kardeşçe yaşaması, özgürlüğün çiçeklenmesi,
sermayenin yeniden herkesin ortak mutluluğu için kullanıma sokulması, hakların
bizatihi kendilerinin ortak vicdanlarının devlet olması muhal ender muhaldir. Ya
olacaksınız ya da öleceksiniz, üçüncü opsiyon yoktur insanlık için! İnsanca
yaşamanın bir bedeli vardır ve o bedeli ödemek zorundasınız, insanca yaşamanın
pazarlığı yapılamaz zira.
NOT: Bu meyanda,
NATO denilen örgütlü, resmilik hüviyeti kesbetmiş, varlığını dünyaya
kabullendirmiş, güya muayyen ülkeler için koruma kalkanı görevini deruhte etmiş
gibi gözüken küresel kötülüklerin membaı olan yapı emperyalizmin en büyük
silahlı gücüdür. Nasıl devletlerin silahlı güçleri, devletlerin bünyelerini ele
geçirmiş kapitalistlerin, emperyalistlerin, komprador burjuvazinin koruma gücü
mahiyetinde ise, NATO da büyük mikyasta küresel kapitalizmin, emperyalizmin,
komprador burjuvazinin, küçük mikyasta da Batı kapitalizminin, emperyalizminin,
burjuvazisinin silahlı koruma gücüdür, NATO felaketlerin anasıdır haddizatında
ve belki de savaşların arka planda ki gerçek muharrikidir. Görünen yüz her
zaman aldatıcıdır, belki her şeyde değil ama bazı şeylerde!