Bildiğimizi
sandığımız hiçbir şeyi bilmiyoruz maalesef, bu yüzden de bildiğimizi
sandıklarımıza mütenasip eylemler ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz ama ne acıdır
ki hem kendimizi hem de karşımızdakileri kandırıyoruz. Kendimizi kandırıyoruz
çünkü ahmağız, karşımızdakiler bize aldanıyorlar çünkü ahmaklar. Oysa bilseydik
aldanır mıydık, aldatabilirler miydi? Tanrı var diyoruz ve inandığımızı
söylüyoruz O’na değil mi? Böyle düşünmüyor muyuz yoksa? Hani böyle
düşündüğümüzü düşündüğüm için düşündüğümü ifade ediyorum. Yalanlayabilir
misiniz bendenizi? Yalanlayamazsınız, zira inandığınızı söylüyorsunuz ve var
olduğuna inanıyorsunuz. Yahut inanıyormuş gibi yapıyorsunuz, sahtekâr olduğunuz
için her şey beklenir sizden. Evet, Tanrı var değil mi? İnanan bir insansak
varlığından şüphe edemeyiz, öyleyse var değil mi? Elbette dine inanan için
Tanrı vardır, Tanrı yoksa zaten niye dine inansın? Öyleyse inanan biri için
Tanrı’nın varlığı pek tabi gerçekliktir. Yeryüzü ve gökyüzü arasında bir dünya
var, tüm organlarımızla algıladığımız ve duyumsadığımız bir dünya var yani değil
mi? Öyle ya üzerinde yürüdüğümüz bir toprak, güneşiyle ısınıp aydınlandığımız
bir gök var. Şöyle bir bakıyoruz, gökyüzü diye devasa bir mavilik, yeryüzü diye
kapkara devasa bir uzam ve ikisi arasında da devasa bir boşluk var değil mi? Bu
dünya topraklarının üzerinde insan var, hani kendimizi insan diye biliyorsak
varız yani değil mi? Görüyoruz, düşünüyoruz, dokunuyoruz, hissediyoruz değil
mi? Bunları yapabilenlersek, kendimizi insan görmemiz de gayet normaldir değil
mi? İnsanı yaratmış Tanrı, kendi kendisini yaratamayacağına göre demek ki
yaratılmış insan yahut istediği için varolmuş. Öyle ya henüz olmayan, olduğunun
bilincinde bile olmayan, herhangi bir beden giydirilmemiş olan ve o bedene can
katan ruh dediğimiz o şey olmayan beden de mevcut değilken, nasıl olurda
kendisini yaratmış olur değil mi ya da istediği için varolmuş olabilir mi?
İnsan dünyanın toprakları üzerinde, öyle ya ne göklere uçabiliyoruz, ne de
yerin dibine doğru kayıp gidiyoruz, basbayağı toprak üzerindeyiz, yürüyoruz,
koşuyoruz, oynuyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz değil mi? Dünya türlü nimetlerle
lebalep, gözlerimiz görüyor bunu, hayalden ibaret olsa da canlı bir hayal
olduğu da gerçek yani her şeyin değil mi? İnsana eşler, evlatlar, mallar vermiş
Tanrı ya da verilen şeylerle elde etmiş bunları kendisi. Tamam, Tanrı vermiş
ama insanda Tanrı’nın kendisine bahşettiği mümeyyiz vasıflarını istimal ederek
bunu hak etmiş yani değil mi? Yani ter, yaş, kan dökmüş ve emek sarf etmiş
değil mi? Aklını kullanmış, gücünü kullanmış, bilimi kullanmış, her türlü
yetilerini kullanmış ve mevcut nimetlerden kendine bir behre sahibi olmuş değil
mi? Şimdi Tanrı nasıl anılır? Yatakta iken, doğrulmuşken, ibadetler sırasında,
hayatın her anında ve her yönünde anılır değil mi? İlla zikir çekmek değildir Tanrı’yı
anmak değil mi? Öyle ya bir yere girip ömür boyu bu minvalde bir zikir çekmek
zaten dinin direktiflerine de terstir. Bir garibi doyurduğun vakit Tanrı’yı
andığın vakittir. Bir kula hakkını teslim ettiğin vakit Tanrı’yı andığın
vakittir. Mazlum için dövüştüğün vakit Tanrı’yı andığın vakittir. Sana ait
olmayan ve herkese ait olan şeyleri herkesle paylaştığın vakit ve herkese ait
olan ama birilerine ait kılınan şeyleri yine herkese ait kılmak için kavga
verdiğin vakit Tanrı’yı andığın vakittir değil mi? Şimdi insan bu dünyaya
gelmiş evet velâkin bu dünya iyilerle kötülerin, ezenlerle ezilenlerin mücadele
alanı. İnsan burada bir şey yapacaksa mutlaka kayıplarda verecektir. Çünkü
kaybetmeden kazanmak olası değildir. Bunu kaybetmek olarak değil de bedel
ödemek olarakta algılayabiliriz yani bedel ödemeden bir şey elde edemezsiniz.
Peki, insan kaybetmek ister mi, istiyor mu?
Sahip olduğu elinden çıkıp gitsin der mi, gidenin ardından bakıp kalmaz
mı, zaten böyle olmuyor mu? Burada işin içine güçlü bir irade ve saf bir inanç
giriyor mu tüm bunları başarabilmek için? Şimdi sizlere eşler, evlatlar, mallar
verildi yahut bizatihi verilmiş yetilerinizle elde ettiniz bunları ama bunlar
sizde kalıcı değildir, öyleyse bunları bahane ederek kalıcı olan şeylerden mahrum
olmamanız iktiza eder değil mi? Bunlara bağlanıp kalıpta Tanrı yolunda halk ve
hakikat için yaşamaktan korkmamak ve kaçmamak icap eder değil mi? Korkup
kaçtığın vakit, sana ait olmayanlara bağlanıp kalmışsın demektir değil mi?
Bunları yaparak Tanrı’yı anarsanız en doğrusunu yapmış olursunuz değil mi?
Aksine eşlerinize, evlatlarınıza, mallarınıza sımsıkı sarılıpta bunları
yapmaktan korkup kaçarsanız işte o vakit hüsrana uğramışsınız demektir değil
mi? Çünkü Tanrı sizlere verdiklerini ya da sizin kazandıklarınızı doğru yoldan
dönesiniz diye vermedi, doğru olan yolda bunları kaybetmek pahasına da olsa
dosdoğru durmanız ve istikamet üzere yürümeniz ve halk için amansız kavga
vermeniz için verdi değil mi bir yerde? Öyleyse nedir sahtekârca ve riyakârca
hareketler, söylemler? Sen bu dünyada baki değilsin hatta kimse baki değildir,
doğru mu bu? Bu dünyada baki değil öyle ya. Baki olmayan için baki olmayan
ömrünü heba etmek rasyonel bir duruş mudur? Bir rüzgâr gibi gelip geçeceksin ve
her şey viran olacak. Sana nasıl verilmişse, sen de vermekten korkma, zaten
kendine ait olanı vermiyorsun ki. Nasıl olurda kendine ait olanı
sahiplenebilirsin? Başkasına ait olana nasıl benim diyebilirsin ve herkesten
esirgeyebilirsin? Zaten kendine ait olmayanı sahiplendiğin için değil midir
dünyada ki tüm kötülükler, zulümler, pislikler, adaletsizlikler? Öyleyse sana
nasıl verildiyse ya da verilenlerle nasıl kazandıysan sen de öylece vermekten
korkmayacaksın. Çünkü vermek, verdiğin şeyin yok olması değildir, verdiğin
şeyin çoğalmasıdır, zira verdiğini misliyle geri alacaksın zaten. Çünkü ne
kadar veriyorsan o kadar kazanacaksın. Emek verdiğin kadar yemek almıyor musun?
Aldırmıyorlar, emeğini gasp ediyorlar orası başka, en gerçekte böyle değil
midir yani verdiğin emek kadar aldığın yemek yok mudur, olmayacak mıdır? Bir de
sizin yapıp ettiklerinizden yana habersiz olunduğunu sanmayın ve sakın ola ki
yanlış işler yapmayın. Yani görülmediğinizi, bilinmediğinizi, duyulmadığınızı,
yalnız olduğunuzu sanmayın. Kendi kendinizi görmüyor musunuz? Birazcık şerefli
olun ve şerefli davranın kendinize ve gerçeklere. Size verilen bir süre vardır.
Öyle değil midir, her şeyin bir süresi yok mudur? Muayyen süre biterken, yeni
bir süreç başlamaz mı? O süre ne ertelenir ne de erkene alınır, böyle bir şey
olacaksa da onu siz yapamazsınız, yapamayacaksınız. Tabi bunu yapmakta elbette sizin
dışınızdaki iradenin dâhilindedir. Zaten siz böyle bir şeye güç yetiremezdiniz.
Öyleyse bu dünyayı sahiplenme, bu dünya için o günü hatırla, gerçeği unutma, bu
dünyadaki şeylere taparak asıl kazanacaklarını kaybetme. Bu dünya senin değil,
herkesin ve birilerinin kendilerine ait kıldığı dünyayı yine herkesin yapmak
için kavga ver. Amansızca, acımasızca ver kavganı icap ediyorsa ama asla
vazgeçme kavgandan. Faşist kapitalist şeytani güçlerle amansızca savaş ve asla
yılma, yıkılma bu yolda. Mutlaka kazanacaksın kutsal kavganda. Kavgadan kaçma
ve korkma, eşimi, evladımı, malımı kaybedeceğim diye. Senin olmayanı nasıl
kaybedebilirsin ki? Böylesi durumlarda da şeytan sizi Tanrı ile aldatmasın.
Aldatılma ahmakça!
EKSTRA:
https://www.medyaradar.com/kur-korumali-mevduatin-devlete-ilk-maliyeti-14-milyar-tl-haberi-2079698
Şimdi kimin
parası kime gidiyor? Burada adalet var mı? Mesela, devletin benim paramı
başkasına verme salahiyeti var mı? Zorla verirse bu hak olmaz mı? Hak olursa,
hakkı helal etmek kime ait? Peki, ben hakkımı hangi sebeple helal edecem? Hangi
cihetten bakarsanız bakınız burada gerçekten bir gariplik yok mu? Parasını
faize kim yatırır? Parası olan değil mi? Peki hazine kimin? Yüz milyonun değil
mi? Peki gerçekte hazine kimi koruması gerekir? Gariban insanları değil mi?
Peki kimi koruyor? Kimin parası kime gidiyor? Yoksulun parası kodamanın
kasasını dolduruyor. Güzel icraat değil mi? oh ne ala memleket, bedavadan,
zahmetsiz, masrafsız kazan hem de iyi kazan. Gerçekten böylesi bir şey haram
mıdır, helal midir? Eğer haramsa, bu toplum külliyen haramzade olmuyor mu ve bu
devlet eliyle olmuyor mu? Kararı, akıl, bilim, vicdan temelinde kendiniz verin.
https://www.youtube.com/watch?v=k4Oo0cX-gOA
Sabredin
izleyin. İsterseniz izlemeyin. Takdir, tercih hakkı sizin. Sadece ölçmek,
biçmek, tartmak için izleyin.