Haddizatında mezkûr mevzuyu çözümlemeye ya da üzerinde konuşmaya hiç lüzum yok ama hayatın katı bir gerçekliğidir detaylar. Bilakis, bırakalım politikacıyı, her bir insan teki, yaptığı işi tefrik ederek değerlendirmeksizin, dosdoğru olmak zorundadır ve dosdoğru olandır ki, ancak şerefli ve onurlu olma vasfını taşıyabilir. Geçelim! Politika nedir? Dip derinliğine dek teferruatlı çözümlemeler de yaptık defaatle, bu yüzden hülasa yapalım. Basit olarak yönetme işleriyle ilgili bir olgudur. Bu olgu, olguyla ilgili kişiler eliyle olaylaşır. Bu kişilerde kahir ekseriyetle kaymak tabakadan müteşekkildir, maalesef böyledir, zaten böyle olduğu için de politikadan ve politikacıdan yana çare ummak ahmaklıktır. Gerçek çare devrimdir. Ama yine de reel boyutuyla politika halkla vardır, halk yoksa politika yoktur. Halk politikacı olmadan da vardır, yaşar ama politikacı halksız olamaz. Politikacının tüm anlamı halktır, halksız bir politikacı olmaz, politikacı yoksa politikada olmaz. Öyleyse halksız politika olmaz. Bu yüzden politikacı halk için vardır ve halka hizmeti namus, şeref, onur meselesi bilmelidir. Gecesinde halkı düşünmelidir, gündüzünde halk için çalışmalıdır, halkla birlikte ağlamalı, hakla birlikte gülmelidir, halkın derdini dert edinmelidir ve o dertle dertlenmelidir. Politikayı servet edinme yeri olarak görüp, politikaya atıldıktan sonra bir it gibi dünya leşinin peşinde koşmamalıdır. Bilakis dünyalık ne varsa adil bölüşümü üzerine ekonomik politikalar kurgulamalıdır. Politika tavassutu ile edinilmiş ne kadar dünyalık varsa hepsi haramdır. Burada ne demek istediğimiz malumdur yani politikayı aracı olarak yani güç olarak istimal edip bu güçle edinilmiş olan dünyalıklardan söz ediyoruz. Bu minvalde politika yapmayan politikacı namussuz, şerefsiz, onursuzdur. Reel anlamı bağlamında konuşmuyoruz, tarihsel bağlamda algılandığı anlamıyla konuşuyoruz. Yoksa reel anlamıyla politika fahişelik demektir ve politikadan medet umulmaz. Aristo değil miydi; ‘’politikacılarda biraz fahişelik vardır’’ diyen? Velâkin tarihsel bağlamda algılandığı anlamıyla değerlendirirsek ve bu değerlendirme bağlamında bakarsak, politikacı şerefli ve onurlu olursa belki bir fayda umulabilir. Ama yine de politikadan medet ummak safdillik olur. Şöyle dememiş miydi Cemil Meriç; ‘’politikanın kurtarıcılığına inanmıyorum.’’ Geçelim!
Şerefli ve onurlu bir politikacı; kendi yarınını düşünmez. Yarın
hangi ihaleyi alacağının hesabını yapmaz. Daha yüksek makamlara ulaşmak için
taktik ve strateji peşinde koşmaz. Dünya menfaati için gerçekleri yalanlara
feda etmez, başkalarının önünde eğilmez. Kendi adamlarını bir yerlere doldurma
telaşına düşmez, başkasına ait olanı başkasının cebine koymaz. Kodamanlar adına
ihale takipçiliği yapmaz. Beş kuruşa onurunu, şerefini ve namusunu satmaz. Geceleri
deliksiz uykuya dalmaz, gündüzleri umarsız yaşamaz. Geceleri deliksiz
uyuyanlardan, gündüzleri fayda umulmaz. Zayıfa mağrur, güçlüye mazlum olmaz.
Canından korkmaz, canından korkuyorsa zaten onurlu ve şerefli yaşayamaz. Yağmur
yağarken küp doldurma telaşına düşmez, yağan yağmuru nasıl adil ve eşit
bölüştürebilirim diye hesap yapar. Haksızlıkları, hukuksuzlukları görmezden
gelmez. Haksızlık ve hukuksuzluk işine geliyor olsa bile böylesi bir zalimliğe
meyletmez. Halkın hakkını asla yemez ve yedirmez, behemehâl korumak adına
iktiza ediyorsa canından feragat eder. Yetim hakkını yemez, yedirmez. Hangi konuda, koşulda ve şartta olursa olsun,
adaletsizliklere geçit vermez. Tanrı’nın verdiği rızka tasallut etmez, ettirtmez.
Düşünmeden yaşayamaz. Yapmamayı yapamaz. Halkı adına yanmaktan korkmaz.
Yaşatmak için yaşar, yaşamak için değil. Halkını kodamanlara satmaz. Onurundan
ve şerefinden asla taviz vermez. Daima gerçekleri söyler ve savunur. Gerçeği
söylemekten asla korkmaz, kendi aleyhine olacağını bilse dahi. Yalandan korkar
ve halkını aldatmaz. Halkını düşünmediği tek bir anı bile olmaz. Bitevi
halkının acılarıyla, dertleriyle yaşar ve acıları nasıl dindirebileceğini,
dertlere nasıl çözüm bulacağını düşünür durur. Politikacı çok ağlar, az güler.
Diyeceksiniz ki o da insan, evet o da insan ama meydana halk adına çıkmıştır ve
deruhte ettiği sorumlulukları vardır ve bu sorumlulukları bilerek çıkmıştır ve
sorumluluk yükü ölümden bile ağırdır. Öyleyse o normal bir insan gibi
yaşayamaz, istese de yaşayamaz, zaten yaşamamalıdır da. O zaman meydandan
çekilmelidir.
Şerefli ve onurlu bir politikacı; dertlidir, halkının
derdidir onun derdi, halkını düşünür, halkı için çalışır, yaşar, savaşır. Halkı,
halka ait olanlarla aldatmaz, halkına daima eylemlerle gider, söylemlerle
değil. Halkını düşünmediği tek bir saati bile olmaz. Yoksulluk nasıl yok
edilebilir diye düşünür daima ve bunun bir hayır işi değil adaletin gereği
olduğuna inanır ve halkın çocuklarının mutlu olması adına çabalar. Yoksul
birini gördüğü zaman kahrından geberir, bir şey yapamadığı için ciğerleri
sızlar ve yapmak için tüm gövdesini ortaya koyar. Kendisi almaz, halkına verir.
Halkı daha iyi yaşsın ister, kendini düşünmez bile. Halkı üşürken o sıcacık
yataklarda, Afrika odunlarının alevli armonisinde keyif çatmaz. Keyfinin
pezevengi olamaz o, halk keyfinin hamalı iken. Halkı açken, o tok olmayı
bırakın yatağında bile yatamaz. Halkının terini, kanını, yaşını, emeğini sömürenlerin
eceli olur, kendisi de sömürmez, böylesi bir alçakça tavırdan hicap duyar. Halkın
evlatlarına yarınlarda güzel bir dünya bırakmak adına savaşır daima. Vatan
evlatlarını uyuşturucu bataklığına saplayan domuzların nasıl etkisiz hale
getirilebileceğini düşünür daima. Uyuşturucu müptelası olmuş vatan evladının
yerine kendini koyar, evladını koyar ve onun çektiği acıyı duyar ve o acıyı yok
etmek için geri adım atmaz ve o laneti, o laneti pazarlayan domuzu yerle yeksan
eder, gerekirse canı pahasına. Bu yüzden acı çeker ve acısı kinini bileyler. Vatan
evlatlarını fuhuş bataklığına düşüren pezevenkleri nasıl yok edebileceğinin
hesabını yapar. Vatan evlatları bataklıkta yaşarken, geceleri neler
yapabileceğini düşünerek geçirir, asla uyuyamaz. Düşünürken ağlar, ağlar,
ağlar, çare bulmak adına ciğerleri sızlar. Uyursa halkına ihanet ettiğini
düşünür. Gece uyumaz, gündüz durmaz. Halkının acılarını acısı, sevinçlerini
sevinci bilir, bu yüzden acıları azaltmak, sevinçleri çoğaltmak için yaşar ve
çalışır. Halkının evlatları okusunlar, aydınlansınlar, cahilliği yensinler
ister ve bu uğurda yapması gerekeni tereddütsüz yapar. Halkını, ilim ve bilim
peşinde koşması için teşvik eder. Aydınlıktan korkmaz. Adildir ve eşitlikçidir.
Halkı acı ve sefalet içinde yaşarken, kendisi zevk-ü sefa içerisinde yaşayamaz.
Utanç duyar halkının sefilliğinden, tutsaklığından, acılardan acılara sürgün
oluşundan. Barıştan ve özgürlükten yanadır, kardeşliği besler daima. Halkın
Tanrı’sı değil, kölesi ve hizmetkârıdır.
Son tahlilde; şerefli ve onurlu bir politikacı halkı için
yaşar, çalışır, savaşır ve bu uğurda gerekiyorsa canından feragat etmekte
tereddüt etmez. Önce insan olur, sonra politikacı olur. Zira insan olmadıktan
sonra, ne olursan ol hiçbir anlamı olmaz. Daha çok şey söylenebilir ama
söylenmeyenleri de herkes kendisi düşünebilir.