Müesses
düzenler dünden bugüne nasıl tevarüs etmişlerse, düşünceler statik olarak
dünden bugüne nasıl aktarılmışlarsa, kurumlar zaman içerisinde nasıl
klasikleşmiş ve bugünlere kadar gelmişlerse aynı şekilde devam etsin istiyoruz,
zira sömürü çarkımızı bu temeller üzerinde kurmuşuz ve idame ettiriyoruz. Ne
değişmek ve yeni bir insan olmak istiyoruz, ne eskiyi dönüştürmek istiyoruz ne
de hesaplaşmak istiyoruz eskiyle. Münhasıran sımsıkı tutunmuşuz ve muhafaza
etmek istiyoruz her şeyi. Bu da bizim yumuşak karnımız oluyor ve bizi tam da
buradan vuruyorlar işte. Ne diyorlar? Koruyoruz. Neyi? Eskiyi, değerleri, bizi
biz yapan şeyler. Oysa hepsi hikâye. Korunan tek şey; müesses nizam, sömürü
düzeni, aldatma düzeni, yalan, talan, vurgun düzeni. Oysa insanlığın gelişim
süreci ve tarihsel süreç bize şunu zorunlu kılmaktadır; eski hal muhaldir, ya
yeni hal ya da izmihlaldir. Ama kimin umurunda, herkes kurulu düzeneğini idame
ettirmek, bozuk çarkını ağır aksakta olsa döndürmek, hastalığı devam ettirmek
derdindedir. İmkânı vardır, gücü vardır, bozuk arabasını değiştirmesi
gerekmektedir ama o bozuk arabayla yaşamakta inat etmektedir hem de ölümüne.
Peki, böylesi bir kafa kendine ne katabilir, hayata ne verebilir, insanlığa
hangi faydayı sağlayabilir? Eskiyi putlaştıran, ona sımsıkı tutunan ve
yaptığıyla hayatını kazandığını sananlar ortaya koydukları tavırlarından
vazgeçerler mi? Asla kabil değildir böylesi bir şey. Bu türler yüzünden de
bütün insanlık acı çekmeye mahkûm olmaktadır. Binaenaleyh, acılardan acılara
sürgün olan insanlar çektikleri dağ gibi acıları birleştirerek ve elbirliği
ederek, mutluluğu kendi iradeleri ve elleriyle doğurmak zorundadırlar, başka
kurtuluş yolu yoktur. Zira bitevi geçmişi tazim ve tebcil eden, ona sımsıkı
sarılan, mütemadiyen geçmişle gurur duyan ve övünen, behemehâl onu muhafaza
etme derdinde olan inanların insanlığa verecekleri hiçbir şey yoktur ve olamaz,
insanlığın hayatını cehenneme çevirmekten başka. Eski kafayla yeni dünya kurmak
kabil değildir. Hani Hz. Muhammed öldüğünde Hz. Ebubekir ne demişti? Şimdi
peygamber öldü diye gerisin geriye eski hayatlarınıza mı döneceksiniz demişti
değil mi? İşte muhafaza etmek dışında hiçbir şeyden çakmayan, kendini
geliştirmeyen, hayata hiçbir şey katmayan zırcahil kafalardan ancak karanlık
fışkırır ve o karanlıkta cehennemi doğurur. Çünkü eski kafalar, yeni kafaları
düşman bellerler ve yeni kafaların ürettikleri her şeyi lanetli sayarlar, yok
etmeye teşebbüs ederler. Zira arka planda, eskiye tutunmak bir kazanç kapısıdır,
bu yüzden asla kapatılmak istenmez. Bu dünyada her şey pazarlama aracı olduğu
için pazarda değeri olan bir şey asla pazardan çekilmez. Mal pazardan
çekilirse, pazarlayanında hükmü kalmayacaktır çünkü. Cahiliye devrini telin
ederiz ya, peki bizim yaşadıklarımızın cahiliye devrinde yaşanlardan ne farkı
vardır? Bana tek bir farklı taraf gösterin lütfen, eğer bulabiliyorsanız. Cahiliye
devrinin tek besin kaynağı cehalettir ve cahil kafalarla döner pazar piyasası
burada.
İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...65...
Özgür DENİZ - 21.04.2022
Tarih: 21.04.2022
Okunma: 234
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.