Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Sandıklı - İzmir karayolu üzerinde, yörelerine has
yemek yapan lokantalar, dinlenme tesisleri var.
Yolculuk sizi yorar veya acıkıp da bir şeyler yemek - içmek için
buralarda mola verirseniz, tesislerin gayet tenha olduğunu görürsünüz.
Uzun yıllardır bu yolardan geçtiğimiz için, çoğunun kıdemli
tesisler olduğunu biliyoruz. Her türlü olumsuzluğa rağmen ayakta kalmaya
çalışıyorlar.
Bu yolu, en son bayram ertesinde kullandık. Uşak’ı geçtikten sonra gözümüze bir ilan
çarptı. Aynen şöyle:
DURURSAN
SEN TOK BEN TOK, DURMAZSAN SEN AÇ BEN AÇ
İşte, iktisadın
temeli! Son derece, açık, basit, anlaşılır.
O anda durup da, tesis sahibiyle konuşmayı, bir
şeyler içmeyi akıl edemedim. Fakat Allah sağlık verirse, nasıl olsa oradan yine
geçeriz. O “proje”nin sahibiyle
muhakkak görüşmek istiyorum. Kendisini şimdiden tebrik ediyorum.
* * *
Yukarıdaki sözün sahibi işin özünü kavramış.
İşin özü ne?
Hepimiz,
birbirimizin müşterisiyiz. Ya zincirleme olarak birbirimizden alışveriş yapıp
hepimiz doyacağız veya alışveriş yapmayıp aç kalacağız.
* * *
Konak’ta, Çankaya’da, Bornova’da vitrinlere
bakıyorum. Aman Allah’ım fiyatlar nasıl düşmüş! Tam anlamıyla dipte fiyatlar.
Tam alışveriş zamanı...
Tabii ki borca girin, bütçeyi zorlayın demiyorum.
Lâkin ihtiyaç ve satın alma gücü varken de, alışverişi ertelemeyin.
Kasaptan et ve ürünlerini alın, arada sırada
lokantada yiyin, fiyatlar düşmüşken şahane gömlekleri – kazakları alın, şık
giyinin, tıraşınızı olun, ayakkabınızı boyatın, eskimişse yenileyin,
bilgisayarınızı geliştirin, yeni cihazlarla donatın, GAZETEMİZİ düzenli olarak
alın, esnafsanız ilan verin ki sizi tanısınlar ve alışverişe gelsinler.
Memlekette biraz hareket, biraz canlılık olsun.
Neticede, “sen
tok ben tok veya sen aç ben aç!”
* * *
Bilgeler Sofrası
Yüzyıllar önce Himalaya eteklerinde bilgeler
yaşarmış. Bilgelerin konağına bir gün, bir seyyahın yolu düşmüş. Bilgeler
seyyahı misafir etmişler.
Akşam olmuş, sofraya oturmuşlar. Sofranın ortasında
büyük bir tencere ve yanında uzun uzun kaşıklar varmış. Seyyah kaşığın birini
almış ve çorbaya daldırarak, içmeye çabalamış.
Fakat kaşığı bir türlü ağzına götüremiyormuş. Uzun
kaşıktaki çorba etrafa dökülmüş, seyyah üstünü kirletmiş ama çorbanın bir
damlasını bile içmeye muvaffak olamamış. O zaman sormuş:
- Siz bu uzun
kaşıklarla çorbayı nasıl içebiliyorsunuz?
Bilgelerden biri cevaplamış:
- Bak şimdi, demiş. Ben kaşığıma çorbayı alıyorum ve
karşımda oturan arkadaşımın ağzına götürüyorum, o da kaşığındaki çorbayı bana
uzatıyor. Sen kaşığını karşında oturana, karşında oturan da sana uzatırsa
ikiniz de rahat rahat doyarsınız.
Önceki
yazılar