İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...89...

Özgür DENİZ - 24.05.2022

Dosdoğru olunuz! Bakınız, genel konuşuyorum, bir tespit yapmaya çalışıyorum, olguya bakıyorum, peygamberleri kabul edenler ya da reddedenler bağlamından ele almıyorum konuyu yani münhasıran birilerinin tarafından olayı değerlendirmiyorum. Ki, bendeniz olaya dinsel temelden değil insanlık temelli bakıyorum zira. Zaten artık inanan ya da inanmayan diye bir şey yok, ahlaklı ya da ahlaksız var. Ki, bugün inançsız diye ötelenen insanların daha ahlaklı olduklarını düşünüyorum, düşünmekten öte bu bir gerçekliktir. Mutlak olarak nesnel temellerde yaklaşıyorum olguya ve olaya. Zira söylediklerimiz kuşatıcı olsun ki, herkes bağımsız bir kafayla ve yürekle olayı çözümleyip, değerlendirebilsin. Münhasıran bir boyuttan her boyuta misal teşkil edebilecek bir konuya dokunuş yapıyorum yani her olguya ve olaya bu temelden bakabilirsiniz. Hayatta daima yanılmamızın ve aldanmamızın sebebi, bu boyuttan bakmamamız değil midir? Geçelim! Peygamberleri, peygamberlik mertebesine çıkaran, kimlikleri midir yoksa eylemleri midir? Bir insan münhasıran kimliğinden dolayı takdir görebilir mi, eğer eylemleri insanlığa mugayir ise? Şöyle diyelim, herkesin apaçık olarak anlayabileceği bir şekilde; şimdi Türk Milletinden olan biri, farzedin ki arkadaşınız olan biridir bu, bu kişi eylemlerinde ahlaksız olsa, adaletsiz olsa, her türlü pisliği yapan biri olsa, müfteri olsa, kul hakkı yiyor olsa, saygısız olsa, başkalarına eziyet ediyor olsa, Türk diye o insana saygı ve sevgi besler misiniz? Namuslu ve dosdoğru olarak cevaplayınız lütfen. Yani peygamberlerin ve sair insanların, inanılır ve güvenilir olmalarının, saygıya seza olmalarının sebebi, bir kavmin müntesibi olmaları mıdır yoksa bir insan olarak ortaya koydukları eylemleri midir yani ahlakları, adaletleri, doğru ve dürüst olmaları, barışçı olmaları, kardeşlikçi olmaları, sömürüye karşı çıkmaları, herkesi bir tarağın dişleri gibi eşit görmeleri, zalimlere karşı amansız bir kavga vermeleri, efendi köle ayrımına hayır demeleri, herkesin aynı sofraya oturması için söylemeleri ve eylemeleri midir? Peygambere, düşmanlarının dahi her şeylerini emanet etmelerinde ki sebep; peygamberin kimliği miydi yoksa şeksiz ve şüphesiz olarak emanete sadakati ve bu konuda düşmanına verdiği güven duygusu muydu? Bir insanı şerefsiz yapan da, şerefli yapan da, onun kimliği midir yoksa eylemleri midir? Farz edin ki, bir insanın kimliği sizin indinizde ulvi bir kimlik ama o ulvi kimlikten gördüğünüz kişi ise eylem boyutunda tam anlamıyla ahlaksızın önde gideni, napacaksınız böyle bir durumda, naparsınız? Kimliğe mi bakarsınız yoksa eylemlerine mi? Mesela; ben, herkesin gönlünde büyük yeri ve değeri olan bir kimliktenim ama hayat sahasında ortaya koyduğum eylemler ne insanlığa, ne vicdana sığmayacak davranışlar olsun, siz neye bakarak beni değerlendirirsiniz? Kimliğime bakarak bana güvenebilir misiniz mesela? Kimliğimden dolayı beni takdir mi edersiniz, bana saygı duyar mısınız yoksa ulan şerefsize bak, ne kadar da haysiyetsiz, onursuz bir insanmış lan mı dersiniz? Ya da hangi eksende bakmak, değerlendirmek şereflice bir tavır olur? Elbette ki, ben, söylediğimiz gibiysem yani pisliğin tekiysem ve siz eğer ben böyle olduğum halde bana saygı duyuyorsanız, sizde bir şerefsizlik vardır, tıynetiniz bozuktur ama kimliğimi umursamayıpta, eylemlerime bakarak ulan soysuz piç kurusu derseniz işte o vakit şerefli bir tavır ortaya koymuş olursunuz. Ben sizi aldatsam, hakkınızı gasp etsem, sizin kuyunuzu kazsam, size iftira atsam, size haksız yere eziyet etmiş olsam, hürriyetinizi, ekmeğinizi elinizden almış olsam, sizi sömürsem, sizin olanı başkalarına peşkeş çeksem yine de benim kimliğime bakarak bana saygı duyar mısınız? Saygı duyduğunuz vakit şerefli mi yoksa şerefsiz mi olursunuz? Haddi ve sınırları aşıp hatta niye aşalım ki, aşmadan bir soru soralım, elbette nihayetinde Tanrı ruhumuzu biliyor, şöyle ki, peygamberler gerçekten saydığımız olumsuz davranışları ortaya koymuş olsalardı peygamber olarak intihap edilirler miydi yahut çevrelerinde sözlerini dinleyecek tek bir kişi kalır mıydı? Hayır, peygamberler kavimlerinden dolayı değil, insanlıkta yani takvada zirveye ulaşmış olduklarından dolayı peygamber oldular ve insançocukları da çevrelerinde bu yüzden toplandılar ve birlikte yürüdüler.

 

ÖLÜMCÜL DEĞİL TAKDİR EDİLECEK İŞ YAPMIŞ OLURSUNUZ

 

Ülkemizin çocuklarını eğiten cefakâr ve vefakâr eğitimcilerin sesi, nefesi, soluğu olarak konuşuyorum, kendim eğitimci olmasam da onlar adına konuşmayı bir ödev addediyorum: Duyun bu sesi, vicdanın, aklın, bilmin, ilmin, adaletin, hakikatin sesini. Ölmezsiniz yani. Vallahi ölmezsiniz. Bilakis takdir edilecek bir eyleme imza atmış olursunuz. Çünkü vicdana, hakikate ve adalete uygun iş yapmış olursunuz. Mutlak masumiyetle, içtenlikle, samimiyetle, doğallıkla, art niyetsiz söylüyorum. Ya ciğerimden söylüyorum. Vallahi yapmayın. Çünkü bu yanlıştır, vallahi, billahi, tallahi yanlıştır. Eğitimciler zaten mesleğe atıldıkları ilk günden itibaren mesleki çalışma içerisindedirler. Ya eğitimciler bu memleketin çocuklarını yetiştiriyorlar, hangi şartlarda yetiştiriyorlar biliyor musunuz, ne ızdıraplar çektiklerini, ne fedakârlıklarda bulunduklarını, nelerden feragat ettiklerini biliyor musunuz? Niye böyle yapıyorsunuz Tanrı aşkına? Ya ölmezsiniz, bu ülkede batmaz. Nerelere akıp gitmiyor ki bu milletin hazinesi, bırakın eğitimcilere de verin gitsin. Üstelikte eğitimciler terleriyle, yaşlarıyla, kanlarıyla, emekleriyle hak ediyorlar yani, haybeye almıyorlar aldıklarını. Hatta en helalinden yiyenlerdir onlar. Madem bir şey yaparak, yaptırarak vereceksiniz, en azından 10 yıllık vazifesi olanlara uzmanlık, 20 yıllık vazifesi olanlara başöğretmenlik verin gitsin. Bu bile vicdani değildir, adil değildir, hakkaniyetli değildir, yemin ederim değildir ya. Yıllar önce sınav yaptınız ve sınavı kazanıp uzmanlığı hak eden eğitimciler yıllarca diğer meslektaşlarından fazla ücret aldılar, üstelikte sadece sınava girdiler ve handiyse giren herkes aldı. Handiyse 15 yıldır bunun acısını yaşadılar eğitimciler. Üstelik o gün uzman olanlar şu an başöğretmenlik sınavına girmeyi hak ediyorlar. Ama bugün uzman olanlar başöğretmenliği hak edemeden görevlerinden ayrılacaklar. Adalet bunun neresindedir lütfen izah edebilir misiniz? Elbette burada kazandıklarının karşılığını alanların günahı yoktur, onlara bir şey demek vicdana mugayirdir, zira sınav yapıldı ve onlar girdiler, hak edip aldılar, helali hoştur ama ondan sonra tek sınav yapılmadı ve şimdi yapılıyor ama bin barikat konuluyor önlerine. Eğitimcilere birkaç kuruş vereceksiniz diye böyle yapmayın, vallahi, billahi, tallahi Tanrı’nın da gücüne gider böylesi bir şey. Çünkü olmaz ya olmaz, olamaz. Hayır, neye göre olur? Vicdan olmaz der, akıl olmaz der, bilim olmaz der, ilim olmaz der, adalet olmaz der, hakikat olmaz der, olur diyen nedir lütfen? Şimdi bunları söyledim diye lanetlik mi olurum, hain mi olurum, kötü mü olurum? Yapmayın ya, lütfen yapmayın. Hayır, maddi karşılık umurumda değil, şerefim ve namusumla temin ederim umurumda değil, çünkü maddiyat temelli konuşmuyorum ama ruhu gücendiriyorsunuz. Bunu eğitimcilere yapmayın, lütfen yapmayın, hak etmiyorlar, yemin ediyorum hak etmiyorlar, onurları zedeleniyor. Ah bir bilseniz, yaptıkları vazifenin kutsal olduğunu dilinizden düşürmediğiniz eğitimcileri nasıl bir duruma düşürdüğünüzü, belki hisseder, anlarsınız olayın mahiyetini. Yazık etmeyin lütfen!

Tarih: 24.05.2022 Okunma: 264

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?