İranlı düşünür Ali Şeriati’nin (1933-1977), çok genç yaşta şehit edildiği her aklıma geldiğinde içim yeniden yanıyor. Lâkin onun bir eserini elinize alıp okumaya başladığınızda içinizdeki yangına su serpiliyor. Sanki gökten sağanak sağanak rahmet yağıyor. Çünkü Ali Şeriati karşınızda, dipdiri, capcanlı sizinle sohbet ediyor.
Çünkü fikirler ölmez… Fikirler ölmezse, fikir sahipleri de ölmez. Nitekim işte, sizinle konuşuyor… Anlatıyor… Düşündürtüyor… Aklını kullan diye uyarıyor… Sorgula diyor… Pek çok canlıdan daha canlı, daha etkili konuşuyor, silkeliyor, senin de canlı olduğunu fark ettiriyor.
Ali Şeriati sadece düşünce üretmiyor. Bilgilendiriyor… Bilgi veriyor… Üstü örtülen, asırlardır toprağın altına gömülen hakikatleri de gözler önüne seriyor. Her okuduğunuz sayfada yeni bilgiler aldığınız gibi, ayrıntıyı da merak ediyor, öğrenme ihtiyacı duyuyorsunuz. Ansiklopedileri-interneti didik didik ediyorsunuz.
Haddizatında, böyle bir düşünürü anlatırken aradan çekilmek lâzım, sözü Üstat’a bırakmak lâzım. Ben de öyle yapayım… Sizi Ali Şeriati’nin bilgi ve bilinciyle baş başa bırakayım… Elimde, Fecr Yayınlarından çıkan MEKTUPLAR adlı eseri var. İşte adı geçen eserden birkaç satır:
Nasıl ölüneceğini bilen kişiler aslında nasıl yaşanacağını bilen insanlardır. Yaşamı nefes almaktan ibaret olmayan kişinin ölümü de elbette sadece nefessiz kalmak olmayacaktır. (S.50)
… Ansızın Kur’an’a karşı bilimsel bir imana kavuştum. O derece harikuladeydi. Bilimsel iman; yani güneş sistemine, suyun bileşimine, rüzgârın hareketine iman etmek gibi bir şey. Yani “vahiy” olduğunu gördüm. (S. 72)
… Bu hadise din biliminde sadece Kur’an ve vahyi ispat etmiyor. Allah’ı ve gaybı ispatlıyor. Üstelik Allah’ın ispatını irfan, felsefe, ahlâk, akıl dili ile yapmıyor. Bilim ile yapıyor. Üstelik titiz ve kesin bir bilimsel yolla, matematikle ispat ediyor. (S. 73)
Mürekkebe, kaleme ve yazılanlara ant olsun ki Peygamberimizin sözü haktır: “Âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstündür.” (S. 77)
Ali’nin ve ekolünün hakikatinin ve şahsiyetinin toplumumuzda bu denli açık ve aşikar olması onun yanında gördüğümüz Peygamber, Fatıma, Hüseyin, Zeynep, Ebuzer ve Selman’dan kaynaklandığı kadar, Muaviye, katil Amr bin As, makam düşkünü Talha ve Zübeyr ve Hariciler gibi kirli ve zelil zatların karşısında yer almasının da etkisi büyüktür. (S. 131-132)
Ve kitabın arka kapağından birkaç satır:
Birçok aziz şahsiyet, dünyayı dine tercih etmiştir. Allah adına mevki ve makam kazanarak alıcılara satmışlardır. Halkın ihlâs ve iman merdiveniyle kudret çatısına çıkmışlardır. Mihraptan efendi sarayına terfi etmişlerdir. Halkın lideri olmaktan vazgeçerek halkın düşmanları önünde diz çökmüşlerdir. Başlarını Allah’a secdeden kaldırarak para tanrısı huzurunda rükûa eğilmişler, secdeye kapanmışlardır.
x x x
TAVSİYE
JAPONLAR - Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan- Mehmet Akif ERSOY