FİKRİ MÜZAKERENİN TEMEL PRENSİBİ…

Özgür DENİZ - 17.08.2022

‘’Fikir ayrılığına rağmen, karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.’’

 

Dostoyevski

 

Zihin, fikir fabrikasıdır ama çalıştırmak gerek. İşlemeyen mekanizma paslanır, zamanla ıskartaya çıkar. Ruh, inancın membaıdır ama hissettirmek gerek, hissiyatını kaybeden şey özelliğini kaybeder ve dönüşüm yaşar, vahşileşir. Zihin, düşün âlemidir, oradan düşünce yağar. Kalp, duygu deryasıdır, duygular oradan doğar. İnsan dediğinde, düşün ve duygu dünyasının meczidir. Zihne zincir vurulamaz, düşünce tutsak kılınamaz, bir kuş gibi pervaz eder beyin göklerinde ve aynı anda milyonlarca beyin göklerinde kanat çırpar. Ölen bedenlerdir, düşünceler ölümsüzdür. Bu yüzden fikirleri zihinlerde boğamayız, fikir sahibini susturamayız, zaten böyle de yapmamalıyız. Bir fikre şiddetle mukabelede bulunmak, bunu yapanın acizliğine ve zavallılığına delalettir. Fikre karşı fikirle değil de, şiddetle, hakaretle gidiyorsan, bu dünyada ki yaşamını sonlandırman, ötenazi yapman daha evladır senin için, zira böylesi bir zilletle yaşamak cehennemden daha hazin ve acı bir cehennemdir. Elbette ortaya atılan bir fikir tenkit edilebilir ve bu tabiidir. Fakat bir fikri savunuyorsanız ve fikrinize karşı fikir geliştirene ya da fikrinizi eleştirene şiddetle mukabelede bulunuyorsanız, bu durum fikrinizin ne kadar yalan, boş, absürt, gerçeklikten uzak olduğunu gösterir. Aynı zamanda fikrinize olan güvensizliğinde bir sonucudur bu. Çünkü fikrinize güveniyorsanız asla şiddete ve hakarete yönelmezsiniz, daha medeni tavır takınırsınız. Aksi bir tavır fikrinizi savunamayacak kadar aciz olmanızın ve savunulamayacak kadar zayıf bir fikrin sahibi olunduğunun işaretidir. Bir fikir ortaya koymuşsan, bir inanca sahipsen ya da bağlanmışsan birine körü körüne, sana verilen cevaba da saygı duyacaksın. Ya da fikrim var diye ahkâm kesmeyeceksin. Fikrine karşı ortaya konulan cevap doğrudur ya da yanlış, bu seni ilgilendirmez, verilecek cevabın varsa verirsin, yoksa susarsın. Sana nezaketle geliniyorsa, sen de nezaketli olmak zorundasın. Senin verecek bir cevabın varsa verirsin, şiddete, güce, hakarete, korkutma yoluna başvurmazsın. Sefil ve korkak insanlar, cebre, hileye ve korkutmaya yeltenirler ancak, ikna medeni insanların yoludur. Franz Kafka diyor ya; “ben kafalarımız savaşsın isterdim bayım ama görüyorum ki sizin silahınız yokmuş.” Eğer silahın ve kurşunun varsa savaşmaktan korkmazsın ama silahın ve kurşunun yoksa suikasta yeltenirsin ama bu durum seni muzaffer kılmaz. Öldürmek yenmek değildir çünkü. Öldürmekle yeneceğini sanmak, ancak geri zekâlıların sanması olabilir. Öldürürken, aynı zamanda kendini de öldüreceğinin fevkinde olmalısın. Çünkü herkesin aynı olduğu bir âlemde kimsenin olmayacağını bilmelisin. Bahar, rengârenk çiçeklerle bahardır ve güzeldir, tek çiçekle de bahar olmaz. Ta ki karşınızdaki fikir, fikirlerinizi hatta inançlarınızı amansızca sorgulasa dahi yine de tahammül göstermeli ve sizde fikrinizle mukabelede bulunmalısınız, şiddete ve tehdide tevessül etmekten hicap duymalısınız, kendinizi küçültecek tavırlara girmemelisiniz. Maalesef bizler, düşünmekten, eleştirmekten, sorgulamaktan hatta konuşmaktan dahi korkan insanlar haline geldik. İşte bu kadar zayıf, aciz, güvensiz bir düzeye geriledik. Kendi kendimizi küçülttük ve küçük insanlar derekesine düştük. Aliya İzzetbegoviç ne isabetli söz etmiş: “”Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere “eleştirel düşünme” dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.””

Tarih: 17.08.2022 Okunma: 234

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?