Kesin bilgiyle bildiğimiz bir şey var ki;
insan dediğimiz aklı ve kalbi olan ve dünya tarlasında istediği için gövdesiyle
tecessüm etmiş canlı, varlığını hissederek yaşadığımız dünya denilen yerin
öznesidir. Çünkü aklı olan odur, iradesi ve ihtiyarı olan odur, odur çalışan,
ter döken, yaş ve kan akıtan, odur emek verip üreten ve üretirken kendini
yeniden yaratan. Savaşan odur, odur barışan, zafer kazanan da, yenilgiye
uğrayan da odur. Değişen, değişirken değiştiren odur. Yani her şeyde dominant
unsur olan ve her şeye dokunduğu zaman dokunduğunu dönüştüren odur. Varlık, bir
dokunuştur! Elbette tersi durumda geçerlidir onun için; kendisinde olanları
kullanmayan da odur bazen, kullanmayınca da insanca yaşamaktan mahrum kalanda
odur. Oysa bir kullansa kullanması için verilenleri, belki de hayatı baştan
sona değişecektir. Yani aktif olması da, pasif olması da kendi elindedir.
İkisinin sonucuna katlanacak olan da kendisidir. Ve bu dünya denilen yerde her
şey insan içindir, insana dairdir. Ölüm insana dairdir, yaşam da. Sevmekte ve
sevilmekte, nefrette ona dairdir. Her şey onun için yapılır ya da yapılmaz.
Yapılırsa mutlu olacak olan odur, yapılmazsa mutsuz olacak olan da. İnsanla
anlam kazanır burası. İnsanı çıkardığınız da hiçbir anlamı kalmaz. Elbette
doğal olarak tersi durum da geçerlidir, burası olmazsa da insanın hiçbir anlamı
kalmaz. Çünkü söylediğimiz her şeyin gerçekleştirildiği yer burasıdır, dünya
dediğimiz yerdir. Toprağı ekerek yaşamını idame ettirmektedir, güneş olmazsa
yaşayamaz, susuz ve havasız varlığından bahsedilemez, ormanlar damarlarındaki
kan kadar hayatidir onun için. Yani denge olayı, ekosistem dediğimiz şey.
Ekosistem, canlı cansız içendekilerle bir bütündür ve anlamlıdır ve her biri
diğerinin varlığıyla varlığını sürdürür. Öyleyse bu dünyada ilk çözülmesi ve
anlaşılması gereken varlık; insandır. Peki, kimdir bu insan denilen varlık,
nedir? Nasıl biridir? Niçindir? Nasıl olmalıdır? Nereden gelmiş ve nereye
gitmektedir? İnsanı bilmeden, tanımadan, çözmeden, çözülebilecek hiçbir şey
yoktur. Kimdir gerçekten bu varlık, nasıl bir şeydir, o ne yapmamıştır da dünya
bu hale gelmiştir, o ne yapabilecektir de dünya daha güzel bir yer haline
gelecektir? Hatta o kendini ne kadar tanımaktadır ya da kendine yabancı mıdır
ve dünyayla ne kadar tanış olmuştur? Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmekte
midir? Bu soruların cevapları bulunmadan, insanı bulmak ve bilmek kabil-i
mümkün değildir. İnsan bulunmadan, tanınıp bilinmeden ve çözülmeden de
olabilecek hiçbir şey yoktur. İnsanı tanımıyorsun, bir ev yapıyorsun, gel gir
otur diyorsun, ne kadar akılcıdır bu? Bu soruların cevapları bulunmadan insanı
çözemeyiz, insanı çözemezsekte hiçbir şey yapamayız. Hem de öyle sığ bir
şekilde yapmamalıyız bunu, dip derinliğine dek inmeliyiz meselenin, en
köklerine kadar tetkik etmeliyiz, çözümlemeliyiz. Her şey insan içindir
demiştik. Eğer söylediğimiz gibi meseleyi en dibine kadar çözümlemezsek, insan
adına yapıyoruz dediğimiz her şeyi insana rağmen yaparız ki, insana rağmen
yapılan hiçbir şey de muvaffak olamayız, bilakis yenilmek kaderimiz olur ve
yaptığımız her şeyde akim kalır. Öyle de olmuyor mu zaten, insana rağmen
yaptığımız hangi şey de muvaffakiyet elde ettik? Elde edebileceğimizi sanmakta
ahmaklıktan başka bir şey olur mu? İnsan diye bildiğimiz, filhakika acayip,
garip, girift ve çetrefilli varlık çözülmeden, onun ne olduğu, nasıl olduğu,
niçin olduğu idrak edilmeden, daha gerçekçi ifadeyle üzerinde mutabık
kalamadığımız bir varlıkla karşı karşıya iken, ne kültürel boyutunu, ne eğitim
boyutunu, ne ahlakilik boyutunu, ne birey-toplum-devlet bağlamındaki mekanik ve
organik ilişkiler boyutunu tanzim ve dizayn etmek kabil değildir. Ortaya
koyacağımız tüm çabalar beyhude olur. Şöyle bir benzetme yapabiliriz; aşılama
ve tefrik etme metodolojisini, bağ bakımını ve bitki ilmini, çağcıl ve ileri
bilim anlayışı bağlamında üst düzeyde bilen velâkin buna rağmen yetiştirmek
istediği bitkinin ne olduğuna akıl erdiremeyip, bitki ekeceği toprağın
mahiyetini ve gereksinimlerinin ne olduğunu fark, ihsas ve idrak edemeyip göz
önünde bulundurmayan bahçıvana benzer, insan için bir şey yaptığını zanneden
ama yaptıklarını insanı tanımadan, bilmeden, anlamadan insana rağmen yapanlar.
İnsan da kendisini tanımayınca, iki tanımayan ve tanınmayan arasında hayat
adeta cehenneme dönmektedir. Zulüm iki tarafın onayıyla olur ya, aynen öyle
işte, zulmeden ve zulme sessiz kalarak yol veren. İşte tüm problemlerin kaynağı
burasıdır kanımca. Bugün insan üzerinden bir şeyler yaparak, buradan bir
toplumsal düzen inşa etmek isteyenler için de bahçıvan olayı geçerlidir. İnsan
toprağını tanımadan, bilmeden, çözümlemeden, gereksinimlerini anlamadan, o
toprağı ekip sürmek kabil olamaz, metazori yapılacak olan ekim, sürüm de
hezimetle sonlanacaktır. İnsan sorunsalını, kaotik, çelişik, girift ve
çetrefilli bir varlık olan insanı çözmeden, çözümlemeden, ilerici, akılcı ve
muvaffakiyet vaat eden eğitim sistemine mülaki olmak, bu temellerde bir eğitim
sistemi inşa etmeden de ilerici bir toplumsal sistemi tesis etmek muhal ender
muhaldir. Bu durum realize edilmeden de, terakki kaydetmek, büyük atılımlar
yapmak, istiklali ve istikbali teminat altına almak kabil-i mümkün değildir.
Yeryüzünde, insan odaklı ve insana odaklı olan ve insandan çıkarak akılcı ve
ilerici bir toplumsal sistem ideali düşleyen hiçbir teorinin, kadim bir sorun
olan insan sorununu çözümlemeden ve çözme kavuşturmadan, insanı tüm
boyutlarıyla dip derinliğine dek çözümlemeden hedeflerine mülaki olması
gerçeklikten uzaktır, kabil değildir. Üst düzeydeki bir toplum idealinden,
ileri düzeydeki medeniyet düşünden, siyasi ve iktisadi öğreti prensiplerinden
çok daha önce, ne tür bir insanı hedeflediğimiz ilkesel düzeyde tespit edilmelidir
ve insan tüm mevcudiyetiyle teşrih masasına yatırılmalıdır. Bu yapılmadan
yapılacak her şey beyhudedir, havan da su dövmeye benzer. Tanımadığınız şeyle
ilgili bir şey yapmaya yeltenmek ahmaklıktan başka bir şey olamaz. Şu halde ve
ilk halde; insan kimdir, nedir bilinmelidir, insan olma sorunu nedir ve
insanlaşma nasıl olur, merhaleleri nelerdir sarih bir şekilde tespit
edilmelidir. Yoksa kumdan kaleler yapan çocuklardan farkımız kalmaz. Her
sorunun temeli de, emeli de budur. İster herhangi bir dine bağlanmak isteyin,
ister herhangi bir ideolojinin neferi olmaya heves edin, isterse ilerici ya da
gerici konumda bulunun, hangi kimliğe malik olursanız olun, çözeceğimiz ilk ve
temel sorun budur. Bilakis gidin top oynayın, insanlık toprağında oynayacak
kalibreniz yoktur çünkü. Öyle ya, bu mesele çoluk çocuğun çözeceği bir mesele
değildir. Zira bu toprakta başarılı olmamız hiçbir zaman kabil olamaz, böyle
olduğumuz müddetçe. Bizim en büyük ve kadim sekterliğimiz, dar kafalılığımız,
ahmaklığımız, odunluğumuz, bönlüğümüz, alıklığımız; insanı tüm boyutlarıyla
tanımadan, onu çift yönleriyle bilmeden, her boyutuyla ve yönüyle dip
derinliğine dek çözmeden, insan üzerinden ve insan üzerine hesaplar
yapmamızdır. Her defasında yaptıklarımız akim kalsa da, başarısız olsakta! Bu
yüzden de bu dünyada daima kapitalizm kazanmaktadır, böyle devam ettiği
müddetçe badema da kazanacaktır. Ta ki, biz kendimizi bilesiye ve bizim
üzerimizden hesaplar yapanlarca bilinesiye dek. Ya insan olacaksınız ya da
ormana gideceksiniz!
İNSAN KENDİNİ BİLMEDEN VE BİLİNMEDEN HİÇBİR ŞEY OLMAZ...
Özgür DENİZ - 19.08.2022
Tarih: 19.08.2022
Okunma: 263
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.