İÇSEL VE DIŞSAL DEVRİM...

Özgür DENİZ - 20.08.2022

“”Eğer inek gibi semiz olursanız sizi sağarlar. Eğer eşek gibi güçlü olursanız yüklerini taşıtırlar. Eğer at gibi koşarsanız üzerinize binerler. Bunlar yalnızca sizlerin ANLA-MA-NIZDAN korkarlar. ANLA-MA VAKTİ gelmedi mi hala?””

 

Ali Şeriati

 

Bizim her şeyden önce zihnimizde, sonra da benliğimizde sahici bir devrim yapmamız iktiza eder. Tefessüh etmiş, tagayyürata uğramış bir benlikle ve mefluç olmuş bir zihinle yaşıyoruz, bu yüzden izzet-i nefsimizi bile ayaklar altına aldırtmışız, onurumuzun çiğnendiğinden bihaberiz. Çünkü kendimize saygımız kalmayınca, bize karşı yapılan saygısızlığı algılayamıyoruz, algılayamadığımız için de duyarsız kalıyoruz yani ne olduğunu idrak edemiyoruz. Bu konuda olabildiğince dürüst olmalıyız. İyi niyet ve samimiyet her şeyin başıdır. Eğer biz bir şeyi iyi niyetle ve samimiyetle yaparsak başarmamız mümkün olur. Niye mutlaka başarırız demiyoruz da, böyle tereddütlü söylüyoruz, çünkü zamanımızda iyi niyet ve samimiyet artık hiçbir anlam ifade etmemektedir. Zira kahir ekseriyet kirli niyetli ve samimiyetsiz ve bunların hayata etkisi ise diğerlerine nazaran daha ağır basmaktadır. Ne hazindir ki, zamanımızda kötü iyiyi bir şekilde alt etmektedir. Ama yine de niyetimiz temiz olursa ve samimi olursak zihnimizde ve benliğimizde bir devrim yapmamız kabildir. Zihnimizde ve benliğimizde yaptığımız devrimin toplumsal hafızaya ve toplumsal benliğe sirayet etmesi de yine iyi niyete ve samimiyete merbuttur. Ama biz ne zihnimizde, ne öz benliğimizde ne de toplumsal hafıza da ve toplumsal benlikte herhangi bir devrimsel kıvılcım yaratma derdinde değiliz. Başkaları için yaşayacak ve başkalarını yaşatacak düzeye yükselebilmiş değiliz, münhasıran kendimiz için varız ve yaşıyoruz, böylesi bir yaşam ise insan olmaklığa mugayirdir. Misal; meydanlara çıkıyoruz, büyük kitleleri bir araya getiriyoruz ama karşılarına boş sloganlarla çıkıyoruz, papağan gibi klişeleşmiş şeyleri tekrar edip duruyoruz. Boş geldiğimiz ve boş gideceğimiz de biliniyor kuvvetliler tarafından. Bu yüzden de dikkate değer görülmüyoruz, ciddiye alınmıyoruz. Büyük kitleleri yakalamışken, onların huzurlarında en katı ve sert gerçekleri haykırmıyoruz, kitlelerin bilinçlerini uyandırmaya, onları şuurlandırmaya çalışmıyoruz. Çünkü onların uyanmalarını biz de istemiyoruz. Muayyen konumdaki insanlar, maalesef, kitleleri inek gibi sağma, at gibi üzerine binme, eşek gibi yük taşıtma derdindeler. Onları avutuyorlar, aldatıyorlar ve yine geldikleri gibi geri gönderiyorlar. Böylece de ne bireysel bağlamda, ne de toplumsal bağlamda hiçbir sendeleme, sarsılma tezahür etmiyor. Oysa meydanlar insanlığın değişimi ve dönüşümü için çok büyük avantajlar sağlar. Zira özgürce konuşabilme imkânı yaratılır orada. İstenirse, kitleler sarsılır, uyandırılır orada. İnsanlığın kör bilincine büyük darbeler indirilerek bilinçlerin açılıp, uyanması sağlanabilir. Zihinler uyanır, sarsılır gövdeler ve yumruklar sıkılır ve büyük uyanışın resmi gösterilerek korku salınır insanlığı sömüren zalimlerin üzerine. Samimiyeti ve ciddiyeti hissettirmek gerekir, hissetmezlerse umursamazlar çünkü. Eğer bir değişim, dönüşüm olmayacaksa, kör bilinçle gelinip yine kör bir şekilde dönülecekse, yine uyumaya devam edilecekse, geride bir etki bırakmayacaksa, istediğini almada ciddiyetli olunduğu ve istediklerinden vazgeçilmeyeceği gösterilmeyecekse meydanlara çıkmanın anlamı nedir? Bağırıp çağırıp yine gerisin geri dönmek ve aynı şeyleri yaşamaya devam etmek için mi çıkılmaktadır meydanlara? Söz ettiğimiz devrim behemehâl tahakkuk ettirilmelidir, bilakis yine insani olmayan yaşamı yaşamaya mahkûm olacağız. Birileri bizim üzerimizden menfaatlerini toplarlar, biz de bakınır kalırız sap gibi orta yerde. Eğer uyanmazsak ve ciddiyetle uyarmazsak, insanlık toprağında insan onuruna seza bir yaşama mülaki olmamız muhal ender muhaldir. Bu şekilde de gelen vurur, giden vurur ve hep ayaklar altında eziliriz. Bu gerçeklik tarihsel tecrübe ile sabittir. Aksini iddia etmek kabil değildir. Çünkü örneği yoktur. İnsanlık toprağına gerçek baharı getirecek özgür çiçeklerin açması için büyük insanlık devrimi önkoşuldur. Önce beliğimizde sonra toplumda bu devrim behemehâl realize edilmelidir. Elbette bu devrimi realize edecek olanlar, ne yaptıklarını ve niçin yaptıklarını bilecek bilince malik olan, insanlık toprağının her devirde ezilmiş, tahkir ve tezyif edilmiş, her türlü imkândan mahrum bırakılmış, hakları çalınmış, izzet-i nefisleri çiğnenmiş, emekleri sömürülmüş mustazaf yiğitlerdir ve bizim böylesi yiğitlere ihtiyacımız vardır ilk önce ve bu yiğitlerdir ki, önce zihinlerinde, sonra da benliklerinde muhakkak surette bir devrim yapmalıdırlar, toplumsal alanda gerçekleşecek devrimden önce. Çünkü içindeki zalim kompradoru yenemeyen, dışındaki zalim kompradorları yenemez. Zira zihinlerde ve benliklerde gerçekleşmezse devrim, topluma toprağına da sirayet etmez. Devrimi öncelikle görüş ve düşüncelerimizde, dahası düşünce tarzımızda gerçekleştirmek zorundayız. Zira zihinlerimiz karanlığın tutsağıdır, benliğimiz tefessüh etmiş bir bataklıktır ve zihnimiz kendisini kuşatmış duvarları yıkıp özgürlüğüne kavuşmalıdır önce, sonra da benliğimiz zihnimizden düşenle yıkanmalı, berraklaşmalı, kendisini çürütmüş pislikleri dışarı atmalıdır. Özgür olamamış bir zihin başkalarının ölü fikirlerinin eşeği olmaktan kurtulamaz, kendi düşüncesini üretemez, kendi kaderinin taşlarını döşeyemez. Kirli ve kokuşmuş bir benlikte, kendinde kendini temizleyecek bir kuvvet bulamaz. Ve mutlak son; hayvan gibi yaşarız, bizim toprağımızda, bize, hak ettiğimiz yaşamı haram kılanların, onursuz yaşamlarının seyircisi oluruz! Tercih, karar, kader senin ve sensin, tercihini yapıp, kararını verip, kaderini çizecek olan. Asla bir başkası gelip, istediğini sana vermeyecek. Ezilenlerin kaderini, yine ezilenlerin birleşik güçleri çizecektir!

Tarih: 20.08.2022 Okunma: 371

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?