Tanrı kimdir, nerededir? Tanrı soyut
mudur, somut mudur? İçinizde midir, dışınızda mıdır? Uzaklarda mıdır, yakında
mıdır? Tanrı, O’nu dualarınızda andınız diye gelip sizi düştüğünüz yerden
kaldıracak olan mıdır? Çalışmazsanız, ansızın gelip cebinize para koyacak olan
mıdır? Sadece dua etmenizle, sizi, zalimlerin zulmünden kurtaracak olan mıdır? Siz
haram yerken, karşınıza dikilip haramdan vazgeçin yemeyin diyecek olan mıdır? Siz
birbirinize düşman olurken, birliğiniz dağılırken, el açıp dua ettiniz diye, yanınıza
gelip, elinizden tutup, sizi barıştıracak, kardeş kılacak, birleştirecek olan
mıdır? Siz hep dağılmak yönünde işler yapıpta, Tanrı’m bizi birleştir dediğiniz
de, Tanrı gelip sizi birleştirir mi? Ya da helal yediniz diye, O’na dua
ettiğinizde, sizi, kendi ellerinizle işlediğiniz kötülüğün sonuçlarından
koruyacak olan mıdır? Siz iyi birisiniz diye, siz hiç mücadele etmezseniz, size
zafer verecek olan mıdır? Size kötülük işletmeyecek ve size iyilik yaptıracak
olan mıdır? Yani hem size akıl, irade, ihtiyar, kuvvet verecek ama sizler
bunları kullanmayacaksınız ve rezil rüsva olacaksınız, sonra da Tanrı’m bizi
onurlandır, bize izzet, şeref, güç ver diyeceksiniz, O’da size merhamet edecek
ve gelip sizi onurlandıracak, şereflendirecek, izzetli kılacak öyle mi? Gerçekten
böylesi bir şeye inanıyor musunuz, böyle bir şeyin olacağını düşünüyor musunuz?
Tanrı’nın farklı insanlara farklı yaptırımlarda bulunacağına inanıyor musunuz? Tanrı’nın
yanında ayrıcalıklı insanların olduğunu mu sanıyorsunuz? Yani birileri verilenleri
kullanarak değil, Tanrı’nın ona merhamet ve yardım ettiği için başarılı
olduğunu mu varsayıyorsunuz? O zaman bazen kötülere kazandıran ve iyilere
kaybettiren Tanrı mıdır yoksa kendilerine verilenleri layıkıyla ve yerinde
kullanıp, kullanmamaları mıdır? Kötü biri kendisinde olanları layıkıyla ve
yerinde kullandığında Tanrı o kazanmasın diye onun önünde durur mu? İyi biri
kendisinde olanları layıkıyla ve yerinde kullanmadığında, o iyi biri diye Tanrı
onun elinden tutup ona kazandırır mı? Böylesi bir şeyin Tanrı’nın adaletine
uygun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Aslında, Tanrı insanın içindedir, insanın
kendisidir Tanrı. Şimdi bu şu değildir; insan kötülük yaptığında o kötülüğü
aslında Tanrı yapıyor demek değildir ya da madem insan Tanrı’ysa onun yaptığı
kötülüğü Tanrı yapıyormuş gibi mi anlayacağız diye bir soru sorulamaz. İnsan hem
Tanrısallık boyutuna maliktir hem de onda şeytani yönler vardır. İnsan kendisine
verilenleri layıkıyla ve yerinde kullanırsa Tanrısal işler yapmış olur ama
kendisine verilenleri layıkıyla ve yerinde kullanmazsa Tanrısallık yönüne değil
şeytani yönüne tabi olmuştur ve bu minvalde iş yapmış olur. Her bir insanda Tanrı’nın
ruhu varsa, ruhların birliği Tanrı’nın birliğine işaret etmez mi? Birler Bir’dense,
Bir birlerin bileşkesi değil midir? Herbir bir ölümlüyken, birler yani birlerin
birliği ölümsüz değil midir yani insan ölür ama insanlık yaşar, böyle değil
midir? İnsanın kendisine yaptığı iyilik, kendi kendisine hizmeti, haddizatında
Tanrı için yaptıklarıdır. Durun hemen noluyor demeyin, demeden düşünün bir.
Dine göre de Tanrı ruhundan üflemedi mi size? Bu üflemeyle de Tanrısallık
boyutuna taşımış olmadı mı sizi? Bakınız bu dünyada yalnızsınız, yapayalnız ve
birleşik gücünüzle ama size verilenlerin birleşik gücüyle ve mevcudiyetinizde
saklı ruhla her şeyi yapabilecek güçtesiniz ve yapabilecek olanlarda sadece
sizlersiniz, yanınızda kimse yok ve olmayacakta. Çünkü iyi olmak ve iyilik
yapmak için, gereken ne ise hepsi var sizde ve siz kendi kavganızı kendiniz
vereceksiniz, kendi emeğinizle, kavganızla var olacaksınız. Tanrı’yla
aldatamazsınız ya da Tanrı’yla aldandım diyemezsiniz. Böyle bir mazeretiniz
olmaz ve böyle bir mazerette kabul edilemez. Reddetmek ya da kabul etmek için
dışarıda Tanrı aramak büyük bir yanılgıdır. İnsanı cezalandıran da, ödüllendiren
de kendisidir. Verilenleri kullanarak cenneti kazanacak olan da, cehennem de
yanacak olan da kendisidir. Çünkü aklınızın ışığında ortaya koyduğunuz
eylemlerinizin geri dönüşümü ya ödül olur ya da ceza ve bunu siz kendi
ellerinizle yapmış olursunuz. Kötülüğe izin veren de sizsiniz, iyiliğin
yayılmasına yol veren de. Öyle değil mi, kötülüğe karşı durmazsanız kötülük
yayılmaz mı, iyiliği yayarsanız durduracak olan kimdir? Cennetinizi ya da
cehenneminizi de yanınızda götürecek olanlar sizler değil misiniz? Çünkü kendi
kendini, kendi elleriyle yaptıklarıyla ya ateşe atar ya da gül bahçesine. Siz istediniz
de dünya cennet olmadı mı, siz istemediğiniz de cehennem sizi bulmadı mı? Siz
cenneti isterseniz cennet sizi bulur, siz cenneti değil de cehennemi isterseniz
cehennem de sizi bulur. Yine kendi ellerinizle, kendi kendinizi ya onursuzca
bir yaşama mahkûm edip ya da onurlu bir yaşama kavuşturmaz mısınız? Sonucu
tayin edecek olan eylemlerdir ve eylemlerdir ki, o eylemi gerçekleştirecek her
şey sizde vardır, derununuzda mündemiçtir. Kendisine saygısı ve inancı olan
doğru ve dürüst davranır, kendisine saygısı ve inancı olmayan da tam aksi yönde
davranır. İki tür davranışta iki tür sonuç doğurur ve doğan sonuçlar bir hayat
sunar bize. Böylece onun davranışları kendi elleriyle çizdiği kaderi olur, zira
her tercih ve o tercih istikametinde ortaya konulan davranış kaderin ağlarını
örer. Haddizatında Tanrı’yı dışarıda sanmak bize varolmayan bir sözde
özgürlükte sunuyor, reddetmek isteyen içinde, kabul etmek isteyen içinde.
Reddetmek isteyen reddedeceği Tanrı’nın dışarıda olduğunu sanarak istediği gibi
davranabileceği yanılgısına sahip oluyor, oysa Tanrı’nın içinde olduğunu yani
kendisinin Tanrı olduğunu kabul etse bu kadar kolay hareket edemeyeceğini
düşünüyor ama dışarıda düşünülen bir Tanrı’yı yok saymak ve dışarıda var olduğu
sanılan Tanrı’yı yok saymakla daha özgür hareket edebileceğini düşünmek kolay
geliyor, tabi böyle bir varsayım onu Tanrı’yı yok sayarak kendisine gelenleri
kabul etmesini ve onlara mutlak tabi olmasını da kolaylaştırıyor, bir nevi
kendi kendisinin sömürülmesini farkında olarak ya da olmayarak tolere etmiş
oluyor yine kabul etmek isteyen içinde Tanrı dışarıda olduğu için ve dışarıdaki
Tanrı’yı kabul ettiği için diğeri gibi kendisinin de istediği gibi
davranabileceğini düşünüyor nasıl olsa Tanrı’yı bildiği, tanıdığı ve kabul
ettiği yanılgısıyla, tabi böyle bir düşünce diğerinde olduğu gibi ama bu defa
Tanrı var diyerek kendisine gelenleri kayıtsız şartsız kabul etmesini ve onlara
mutlak tabi olmasını kolaylaştırıyor. Bana, anlatmaya çalıştığınız duyguyu
yaşayan tek bir inanan gösterebilmeniz kabil değildir yaşadığımız hayatta,
çünkü aynı hayatın içinde yaşıyorum ve bendeniz göremiyorum. Çünkü olmayan bir
şeyi göremezsiniz. Bu göremediğiniz her şey yok demek değildir elbette. Tabi
aynı zamanda nasıl bir duyguysa bu duygu onu da hissedemiyorum. Din; kan emici,
sömürgen kompradorlar daima yaşasınlar, egemen olsunlar, kuvvetlerini kaybetmesinler
diye var olmuş tarihsel süreç içerisinde ya da bu türlerin eline geçip, bu
minvalde kullanılmıştır yani bunlar tarafından istismar edilmiştir. Çünkü yaşadığımız
dünyada hayata etki eden din, yoksullara yoksulluklarına sabretmeyi tavsiye
etmektedir, böylece kompradorları da yok olmaktan ya da egemenliklerini
kaybetmekten kurtarmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle bir işlev
görmüştür din. Yani adeta uyutan, uyuşturan bir afyon gibi kullanılmıştır. Peygamber
olarak var olmuş insanların mevcudiyetlerini geçiyorum tabi burada. Çünkü onlar
daima gerçeğe göre hareket etmişler ve insanlara da hep gerçeği söylemişlerdir
ama insanlık Onlardan sonra yine geriye, eski yollarına dönmüşlerdir. Din,
insanlığın iç titremesini dindiren ve insanın yaşadığı hayata mutlak adapte
olmasını sağlayan iksir gibi bir konumda olmuştur. Din’lenen insan artık
dışarıda bir kurtarıcı aramaya başlamış, her türlü acıya, yokluğa, yoksulluğa,
sefalete sabredilmesi gerektiğine ve bu durumlar karşısında hiçbir şey
yapamayacağına ve sahip olduklarına şükretmesi gerektiğine inandırılmıştır, din
anlatıcılarının tuzağına düşmüştür yani dinle afyonlanmıştır. Din, tarih
boyunca sömürünün yıkılmaz, sarsılmaz bir dayanağı olmuştur. Sömürenler dine
karşıymışlar gibi görünseler de, her zorlukta mutlaka dine sarılarak insanlığı
geri durdurmuşlardır. Yani dine karşıymışlar gibi görünürken bile, dinle yaşama
tutunmuşlardır, çünkü inanmadıkları dini satarak dine inandıklarını sananları
kolayca uyuşturup uyutmuşlardır. Milliyet ve din olguları daima
sömürüyü zımnen meşrulaştıran, insanlığın önüne behemehâl korunması gereken
olgular olarak konulan ve insanlığa sabretmeyi tavsiye eden, düşünüp araştırılmadan
kabul edilmeleri gereken iki olgu olarak var olagelmiştir. İnsanlıkta bu iki
olguyu hiçbir zaman merak edip, nedirliklerini ve nasıllıklarını asla analiz
etmemişlerdir, sorgulamamışlardır, kendilerine ne söylenmişse söylendiği
haliyle almış, kabul etmişlerdir. Binaenaleyh, bir daha da düştüğü sarmalın
içinden kurtulamamıştır insanlık. Bugün, insanlık, insanlığa mutlak olarak
mugayir olan davranış, tavır ve hareketlere nasıl katlanmaktadır ve nasıl
tepkisiz kalmaktadır hiç düşündünüz mü? Niçin, insanlık, insanlık onuruna
yaraşır bir yaşamı istiyormuş gibi görünmektedir ama bir yerden sonra bundan
geri durmaktadır ve bu nasıl olmaktadır hiç düşündünüz mü? Kendi içindeki gücü
bilmeyen, o güce inanmayan, o güçle her türlü zorluğu aşacağını fark edemeyen,
başka güçlerle korkutularak sindirilmiştir daima. Korkutulup sindirilen
insanlar da mücadeleden kaçmışlar, uzaklaşmışlar, meydanı kötülere, zalimlere
bırakmışlardır. Sonra da Tanrı’ya el açıp dua ederek bu sarmaldan, kıskaçtan
kurtarılacaklarını sanmışlardır. Yani emek vermeden yemek istemişlerdir.
Tanrı’yı kandırmaya teşebbüs etmişlerdir ama Tanrı’yı kandıramayacaklarını
düşünememişlerdir. Zira cahildirler, zalimdirler, nankördürler. Kendini
bilmeyen, nerden bilsin Tanrı’yı!
TANRI...
Özgür DENİZ - 21.08.2022
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
İ. Hakkı Cengiz
21.10.2022 - 15:06
Tanrı, din... Benim de üzerinde çok durduğum, düşündüğüm mesele! Uzun yazını yavaş yavaş, sindire sindire okudum. İnsan düşnüüp sorgulayınca bazı sonuçlara ulaşıyor. Bu konudaki ulaştığım sonuç, yazdıklarına çok yakın. İnsana, şah damarından yakın ama âlemi kuşatan güç... Belki farklı birkaç cümle ile yazdıkların tamamlanabilir. Lâkin orası çok önemli değil. Din-Tanrı olgusunun tezahürü ve sonuçları ve hele kullanımı tamamıyla anlattığın gibi. Gördüklerim, tecrübelerim, yaşadıklarımız seni bütünüyle haklı kılıyor. Olay budur! Kalemine, yüreğine, zihnine sağlık, can kardeşim. Gönülden selâmlar...
Özgür Deniz
21.10.2022 - 15:12
Aynı duygu ve düşüncelerle tüm kalbimle bilincimle içtenliğimle samimiyetimle benliğimle bilmukabele saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Maalesef dini ve Tanrı yı hep yanlış bildik anladık. Bu yüzden de bu kanaldan aldandık. Derin saygılar selamlar inşaAllah.