TANRI...

Özgür DENİZ - 21.08.2022

Tanrı kimdir, nerededir? Tanrı soyut mudur, somut mudur? İçinizde midir, dışınızda mıdır? Uzaklarda mıdır, yakında mıdır? Tanrı, O’nu dualarınızda andınız diye gelip sizi düştüğünüz yerden kaldıracak olan mıdır? Çalışmazsanız, ansızın gelip cebinize para koyacak olan mıdır? Sadece dua etmenizle, sizi, zalimlerin zulmünden kurtaracak olan mıdır? Siz haram yerken, karşınıza dikilip haramdan vazgeçin yemeyin diyecek olan mıdır? Siz birbirinize düşman olurken, birliğiniz dağılırken, el açıp dua ettiniz diye, yanınıza gelip, elinizden tutup, sizi barıştıracak, kardeş kılacak, birleştirecek olan mıdır? Siz hep dağılmak yönünde işler yapıpta, Tanrı’m bizi birleştir dediğiniz de, Tanrı gelip sizi birleştirir mi? Ya da helal yediniz diye, O’na dua ettiğinizde, sizi, kendi ellerinizle işlediğiniz kötülüğün sonuçlarından koruyacak olan mıdır? Siz iyi birisiniz diye, siz hiç mücadele etmezseniz, size zafer verecek olan mıdır? Size kötülük işletmeyecek ve size iyilik yaptıracak olan mıdır? Yani hem size akıl, irade, ihtiyar, kuvvet verecek ama sizler bunları kullanmayacaksınız ve rezil rüsva olacaksınız, sonra da Tanrı’m bizi onurlandır, bize izzet, şeref, güç ver diyeceksiniz, O’da size merhamet edecek ve gelip sizi onurlandıracak, şereflendirecek, izzetli kılacak öyle mi? Gerçekten böylesi bir şeye inanıyor musunuz, böyle bir şeyin olacağını düşünüyor musunuz? Tanrı’nın farklı insanlara farklı yaptırımlarda bulunacağına inanıyor musunuz? Tanrı’nın yanında ayrıcalıklı insanların olduğunu mu sanıyorsunuz? Yani birileri verilenleri kullanarak değil, Tanrı’nın ona merhamet ve yardım ettiği için başarılı olduğunu mu varsayıyorsunuz? O zaman bazen kötülere kazandıran ve iyilere kaybettiren Tanrı mıdır yoksa kendilerine verilenleri layıkıyla ve yerinde kullanıp, kullanmamaları mıdır? Kötü biri kendisinde olanları layıkıyla ve yerinde kullandığında Tanrı o kazanmasın diye onun önünde durur mu? İyi biri kendisinde olanları layıkıyla ve yerinde kullanmadığında, o iyi biri diye Tanrı onun elinden tutup ona kazandırır mı? Böylesi bir şeyin Tanrı’nın adaletine uygun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Aslında, Tanrı insanın içindedir, insanın kendisidir Tanrı. Şimdi bu şu değildir; insan kötülük yaptığında o kötülüğü aslında Tanrı yapıyor demek değildir ya da madem insan Tanrı’ysa onun yaptığı kötülüğü Tanrı yapıyormuş gibi mi anlayacağız diye bir soru sorulamaz. İnsan hem Tanrısallık boyutuna maliktir hem de onda şeytani yönler vardır. İnsan kendisine verilenleri layıkıyla ve yerinde kullanırsa Tanrısal işler yapmış olur ama kendisine verilenleri layıkıyla ve yerinde kullanmazsa Tanrısallık yönüne değil şeytani yönüne tabi olmuştur ve bu minvalde iş yapmış olur. Her bir insanda Tanrı’nın ruhu varsa, ruhların birliği Tanrı’nın birliğine işaret etmez mi? Birler Bir’dense, Bir birlerin bileşkesi değil midir? Herbir bir ölümlüyken, birler yani birlerin birliği ölümsüz değil midir yani insan ölür ama insanlık yaşar, böyle değil midir? İnsanın kendisine yaptığı iyilik, kendi kendisine hizmeti, haddizatında Tanrı için yaptıklarıdır. Durun hemen noluyor demeyin, demeden düşünün bir. Dine göre de Tanrı ruhundan üflemedi mi size? Bu üflemeyle de Tanrısallık boyutuna taşımış olmadı mı sizi? Bakınız bu dünyada yalnızsınız, yapayalnız ve birleşik gücünüzle ama size verilenlerin birleşik gücüyle ve mevcudiyetinizde saklı ruhla her şeyi yapabilecek güçtesiniz ve yapabilecek olanlarda sadece sizlersiniz, yanınızda kimse yok ve olmayacakta. Çünkü iyi olmak ve iyilik yapmak için, gereken ne ise hepsi var sizde ve siz kendi kavganızı kendiniz vereceksiniz, kendi emeğinizle, kavganızla var olacaksınız. Tanrı’yla aldatamazsınız ya da Tanrı’yla aldandım diyemezsiniz. Böyle bir mazeretiniz olmaz ve böyle bir mazerette kabul edilemez. Reddetmek ya da kabul etmek için dışarıda Tanrı aramak büyük bir yanılgıdır. İnsanı cezalandıran da, ödüllendiren de kendisidir. Verilenleri kullanarak cenneti kazanacak olan da, cehennem de yanacak olan da kendisidir. Çünkü aklınızın ışığında ortaya koyduğunuz eylemlerinizin geri dönüşümü ya ödül olur ya da ceza ve bunu siz kendi ellerinizle yapmış olursunuz. Kötülüğe izin veren de sizsiniz, iyiliğin yayılmasına yol veren de. Öyle değil mi, kötülüğe karşı durmazsanız kötülük yayılmaz mı, iyiliği yayarsanız durduracak olan kimdir? Cennetinizi ya da cehenneminizi de yanınızda götürecek olanlar sizler değil misiniz? Çünkü kendi kendini, kendi elleriyle yaptıklarıyla ya ateşe atar ya da gül bahçesine. Siz istediniz de dünya cennet olmadı mı, siz istemediğiniz de cehennem sizi bulmadı mı? Siz cenneti isterseniz cennet sizi bulur, siz cenneti değil de cehennemi isterseniz cehennem de sizi bulur. Yine kendi ellerinizle, kendi kendinizi ya onursuzca bir yaşama mahkûm edip ya da onurlu bir yaşama kavuşturmaz mısınız? Sonucu tayin edecek olan eylemlerdir ve eylemlerdir ki, o eylemi gerçekleştirecek her şey sizde vardır, derununuzda mündemiçtir. Kendisine saygısı ve inancı olan doğru ve dürüst davranır, kendisine saygısı ve inancı olmayan da tam aksi yönde davranır. İki tür davranışta iki tür sonuç doğurur ve doğan sonuçlar bir hayat sunar bize. Böylece onun davranışları kendi elleriyle çizdiği kaderi olur, zira her tercih ve o tercih istikametinde ortaya konulan davranış kaderin ağlarını örer. Haddizatında Tanrı’yı dışarıda sanmak bize varolmayan bir sözde özgürlükte sunuyor, reddetmek isteyen içinde, kabul etmek isteyen içinde. Reddetmek isteyen reddedeceği Tanrı’nın dışarıda olduğunu sanarak istediği gibi davranabileceği yanılgısına sahip oluyor, oysa Tanrı’nın içinde olduğunu yani kendisinin Tanrı olduğunu kabul etse bu kadar kolay hareket edemeyeceğini düşünüyor ama dışarıda düşünülen bir Tanrı’yı yok saymak ve dışarıda var olduğu sanılan Tanrı’yı yok saymakla daha özgür hareket edebileceğini düşünmek kolay geliyor, tabi böyle bir varsayım onu Tanrı’yı yok sayarak kendisine gelenleri kabul etmesini ve onlara mutlak tabi olmasını da kolaylaştırıyor, bir nevi kendi kendisinin sömürülmesini farkında olarak ya da olmayarak tolere etmiş oluyor yine kabul etmek isteyen içinde Tanrı dışarıda olduğu için ve dışarıdaki Tanrı’yı kabul ettiği için diğeri gibi kendisinin de istediği gibi davranabileceğini düşünüyor nasıl olsa Tanrı’yı bildiği, tanıdığı ve kabul ettiği yanılgısıyla, tabi böyle bir düşünce diğerinde olduğu gibi ama bu defa Tanrı var diyerek kendisine gelenleri kayıtsız şartsız kabul etmesini ve onlara mutlak tabi olmasını kolaylaştırıyor. Bana, anlatmaya çalıştığınız duyguyu yaşayan tek bir inanan gösterebilmeniz kabil değildir yaşadığımız hayatta, çünkü aynı hayatın içinde yaşıyorum ve bendeniz göremiyorum. Çünkü olmayan bir şeyi göremezsiniz. Bu göremediğiniz her şey yok demek değildir elbette. Tabi aynı zamanda nasıl bir duyguysa bu duygu onu da hissedemiyorum. Din; kan emici, sömürgen kompradorlar daima yaşasınlar, egemen olsunlar, kuvvetlerini kaybetmesinler diye var olmuş tarihsel süreç içerisinde ya da bu türlerin eline geçip, bu minvalde kullanılmıştır yani bunlar tarafından istismar edilmiştir. Çünkü yaşadığımız dünyada hayata etki eden din, yoksullara yoksulluklarına sabretmeyi tavsiye etmektedir, böylece kompradorları da yok olmaktan ya da egemenliklerini kaybetmekten kurtarmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle bir işlev görmüştür din. Yani adeta uyutan, uyuşturan bir afyon gibi kullanılmıştır. Peygamber olarak var olmuş insanların mevcudiyetlerini geçiyorum tabi burada. Çünkü onlar daima gerçeğe göre hareket etmişler ve insanlara da hep gerçeği söylemişlerdir ama insanlık Onlardan sonra yine geriye, eski yollarına dönmüşlerdir. Din, insanlığın iç titremesini dindiren ve insanın yaşadığı hayata mutlak adapte olmasını sağlayan iksir gibi bir konumda olmuştur. Din’lenen insan artık dışarıda bir kurtarıcı aramaya başlamış, her türlü acıya, yokluğa, yoksulluğa, sefalete sabredilmesi gerektiğine ve bu durumlar karşısında hiçbir şey yapamayacağına ve sahip olduklarına şükretmesi gerektiğine inandırılmıştır, din anlatıcılarının tuzağına düşmüştür yani dinle afyonlanmıştır. Din, tarih boyunca sömürünün yıkılmaz, sarsılmaz bir dayanağı olmuştur. Sömürenler dine karşıymışlar gibi görünseler de, her zorlukta mutlaka dine sarılarak insanlığı geri durdurmuşlardır. Yani dine karşıymışlar gibi görünürken bile, dinle yaşama tutunmuşlardır, çünkü inanmadıkları dini satarak dine inandıklarını sananları kolayca uyuşturup uyutmuşlardır. Milliyet ve din olguları daima sömürüyü zımnen meşrulaştıran, insanlığın önüne behemehâl korunması gereken olgular olarak konulan ve insanlığa sabretmeyi tavsiye eden, düşünüp araştırılmadan kabul edilmeleri gereken iki olgu olarak var olagelmiştir. İnsanlıkta bu iki olguyu hiçbir zaman merak edip, nedirliklerini ve nasıllıklarını asla analiz etmemişlerdir, sorgulamamışlardır, kendilerine ne söylenmişse söylendiği haliyle almış, kabul etmişlerdir. Binaenaleyh, bir daha da düştüğü sarmalın içinden kurtulamamıştır insanlık. Bugün, insanlık, insanlığa mutlak olarak mugayir olan davranış, tavır ve hareketlere nasıl katlanmaktadır ve nasıl tepkisiz kalmaktadır hiç düşündünüz mü? Niçin, insanlık, insanlık onuruna yaraşır bir yaşamı istiyormuş gibi görünmektedir ama bir yerden sonra bundan geri durmaktadır ve bu nasıl olmaktadır hiç düşündünüz mü? Kendi içindeki gücü bilmeyen, o güce inanmayan, o güçle her türlü zorluğu aşacağını fark edemeyen, başka güçlerle korkutularak sindirilmiştir daima. Korkutulup sindirilen insanlar da mücadeleden kaçmışlar, uzaklaşmışlar, meydanı kötülere, zalimlere bırakmışlardır. Sonra da Tanrı’ya el açıp dua ederek bu sarmaldan, kıskaçtan kurtarılacaklarını sanmışlardır. Yani emek vermeden yemek istemişlerdir. Tanrı’yı kandırmaya teşebbüs etmişlerdir ama Tanrı’yı kandıramayacaklarını düşünememişlerdir. Zira cahildirler, zalimdirler, nankördürler. Kendini bilmeyen, nerden bilsin Tanrı’yı!

Tarih: 21.08.2022 Okunma: 254

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ. Hakkı Cengiz

21.10.2022 - 15:06

Tanrı, din... Benim de üzerinde çok durduğum, düşündüğüm mesele! Uzun yazını yavaş yavaş, sindire sindire okudum. İnsan düşnüüp sorgulayınca bazı sonuçlara ulaşıyor. Bu konudaki ulaştığım sonuç, yazdıklarına çok yakın. İnsana, şah damarından yakın ama âlemi kuşatan güç... Belki farklı birkaç cümle ile yazdıkların tamamlanabilir. Lâkin orası çok önemli değil. Din-Tanrı olgusunun tezahürü ve sonuçları ve hele kullanımı tamamıyla anlattığın gibi. Gördüklerim, tecrübelerim, yaşadıklarımız seni bütünüyle haklı kılıyor. Olay budur! Kalemine, yüreğine, zihnine sağlık, can kardeşim. Gönülden selâmlar...

Özgür Deniz

21.10.2022 - 15:12

Aynı duygu ve düşüncelerle tüm kalbimle bilincimle içtenliğimle samimiyetimle benliğimle bilmukabele saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Maalesef dini ve Tanrı yı hep yanlış bildik anladık. Bu yüzden de bu kanaldan aldandık. Derin saygılar selamlar inşaAllah.