‘’Allah; merhametli ve adildir, merhametli ve adil olanları sever.’’ Allah
‘’Suçluyu yargılamadan önce, onu suça itenin yüreğine bakmak
gerekir.’’ Halil Cibran
İnsan psikolojisi diye bir şey vardır ve insançocukları da çeşit
çeşittir. Bu yüzden insanı çok iyi analiz etmek ve anlamak gerekir. Seven ve
merhametli olan kesinlikle bu yolu takip eder, ruhu ve beyni bozuk olan ise tam
tersini. Kimisi okur, kimisi okumaz; kimisi düşünür, kimisi düşünmez; kimisi
sorgular, kimisi sorgusuz sualsiz inanır ve itaat eder; kimisi çabuk kanar
aldanır, kimisi kolay lokma değildir; kimisi aşırı duygusaldır, kimisi vahşi
tabiatlıdır; kimisi kesin inançlıdır, kimisi şüphecidir. Bu yüzden hiçbir
insançocuğuna karşı önyargılı olmamak ve kalıpçı bakmamak icap eder. Haddizatında
en özünde insan dediğin masumdur, ne kadar da zalimliğe meyletse de,
hissederseniz şayet, ne demek istediğimi ihsas edersiniz, çünkü o cahil ve
nankördür, bu yüzden de zalim olabilmektedir. Tabi bu demek değildir ki,
zalimler hoş görülmelidir ve zulümlerine eyvallah edilmelidir, asla ve kata. İnsanı
tanımadan, insanı yargılamak kesinlikle zalimliktir. İnsan girift ve çetrefilli
bir yapıya sahiptir, bu yüzden de tarih boyunca hep muamma olarak kalmıştır. Engin
hoşgörünüze ve derin anlayışınıza sığınarak söylemek istiyorum; mesela,
bendeniz, hayatımı hep şüphe ederek ve sorgulayarak yaşadım. Bu yüzden de hiçbir
kimseye, hiçbir gruba, hiçbir fraksiyona mutlak biat içinde olmadım, onlar esir
almak istediler, bendeniz özgürlüğümden taviz vermedim, onlar söyleneni
sorgusuz sualsiz tatbik etmemi istediler, bendeniz ise şüphe etmeyi ve sorgulamayı
tercih ettim, onlar kendilerini okumamı istediler, bendeniz ise kozmopolit bir
yapıya sahiptim ve çeşitliliği sevdim hep, zaten onlarda beni kabullenemediler
ama kabullenirmiş gibi yaptılar kazanmak adına, çünkü insicamı bozabileceğimden
tereddüt ettiler, böylesi bir şeyde işlerine gelmeyeceğinden, hep mesafeli
oldular, zira tek tipleştirilmiş bir yapıda meydana soru bırakmak büyük tehdit ve
tehlikedir. Çünkü şahıslar ya da yapılar, her daim, düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan,
şüphe etmeyen, sorgusuz sualsiz biat edecek insanlar isterler. Belki bendeniz o
zamanlarda gençte olsam özgür kalmayı becerebildim ama herkeste bunu
beceremeyebilir. Bunu neden söylüyorum? Özellikle gençler zaviyesinden bu
durumu tahlil etmek istersek, gençler bugünlerde üniversite yollarına düşmek
üzereler, yüz binlerce genç verdikleri emeklerin meyvelerini toplamak adına, okumak,
geleceklerini kazanmak, altın bilezik sahibi olmak için bir kuş misali
yuvalarından uçmaya hazırlanıyorlar, hepsinin heybesinde güzel düşler var, umut
besliyorlar, hayaller kuruyorlar yarınlara dair. Hepsi de merhameti ve adaleti
hak ediyorlar sonuna kadar. Hepsi masum, hepsi çaresiz, hepsi tertemiz, hepsi
özgür ruhlu güzel çocuklar. Ama onları bekleyenlerde var bu arada, onlardan
daha tecrübeli, daha kurt, hepsi birer tezgâhtar olan kişiler, yapılar. Bu yüzden,
bu gençlere yani yarınlara, istikbale ve istiklale sahip çıkılmalıdır. Onları kurtlar
sofrasına bırakıp, sonrada neden düştün diye sorgulayıp, yargılamak ne adalete
ne de merhamete sığmaz. Ayrıca her insanın özgürce yaşamak ve düşündüğünü
söylemek hakkı da vardır ve bu hak doğmasıyla kazandığı bir haktır, kimse
vermemiştir, kimsenin de almaya hakkı yoktur filhakika, velâkin alınmaktadır ve
yapabilecek bir şeyde yoktur. Bu yüzden alınması gereken herhangi bir önlem var
ise önceden alınmalıdır, sonradan önyargıyla yargılamamak ve ruhları paramparça
etmemek, hayalleri yerle yeksan eylememek için. O gençler açıkça uyarılmalıdır,
aydınlatılmalıdır muhtemel tehlike ve tehditlere karşı. Şayet tehlikeli görülen
yapılar ve şahıslar var ise şimdiden o gençlere açıkça söylenmelidir ki, yarınlarda
onlar suçlanmasınlar ve verdikleri emek heba olmasın. Yahut apaçık olarak,
kesin ve net şekilde, tehdit ve tehlike teşkil ettiği düşünülen şahıslar ve
yapılar ekarte edilmelidir. Ki, umutları uçup gitmesin, hayalleri kararmasın, düşleri
kirlenmesin taptaze dimağların. Devlet, şayet baba ise, çocuklarına sahip
çıkmalıdır ve onları kurtlar sofrasında yalnız bırakmamalıdır, çocuklarının
bile göre harcanmasına eyvallah etmemelidir. Çünkü feda edilen her gençle,
istikbalden ve istiklalden feragat edilmektedir. Ayrıca o çocukların tüm
hayatları bir kalemde harcanmamalıdır abuk sabuk bir sebepten dolayı. O çocuklar
bu toprakların garantörleridirler ve özgür olabildikleri kadar güçlüdürler ve
güç katacaklardır dokundukları her şeye. Aciz, zayıf ve korkak bir gençlikten
yarınlar adına bir şey beklemek ahmaklıktır. Daha sonra kuru hamaset ve kof edebiyat
karın doyurmuyor. Ayrıca hiçbir anne baba evladını kolay şartlarda
yetiştirmiyor ve onlara dair de çok güzel ve büyük hayaller kuruyorlar. Onların
mutlu olmaları için kendi mutluluklarından feragat ediyorlar, onlardan kısmamak
için kendi zevklerinden, ihtiyaçlarından, isteklerinden feragat ediyorlar. Şu an
her yuvada nasıl bir sevinç, mutluluk var duyumsayabiliyor musunuz? Bu sevinci ve
mutluluğu zehirlemeye hiçbir kimsenin, hiçbir yapının ya da hiçbir mekanizmanın
hakkı yoktur, olamaz. Onlara dair besledikleri düşler gerçekleşince ruhları
ağlıyor sevinçten, gözleri gülüyor mutluluktan anne ve babaların hatta tüm
yakınların. Hissedebilir misiniz ne demektir bu? Hissedemezseniz anlayamazsınız,
anlayamazsanız da yapmanız gerekeni yapamazsınız. Artık kaderimiz, kendi
topraklarımızda ağlamak, acı çekmek olmasın, gülsün çocuklarımız, mutlu
olsunlar, özgürce yaşasınlar ve tüm gönülleriyle hizmet versinler beslendikleri
toprağa. Kimsenin kulu, kölesi olarak değil, özgür ve onurlu olarak insanca yaşasınlar.
Çocuklara acımazsak, onları yetiştiren ve yetiştikleri günleri görmek arzusuyla
yaşayan anne babalarına acıyalım. O çocukların nasıl doğduklarını,
büyüdüklerini, yetiştirildiklerini ve yaşatıldıklarını hissedelim lütfen. Ne acılar
çekiyorlar anne babalar düşünelim lütfen. Ne düşler besleniyor o çocuklarla
ilgili anlayalım. Çocukları, büyüyüp, okuyup, kazandığında nasıl
sevindiklerini, mutlu olduklarını hissedelim lütfen. Biz belki aklımızı kullanıyoruz,
tuzaklara düşmüyoruz ama her çocuk böyle değil ki, anlayalım lütfen. Ya cezalandırılması
gerekenler cezalandırılmalı ya da sonradan tüm günah çocuklara yüklenmemelidir.
Ve yuvalar cehennem ateşine atılıp yürekler yakılmamalıdır. Çocuklarımıza,
gençlerimize kıymayalım lütfen. Adil ve merhametli olmak, yüreklerden yüreklere
kurulacak köprünün çimentosudur. Gücün ve başarının anahtarıdır aslında. Ama hep
dediğimiz gibi hissetmek ve anlamak gerekiyor. Çünkü hissedemezsek anlayamayız,
anlayamazsakta adil ve merhametli olamayız, adaletin ve merhametin olmadığı
yerde cehennemden farksızdır.
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/yilmaz-ozdil/mavi-gozde-bir-elem-katresi-7345576/
İlginç bir yazı. Nasıl bir yazı bu böyle? Son
yirmi günlük yazıları da ilginç, acayip yazılar. Hatta yazdığı ve yazacağı tüm
yazılar acayip, kesin ve muhtemelen.