Her şeyden önce bir “deprem bilinci”miz olmalı!
Bilinç, bilgi+farkındalık demektir.
Konuyu bilmemiz ve getirdiği, getireceği sonuçların farkında olmamız lâzım. Bu farkındalık da bizi “hareket”e geçirmeli!
6 Şubat 2023 günü, 11 ili içine alan çok büyük bir deprem felaketi yaşadığımız için, bugünlerde deprem bilincimiz çok üst seviyelerde. Lâkin üzerinden zaman geçtikçe bilincin azalacağından ve yeni bir felakete kadar “afet”in unutulacağından “korkuyorum”.
Önce, 1999 Gölcük ve 2020 Seferihisar depremlerinin iki özelliğine dikkat çekmek istiyorum. Gölcük-İstanbul Boğazı arası 100 kilometre… İstanbul’un Anadolu yakası, Gölcüğe daha yakın. Fakat Gölcük depreminde, İstanbul’da en büyük hasarı, Avrupa yakasındaki, Gölçük’e de en uzak ilçelerden biri olan Avcılar gördü.
2020 depremi, Seferihisar’ın 23 kilometre açıklarında oldu. Bu nokta İzmir merkeze 100 kilometre mesafede. Bu depremde yıkılan yer, ne Seferihisar, ne de Seferihisar’a daha yakın olan Güzelbahçe, Balçova gibi ilçeler. Bu depremde de yıkılan, Seferihisar’a en uzak ilçelerden biri olan Bayraklı’nın Manavkuyu Mahallesi -benim mahallem- oldu.
Demek ki deprem, bazen, yakındakini değil de uzaktaki yerleşim birimlerini vurabiliyor. Hal böyle olunca, “bir deprem ülkesi olan Türkiye”de kimse deprem felaketinden emin olamaz.
Bu gerçeğin unutulmaması, hep aklımızda olması lâzım. Bunun için ilk önerim: Konut yapımı ve alım satımıyla ilgili olan her yere; belediyelerin ilgili birimlerine, tapu dairelerine, inşaat şirketlerine, emlak ve gayrimenkul satış ofislerine, en görünür, en dikkat çekici biçimde, “TÜRKİYE BİR DEPREM ÜLKESİDİR” ibaresi yazılmalıdır. Ki herkes, her zaman bu gerçeği göz önünde tutarak, tehlikenin bilincinde olarak işlem yapsın, alış-veriş etsin.
İkinci önerim: Doğal Afetler Sigorta Kurumu (DASK)’ın kapsamı genişletilmeli. Günlerdir, uzmanlar, “yapı stokumuzun çok güvensiz olduğunu” söylüyor. Başta İstanbul ve İzmir’de olmak üzere, yüzbinlerce konutun yıkılıp-yenilenmesi gerektiğini dile getiriyor. Bu nasıl yapılacak? Bu konut sahiplerinin büyük bir çoğunluğunun tek serveti, tek birikimi, içinde oturdukları evleri… Nereye, nasıl çıkacaklar? DASK’ın kapsamı genişletilerek, konutları boşaltmak kolaylaştırılabilir.
DASK, bugünkü uygulamayla, sadece depremde yıkılan ve AĞIR HASAR gören konutlar için ödeme yapıyor. İzmir’deki bir sigorta acentesinden aldığım bilgiye göre, depremde ORTA veya HAFİF hasar görmüşseniz, DASK ödeme yapmıyor. Bazı komşularım, HAFİF ve ORTA hasar gören binalardaki yakınlarının, DASK’tan para alabilmek için dava açtıklarını ve mahkemelerin sürdüğünü bildirdiler.
Halbuki DASK, oturulamaz durumdaki bütün konutları kapsamı içine almalı! Resmî bir kurumun vereceği “riskli bina” raporu, binanın boşaltılmasını zorunlu kıldığına göre, DASK da o binalar için depremde yıkılmış gibi ödeme yapmalı. İNSANLARIN riskli binalarda ÖLMESİ beklenmemeli!
Üçüncü önerim: Yukarıdaki gibi fikir ve çözümler üretelim fakat bunlarla yetinmeyelim. Ne yapalım? Sorgulayalım, düşünelim, aklımızı kullanalım! Kendi emniyet ve tedbirimizi kendimiz alalım. Bu tedbir, konforumuzdan vazgeçmeyi gerektirebilir.
Vazgeçelim!
x x x
TAVSİYE
Deprem sonrası HASARSIZ raporu verilen bir apartmanın hikâyesi - YouTube