Biz insanlar dürüst değiliz. Yemin ederim dürüst değiliz. Hatta dürüstlüğü tecziye eden insanlarız. Tanrı bunu biliyor. Şimdi analitik düşünme metoduyla olayı dip derinliğine dek analiz edelim. Şimdi insanlığın ruhunu sarsan çok ağır bir deprem oldu mu? Oldu. Oldu abi, gördük, işittik, hissettik, son nefesimize kadar unutamayacağımız acılar yaşadık. Acı düştüğü yeri yakıyor ama Tanrı biliyor ki, hisseden de yanan kadar yanmış gibi olur. Hemen akabinde müteahhitler tutuklandı mı? Tutuklandı. Abi gördük, kaçarken yakalandılar, beş yıldızlı oteller de yakalandılar, polisler kollarından tutup götürdü tek tek. Demek ki suç unsuru sayılacak şeyler var mı? Var. Varmış ki, tutuklamalar var. Öyle ya suç yoksa suçlu yoktur, suçlu yoksa tutuklama yoktur. Tutuklananlar niye tutuklandı abi? Peki suç varsa normal şartlarda sadece onlar mı suçlu sayılır? Hayır çünkü müteahhitler denetleyen değil denetlenenlerdir, öyleyse onlar yalnız olamaz. Olabilir mi abi? Bu tür işlerde belediyeler de ciddi yetkiler yok mu abi? Abi çocuğu hırsızlık yapan ana baba benim hiçbir suçum günahım yok diyebilir mi, dese de inanılır mı? Burası yol geçen hanı değil abi, doğru mu? Bir devlet var ve o devletin yasaları, kanunları olmalı değil mi? Öyle işine geldiğinde önüne gelene devlet var demekle olmuyor, o devlet görünecek abi. İşlenen suçlar engellenebilir miydi? Evet. Engellenemezdi diyorsanız orasını bilemem tabi. Abi yasalar, kanunlar niçin var denmez mi o zaman? Yasalar ve kanunlar kimler için çalışır? Benim için mi abi? Hayatında yanlış nedir bilmeyen namuslu, dürüst insanlar için mi var yasalar, kanunlar, cezalar abi? Engellemek isteyen oldu mu abi yanlışları? Yapılan yanlışlara dur diyen oldu mu? Yanlışlar engellenmiş olsaydı tutuklamalara gerek olmazdı de mi? Çünkü ortada bir yanlış var ki tutuklama var. Demek ki engellenmeyen suçlar var. Eğer tek bir yanlış yoksa bu tutuklamalar nedendir diye sorulur mu? Sorarım ben abi.
Şimdi abi hepimiz bu ülkenin, bu
devletin, bu milletin evlatlarıyız de mi? Acılar yaşarız ve o acılara ortak
olur azalmasını sağlarız. Eyvallah ne güzel bir hareket. Hayır böyle değil
diyen varsa bilmiyorum. Diyen diyebilir bir şey diyemem. Ama evlatsak,
evlatlığı kabul ediyorsak, ödevlerimiz vardır de mi? Bu dünyaya ot gibi
yaşamaya gelmedik de mi ya da hayvan gibi otlamaya? Şimdi abi gördüğümüz,
işittiğimiz, hissettiğimiz bir yanlış varsa ne yapmalıyız? Lütfen bu yapılmasın
demeliyiz de mi? Susarsak suçlu oluruz, günah işlemiş oluruz de mi? Hani abi
bir uyarı ödevimiz vardı ya bizim, onu diyorum. Peki bunu yapıyor muyuz? Hayır.
Zira konuşmak, dürüst olmak, doğruları söylemek işimize gelmiyor, öyle ya
beklentilerimiz, umduklarımız, çıkarlarımız oluyor, çark böyle dönüyor çünkü bu
dünyada. Peki abi ağlamadan ya da ölmeden önce yapılmalı değil mi bazı şeyler?
Biz hep acıya gark olduktan sonra ağlamakla mı yükümlüyüz? Yani acı olmadan
yanlışın acısını çekip uyarmalı değil miyiz? Ateş kimseyi yakmadan kıvılcımken
söndürülmeli değil mi? Acıyı tadacağımıza yanlışı baştan yapmayalım, bu daha
iyi olmaz mı abi? Gerçekten olması gereken bu değil mi? İnsanlar yitip
gittikten sonra yaptığımız ne varsa ne kadar anlamlı olabilir ya da ne kadar
dürüstçe olabilir? Ateş yaktıktan sonra su serpmek ne fayda eder abi? Acıdan
önce tutulmayan el, açıdan sonra tutulursa samimi olur mu bu? Zaten acıdan
sonra tutulacak el de olmaz ki. Abi olmayan eli nasıl tutarız? Ne garip değil
mi? Felaketten önce, tek bir kimse çıkıp, halka sizinleyiz deyip, halka yapılan
yanlışları açıkça söylemez, yanlışlara, haksızlıklara isyan etmez ama
felaketten sonra herkes, haksızlığın, yapılan yanlışların ve ihmallerin bedel
ödettiği insanlara sizinleyiz der. Niye insanlar ölmeden elimizden geleni
yapmayız da, canlar yitip gittikten sonra elimizden geleni yapıyormuşuz gibi
yaparız? Gerçekten çok acı bir şey değil mi bu? Aynı zamanda ne derecede dürüst
ve samimi olduğu sorgulanmaz mı? İyilik zamanında olsa daha iyi olmaz mı?
Yemin ederim gariban, masum, temiz
insanlığın duygularını yakalayıp bırakmıyoruz. Biliyoruz ki, bu millet duygu
yüklüdür, merhametlidir, vicdanlıdır, hemen o kanaldan sızıyoruz ve vicdanı,
merhameti, duyguları yakalayıp kullanıyoruz. Çünkü duygusallık çok farklı bir
şeydir. Eritir insanı, mantığın üzerine basar ve dominant duruma geçer, böylece
olaylara farklı bakmaya sebep olur. Duygu kötü müdür? Hayır. İnsanı insan eden
bir şeydir ama duyguyu kullanmak kötüdür, insanı zalim eden bir şeydir.
Haddizatında hepimiz cahiliz belki de. Zira derin düşünen insanlar olsaydık,
her şey başka olabilirdi. Üstün akıllı olsaydık belki derin düşünebilirdik,
öyle değil miydi; üstün akıllılardan başkası derin düşünemezdi de mi? Vicdanı
unutarak yapmadıklarımızın ağır sonuçlarını, vicdanı hatırlayarak tamir etmeye
çalışıyoruz her daim. Bunu hep yapıyoruz maalesef ve bu sonsuz acı veriyor
ruha. Bu duyguların istismarı gibi geliyor bana. Önce yanlış yapılsın, yanlışa
hep birlikte susulsun, sonra acı çöküp kalsın, sonra da bir şey yaptığımızı
sanarak bir şeyler yapmaya çalışalım. Hayır bunu ruhum ve aklım kabul edemiyor
ve Tanrı’nın yasaları da beni doğruluyor. Tanrı’ya yemin ederim ki, Tanrı beni
doğruluyor ve onaylıyor, çünkü yasaları açık ve net.
Tamam abi o zaman şunu söylemek
istiyorum. Lütfen müsaade edin bunu söylemek hakkım olsun. Haydi millet olarak
el ele verelim, tek can olalım, gelin hep birlikte ülke sathındaki sıkıntılı
yapıları dönüştürelim, yanlış olan bir şey varsa hemen doğrusunu yapalım. Hatta
yoksulluğu elbirliğiyle yok edelim. Çünkü bunu yapacak gücümüz var. Bir daha
yanlış işler yapmayacağımıza yemin edelim, söz verelim. Ve engelleyebildiğimiz
kadarıyla acıları engelleyelim. İnsanlar ölmeden yapalım ne yapacaksak. Önce
yanlış yapıp sonradan el uzatmayalım, önceden elbirliğiyle yanlışlara yol
vermeyelim ki, sonra da kaldıracak kimse olmasın. Ateşi kıvılcımken söndürelim
ki, tutuşup her şeyi küle döndürdükten sonra gözyaşlarına boğulmayalım,
ruhlarımızın sarsılmasına yol vermeyelim. Olursa da en azından vicdanen rahat
olalım, huzurlu olalım.
Çünkü elimizden geleni yaptık ve olan
oldu, yapılacak bir şey yok artık, yaralarımızı sarmaktan başka yapacağımız bir
şey olmaz diyelim. Vicdanı devre dışı bırakıp yok ediyoruz, sonra da vicdanı
aktive edip var etmeye çalışıyoruz. Ne yaman bir paradoks bu?
EKSTRA:
“Bir yağmur damlası olup ateşi
söndürün, ateş olup umudu öldürmeyin.”
Özgür Deniz
“Kim ne derse desin, isteyen istediği
yaftayı vursun, hayatımızda unutulmayacak acılar bırakan depremin, maddi
sebepleri yani ihmaller zinciri olsa bile, kesinlikle ama kesinlikle manevi
sebepleri de var. Ha bunu kendimce izah edebilirim, yine akılcı ve bilimsel
temellerde. Ama ne denirse densin, ne söylenirse söylensin manevi sebepleri
kesinlikle ve kesinlikle var ve sebepleri mutlaka konuşacağız.”
Özgür Deniz
“Haddini bileceksin. Haddini aşmayacaksın.
Haddi aşmak yasaklanmıştır çünkü. Nedir bilir misin haddi aşmak? Canı sen
vermedin, alamazsın. Ekmeği sen vermiyorsun, el koyamazsın, kesemezsin.
Küçüksün, büyüklük taslayamazsın. Emanetçisin, fanisin, sahiplik taslayamazsın.
ANLADIN MI?”
Özgür Deniz
“”Öyle faziletli bir hayat yaşa ki,
vefat ettiğin zaman, insanlar; 'BİR GÜNEŞ BATTI, BİR YILDIZ KAYDI.' diye seni
rahmet ile yâd etsin.””
Sâdi-i Şirazî
‘’Adam olmayana düşman bile olmam.’’
Âşık Veysel