Hepimizi vurdu derken, hem yıllar içinde, ülkenin her yerinde meydana gelen depremlere maruz kalan milyonları hem de son büyük depremlerin hepimizi etkilediğini dile getirmek istiyorum.
Pazarcık’taki 7,8 ve Elbistan’daki 7,7 şiddetindeki depremi bizzat bölgede yaşayan Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana ve Gaziantepliler tabii ki en büyük sarsıntıyı geçirdiler. En büyük hasarı ve zararı gördüler. Memleketin geri kalanında yaşayanların, deprem bölgesinde yaşananları tam olarak anlayabilmesi mümkün değil.
Lâkin 6 Şubat Pazartesi gününden beri, gece gündüz deprem konuşulmayan hane var mıdır? Gündüz işyerlerinde, arkadaş buluşmalarında ve bütün telefon görüşmelerinde en fazla insanları meşgul eden konu nedir? Gece yatarken, “sabaha acaba deprem olmadan, enkaz altında kalmadan uyanabilecek miyim?” korkusuyla yatağa girmeyenimiz kalmış mıdır?
Banyoda, “depreme çıplak yakalanabilirim” kaygısıyla, haftalardır banyo yapamayanlar olduğunu duyuyoruz.
DEPREMZEDE RUH HÂLİ
1992’deki, 6,8’lik Erzincan depremini yaşayan biri olarak o günlerdeki ruh hâlimi kısaca anlatayım; siz onu onla çarparak 6 Şubat 2023 depremlerini yaşayanların ruh hâlini anlamaya çalışın!
Deprem anında korkunç bir çatırtı duyuyorsunuz. Çok büyük bir kuvvet, apartmanı sımsıkı kavramış sallaya sallaya yıkmaya çalışıyor. Sonradan, 31 saniye sürdüğünü öğrendiğimiz sarsıntı hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. “Son dakikam geldi” diyorsunuz. 31 saniyelik sarsıntıyı saatler sürmüş gibi hissediyorsunuz.
Eviniz yıkılmadı, kurtuldunuz. Artçı sarsıntılar başlıyor. Artık eve giremiyorsunuz. Aylarca sürecek bir tedirginlik, endişe, korku hatta panik hâli!
“Artık eve girememek”!
Artık, hayatınız asla eskisi gibi olmayacak, olamayacak duygusu içinde yaşamaya başlıyorsunuz. En küçük bir sarsıntı, otururken birisinin sandalyenize dokunması, koltuk veya bankta oturan birinin küçücük bir hareketi, kapının önünden gürültüyle geçen bir araç hatta sırtınızla yaslandığınız yer arasında duyduğunuz kalp atışınız, sizde, “deprem oluyor” korkusu yaratmaya yetiyor. Bu korku ve kaygı hâli, şiddetli olarak aylarca, azalarak yıllarca devam ediyor. Depremi yaşayanların böyle bir ruh hâli içinde olması belki normaldir. Ancak bütün bir toplumun benzer ruh hâlinde olması normal midir?
HAYIR, BU RUH HÂLİ NORMAL DEĞİLDİR
Korku, kaygı bütün bir milleti sarmamalı… İş yapamaz, üretemez hatta gülemez, istikbali göremez, hayal kuramaz hâle getirmemeli! Normal “deprem bilinci”, paranoya hâline gelmemeli!
Depreme karşı her türlü tedbiri alalım, doğru işleri ve şeyleri yapalım, sonra da tevekkülle işlerimize bakalım, yatıp uyuyabilelim, banyoya girebilelim. Depreme çıplak yakalanabiliriz, insanlık hâlidir. Kimse bizi, “çıplak öldük” diye kınamaz. Nitekim daha önceki depremlere de çıplak yakalananlar olmuştur. Hiçbir ceset çıplak olarak çıkarılmaz, teşhir edilmez.
Şu anda psikolojimiz çok bozuktur. Hanelerde, apartmanlarda konutlarının ne olacağı konusu tartışılıyor. Kişisel kaygılar zincirleme yayılıyor. Bütün bir toplumu sarmaya başlıyor. Bu korkular, kaygılar, tedirginlik son derece sağlıksız, sakıncalı ve tehlikelidir. Bütün bir toplumun sağlığından, ruh hâlinin bozulması tehlikesinden bahsediyorum. Bunun farkına varıp, bir an önce “normal”e dönmeliyiz.
Normale dönmek için kendimizi zorlamalıyız!