ÖĞRETMEN
Bir öğretmen, ilk evvelinde, ne
yaptığının ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının
farkında ve bilincinde olur? Çünkü o her zaman, her yerde, her koşulda ve
şartta iyi örnek olması gereken insandır. O ışıktır ve ışık kiri kaldırmaz,
ışık, ışık olma vazifesini icra edemiyorsa karanlığı aydınlığa tedvir
eyleyemez. Binaenaleyh, ne yaptığını ve yaptığını nasıl yaptığını, niçin
yaptığını, kim için yaptığını bilmeyenden öğretmen olmaz. Hakikat serttir,
acıdır, ağırdır, gövdeyi ağrıtır ve kalbi acıtır! Her şey bu noktadan sonra
başlar. Burası sonsuzcasına önemlidir. Bir daha ifade edelim; öğretmen, ne
yaptığının ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının
farkında ve bilincinde olur, zira yine ifade ettiğimiz gibi o örnek insandır,
örnek insan olmalıdır. Keza, mesleğinin hakkını verir ve vermek için çalışır,
bilakis mesleğinin hakkını vermediği zaman hiçbir şeyi hak etmez, hak ettiğini
gönül rahatlığıyla kullanamaz, huzur içinde yaşayamaz, kullanıyor ve yaşıyorsa
da orada çok ciddi bir sorun var demektir ve kendi kendisini sorgulamalıdır.
Yemek emeğin karşılığıdır ve karşılıksız alınan şey mideye ağır gelir,
hazmetmesi zor olur. Hakeza, zaten bunların farkında ve bilincinde değilse ve
mesleğinin hakkını vermek gibi küçücük bir düşüncesi yoksa ya da böyle bir
düşünce zihin dünyasını meşgul etmiyorsa zaman tüketmekten başka hiçbir şey
yapmıyordur. Öğrencisinin hakkına saygı duyar, hakkını korur ve hakkını verir,
bunun için hiçbir şeyden kaçmaz, hiçbir fedakârlıktan imtina etmez, feragatte
bulunmaktan yüksünmez. Anadır, babadır, arkadaştır, dosttur, kardeştir, abidir,
abladır o, öğrencisine. Çünkü öğrencisi için vardır, öğrencisi var diye vardır.
Başka hiçbir şey için var değildir. Her öğrencisini kendi evladı gibi görür ve
evladına nasıl davranılsın istiyorsa, öğrencilerine öyle davranır. Tabir caizse
tüm dünyası öğrencisidir, çendan okulda bu budur, böyledir, böyle olmalıdır.
Binaenaleyh, vazifesi süresince tüm varlığını, zamanını öğrencisine hasreder.
İşi, gücü, düşüncesi, duygusu, varı yoğu öğrencisidir. Öğrencisi kendi evladı
gibidir, bu şekilde addetmelidir öğrencisini. Ağır bir sorumluluğu deruhte
ettiğinin farkındadır. Ki, filhakika bir kurtarıcıdır o. Varlıkları sayesinde
var olduğu varlık sebeplerine karşı olabildiğince hassas ve duyarlı olur bu
yüzden. Kendisi ışıksa, karşısında duran karanlıktır ve karanlığa tutmalıdır
ışığını. Öğretmen, cehaletin ilacıdır, şifasıdır. Dünyada belki de vicdanıyla
hareket eden ve her durumda vicdanına sığınan hiçbir kişi yoktur öğretmenden
başka. Hiçbir sebeple vazifesini ihmal etmeyi düşünmez, düşünemez, öyle bir
anda vicdanı direkt devreye girer ve uyarı sinyali verir. İşte bu yüzden sonsuz
ağır bir sorumluluk altındadır, ıstıraplı bir mesleği icra etmektedir. Parlak
ışıklı, geniş, rahat caddelerin değil, çetin, dikenli, zorlu patikaların
yolcusudur o. Ama aşkla, inançla, şevkle, hassasiyetle, hissiyatla, haysiyetle,
mesuliyet bilinciyle icra etmesi gerekmektedir vazifesini. Herkes yalan söyler
o söyleyemez. Herkes ahlaksızlık yapar, o yapamaz. Herkes zalim olur o olamaz.
Herkes nefret doludur o sevgisiz yapamaz ve yaşayamaz. Çünkü sevgisiyle
yaşatacaktır ve yaşattığıyla var olacaktır. Herkes insanlığın hakkını
yiyebilir, o yiyemez. Çünkü o kutsal bir örnektir. Maaşı az olsa da, yaşamın
nimetlerinden, güzelliklerinden gerektiği şekilde istifade edemese de, bunu
vesile kılarak mesleğini bihakkın icradan geri duramaz, istese de istemese de
duramaz, işte orada vicdanı seslenir ona hemen, çünkü karşısında bigünah,
garip, çaresiz kuşları vardır onun, kanat takıp uçuracağı, göz yapıp
gördüreceği, göğsüne kalp kondurup sevdireceği, ilim yükleyip akıllarını
kendilerine emanet edeceği. O, kaderlerin programcısıdır, ruhların
sanatkârıdır. Yeryüzünün en yüce mimarları ve mühendisleridir onlar. O toprağa
tohum atandır, o çiçekleri örselemeden büyüten bahçıvandır, o gerçek altınları
işleyen sarraftır, o çiçekleri, güzellikleri, aydınlığı ve umudu müjdeleyen
baharın ta kendisidir. O, kuşları dallarına kondurup, o kuşların şarkılarını
dinleyen bir ağaç gibidir, kuşlarını asla ayırmaz, sadece şarkılarını dinler
sessizce, ürkütmeden, kaçırmadan. Sabah derin bir coşku ve heyecanla uyanır ve
öğrencisinin huzuruna çıkar. Öğretmekten büyük bir haz duyar. Karşısında
tertemiz, kirlenmemiş, lekelenmemiş bembeyaz bir sayfa vardır ve her gün onu
dolduracaktır. O sayfaya ne yazacağı, nasıl yazacağı, niçin yazacağı, kim için
yazacağı sonsuz önemlidir. Her dersini büyük bir titizlikle verir. Bir
aydındır, filozoftur, peygamberi misyonun taşıyıcısıdır o. Hem bilimi öğretir
hem dini. Hem maddesine hem de manasına odaklanır öğrencisinin. Maddesini ve
manasını, gövdesini ve ruhunu öğretir ama insanlığın sınır tanımadığının
bilincini de verir aynı zamanda ve insanlığın her şeyin üzerinde olduğunu
anlatır. Bilir ki, insan olmayan hiçbir şey olamaz. İnsanı ve insanlığı
sevmeyi, insana ve insanlığa saygı duymayı öğretir öğrencisine. İnsanlığa ve
insanlık toprağına hizmet etmenin kutsal bilincini nakşeder tazecik dimağlara.
İnsanlığın şarkısını terennüm eder kutsal eylemleriyle. Aydınlığın ışığıdır o,
rahmet damlaları gibi düşer öğrencisinin gönül toprağına, beyin göklerine ve
küçücük dünyasına. Erdemin, adaletin, ahlakın, uhuvvetin, hürriyetin, müsavatın
ne olduğunu öğretir. Aklın aydınlığında ve bilimin yol göstericiliğinde
ilerler. Öğrencileri arasında asla ayrım yapmaz. Tüm öğrencilerini iyi insan
yapmak için uğraş verir. Birkaç öğrencisini seçip, onların üzerine
yoğunlaşarak, diğer öğrencilerini göz ardı etmez, edemez. Elbette bu meyanda
başarılı öğrencisini de yok sayamaz. Dakikalarından asla çalmaz, çalamaz. Hangi
sebeple olursa olsun, öğrencisinin huzurundan ayrıldığı vakit vicdanı titrer,
titremesi gerekir, bu yüzden de hangi sebeple olursa olsun öğrencisinin
huzurunda kalmak için direnir. Öğrencisinin huzurundan kaçmak için bahaneler
aramaz. Tali işlerini, güçlerini bu yüzden boş vakitlerinde hal yoluna koymaya
gayret eder, tüm ciddiyeti, samimiyeti, namusu ile. Her dersinin her dakikasını
dolu dolu geçirir. Zamanı gelince olacaktır her şey. Çünkü mevsimi gelmeden çiçek
açmayacağını bilir o. Bu yüzden zaman kollamaz, teneffüs zamanını, çıkış
zamanını düşünüp durmaz mütemadiyen. Derslerine zamanında girer, derslerinden
zamanında çıkar. Asla ve kata öğrencisinin zamanını çalmaz, çünkü bu bir
insanlık hakkıdır. Değişik yollar bulup, dersinden kaytarmaya ve öğrencisinin
hakkını gasp etmeye çalışmaz, böyle bir hareketten hicap duyar. Çünkü böyle bir
şey ahlaka ve adalete mugayirdir ve öğretmenlik mesleği açısından utanç
vericidir. Ders anında, ders haricinde hiçbir şeyle ilgilenmez, ilgilenemez,
eğer vazifesine sadıksa, vazifesini bihakkın ifa ediyorsa. Zira böyle bir şey
ahlaksızlığın zirvesidir. Ders anında öğrencisinin karşısında hiçbir şey yiyip
içemez, çünkü böyle bir şey hem ahlak dışıdır hem de vazifeyi ihmaldir ve hem
de öğrencisinin hakkını gasp etmektir. Bir öğretmen, mesai arkadaşlarıyla,
yöneticileriyle mesleki açıdan münakaşaya girmez. Olabildiğince ince, nazik,
kibar ve nezaketli davranışlar sergiler. Zira öğretmenlik sadece bilgi vermek
değildir, aynı zamanda ahlaki duruş gerektirir. Meslektaşlarına ihanet etmez.
Meslektaşlarıyla rekabete girmez. Meslektaşlarını kıskanmaz. Bilakis
meslektaşlarına müzahir olmak için gayret eder, onların öğrencilerini de
öğrencileri gibi bilir ve onlara da kendi öğrencilerine gösterdiği sevgiyi,
muhabbeti aynıyla gösterir. Çünkü kendi öğrencisi olsun, meslektaşının
öğrencisi olsun, yarınlarda hayata atıldıklarında bir melek olurlarsa herkes
için melek olacaklardır, bir şeytan olurlarsa herkes için şeytan olacaklardır.
Bu yüzden her bir öğrenci, her bir öğretmenin öğrencisidir aynı zamanda.
Elbette sınırlarını da bilir öğretmen, kendi öğrencisi gibi görse de her bir
öğrenciyi, her bir öğrenciyi kendi öğretmenine bırakmasını da bilir. Münhasıran
kendi vazifesine odaklanır. Kendi üzerine vazife olmayan şeylerle ilgilenmez.
Bir tarzı ve duruşu olur öğretmenin. Arkadaşlarına da, yöneticilerine de derin
bir saygı duyar, bunu mesleğinin bir gereği addeder. Evet, sevgi özgürlüğün
çocuğudur ama saygı insanlığın gereğidir. Binaenaleyh, bir öğretmen idarecisini
sevmeyebilir ama ona saygı duyması icap eder. İdarecisiyle konuşurken diline,
onun karşısında her hareketine özen gösterir. Zaten bu bir insanlık ahlakıdır
da aynı zamanda. Sadece amirine değil, tüm insanlara bu şekilde yaklaşmalıdır,
davranmalıdır. Elbette idareci de öğretmeninin haysiyetine saygı duyar, ona
karşı adil olur. Öğretmen vazifesine odaklananınca da kimseyle işi olmaz zaten.
Kimsenin de onuyla işi olmaz. Zaten öğretmen hariçten müdahaleye alan
bırakmayan insandır, öyle olmalıdır. Ömrü eğitimle geçmiş birinden de bu
beklenir. Öğretmenlik teorik değil pratiktir. Sadece bilgi vermez, ahlakta
verir, sosyal yönden de geliştirir öğrencilerini. Konuşmak değil iş yapmaktır
onun işi. Çünkü büyük adamlar susarlar ama işlerini konuştururlar. İşini
yapanında bir şey söylemesine gerek yoktur, zaten gören görür, görülmüyorsa da,
konuşmak yapılmayan işi örtmez. Öğretmenin bir şey yapıp yapmadığı muhakkak
belli olur. İstediği kadar cerbeze yapsın, konuşmak hiçbir zaman örtü olamaz.
İş konuşmuyorsa dilin konuşması hükümsüzdür. Öğretmenlik, sanatların en
yücesini icra etmektir ve dünyanın en eşsiz sanat eserini ortaya koymaktır.
Öğretmen bir mimardır, bir bahçıvandır, bir sanatkârdır. Zira eseri ya her şey
olacaktır ya da hiçbir şey ve kendisi de eseriyle ölçülecektir. Ortaya koyacağı
eserin değeri kadar değer sahibi olacaktır. Ne vereceğinin, vereceği şeyi nasıl
vereceğinin yollarını araştırır, her gün öğrenir, öğrendiklerini öğreterek
unutur, yeniden ve yeniden öğrenir ve bu süreç böyle sürer gider. Çünkü
öğrenmek hayat boyudur, bitmez, son bulmaz. Öğretirken kendisi de yeniden
öğrenir. Öğrenmeyen öğretmen tükenir ve tüketir. Öğretmenlik, tamamen vicdan
işidir! Kutsallığı da buradan gelmektedir. Öğretmen aklın ışığıyla yolunu bulan
ve karanlık yolları aydınlatandır. Cehaletin korkulu rüyasıdır, kâbusudur.
Öğretmen, en gerçek insandır. Öğretmen, karanlığın ışığı, aydınlığın aşığı,
çalışmanın uşağıdır. Öğretmen, bilimin hizmetkârıdır. Öğretmen, yarınların
mimarıdır. Öğretmen, çiçeklerin üstadıdır. Öğretmen, insanlığın en kutsal
şarkısını yazan şairdir. Bu meyanda hiç kuşkusuz hak ettiği mevkii de değildir
ama layık olduğu mevkie yükseltilmelidir.
İDARECİ
İyi bir idareci, iyi bir idareci olur
haddizatında. İdare eder, elbette insanlık çizgisinde kalarak ve insanlık
kanunlarına, vicdanın yaslarına uyarak. Suiistimali tolere etmek elbette
idarecilik değildir, suiistimalde ve suiistimalin tolere edilmesini beklemekte
kuşkusuz insan olanın işi değildir. İyi niyeti ve samimiyeti suiistimal etmek
insan olana zaten yakışmaz, öğretmene hiç yakışmaz. Çok şeyde söylemeye gerek
yok işin özünde. Zira ismiyle müsemma olması hasebiyle, o bir idarecidir. İdare
eder; idare ettiği kadar muvaffak olur. Bu "idare eder"
olumsuzluklardan aridir ve nice mümeyyiz vasıfları mündemiçtir. Ne yaptığının
ve yaptığını nasıl yaptığının, niçin yaptığının, kim için yaptığının farkında
ve bilincinde olur. Bir çekip-çevirme, yön verme, yönlendirme, motive etme,
karar alma-verme-uygulama eylemlerini gerçekleştirir idareci. Disiplini sağlar ama
içinde hürriyet barındıran bir disiplindir bu. Elbette tüm bu eylemleri
istişareler neticesine göre gerçekleştirir. Ki, istişarede yapmalıdır zaten.
İstişare; gücün, birliğin, paylaşmanın ve dayanışmanın, muvaffakiyetin
simgesidir. Asla ben yaptım oldu demez, diyemez, dememelidir de. Çünkü yapılan
her şey, kazanılan her zafer, elde edilmiş her başarı ortak aklın ve vicdanın
neticesidir. Olabildiğince titizlikle, samimiyetle, ciddiyetle ve ne yaptığının
bilinciyle yapar işini. Bir anlamda devleti temsilen bulunmaktadır bulunduğu
konumda. Elinden gelen neyse en iyisini yapma gayretinde ve derdinde olur.
Yapamayabilir, yarı yolda kalabilir, yeterli gücü bulamayabilir orası ayrıdır,
yeter ki samimi olsun, önemli olan özveridir, samimiyettir, içtenliktir. İşine
sadakatlidir idareci. Bu arada bir bilen değildir. Her şeyi bilemez, kuşkusuz
kusurları olacaktır. Kusur kadı kızında bile bulunur demişler. Aldığı ücret ne
kadarda kifayetsiz olsa da işine sadakatten ayrılmaz. Karşısında personeli
vardır, hizmet alanlar vardır, halk vardır. Yani üç farklı kitle ve üç farklı
kitleye yönelik üç farklı rolü vardır. Tüm rollerini en ideal şekilde ama reel
şartların farkında olarak, ahlak kanunlarına uyarak, rasyonel umdeler
çerçevesinde icra etmelidir. İyi bir idareci toparlayıcıdır, kucaklayıcıdır,
kurumun aklıdır tabir caizse. Bulunduğu kurumun her şeyinden o sorumludur.
Yatarken, gezerken, yerken, içerken kurumunu düşünür, düşünmek zorundadır.
Karşılığı münhasıran manevi tatmindir, vicdani huzurdur. Zorun taliplisidir. Maiyetindekiler
arasında bir köprüdür o. Ahlaklı, adil, dürüst, samimi, hassasiyetli,
hissiyatlı, haysiyetli, mesuliyetli ve güvenilir olmak zorundadır. Müşfik,
alicenap, kadirşinas, vefalı olmalıdır. Zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcıdır
iyi bir idareci. Olması icap eden yerde müsamahakâr davranmaktan imtina etmez
ama suiistimale de kapı açmaz. Haddizatında kendini bilende iyi niyeti zaten
suiistimal etmez, eğer insansa. Lüzumsuzluklarda boğulmaz, asli işini unutmaz.
Sefaya değil cefaya talip olmuştur en baştan. Yaptıklarının ille de görünmesi
derdinde olmaz. Çünkü reklam yapmak değildir onun işi. Kimse görmese de
Tanrı’nın göreceğini bilir. Bu yüzden de sürekli gösteriyle ilgilenmez. Hem
madden hem manen cefasını çeker işinin, sefasını sürmez, istese de süremez.
Madden gücü kifayet etmez zaten buna. En zor işi yapar ama en az ücreti alır.
Bilinmek derdiyle yanmaz. Yaşatmak derdiyle yanar, yandıkça pişer, piştikçe
olur, oldukça yaşatır. Tabi rasyonel olmak her zaman en önemli vasıflarından
olmalıdır. Böyle bir karakter yapısına sahip olmadığı zaman yapabileceği hiçbir
şey yoktur, olamaz da. Asla kibirli olamaz, kıskanç ve kompleksli olamaz iyi
bir idareci. Özellikle kompleksli asla olamaz. Çünkü kompleks, insanca
yaşamanın, barışın ve kardeşliğin, birliğin ve beraberliğin, huzurun ve neşenin
en büyük düşmanıdır. Kompleksli insan adeta bir pisliktir, her an üzerine
sıçramaya hazır. Bu yüzden bu türlerden herkes kaçar, cehennemden kaçar gibi.
Çünkü her güzelliğe, her başarıya düşmandır kompleksli insan. Kompleksli insan
her şeyi sorun eden, gözü sürekli başkalarının üzerinde olan, başkalarının
başarısını hazmedemeyen müptezel ve pespaye bir tiptir. Gerçek bir idareci
varlığından emindir, başkalarının varlığından rahatsız olmayacak kadar. Zira
kendinden emin olmayanlar, rahatsız olurlar ve rahatsızlık verirler sürekli,
ışıktan ışığı olmayanlar korkarlar ve başkalarının sevilmelerinden
hazzetmeyenler sevilmeyi beceremeyenlerdir, böylece de hiçbir işin doğru düzgün
yapılmasını sağlayamazlar, her işe sekte vururlar. Çünkü bu hasletler yani
kompleksli ve kıskanç olmak; başarının, birliğin, mutluluğun, huzurun önünde ki
en büyük barikatlardır, handikaplardır. Bilakis iyi bir idareci, ufuk açıcıdır,
başarıyı destekleyicidir, personelinin başarılarından gocunmayandır. Asla incitmez
ve küsmez iyi bir idareci. Bilakis idareci olamaz, bulunduğu yeri hak edemez.
Bu meyanda bulunduğu konuma tapamaz da. Çünkü böyle yaptığı zaman işini olması
gerektiği gibi namusluca yapamaz. Zira üzerinde oturduğu koltuk bir emanettir
ve bir gün terk edecektir. Maksatta, bir hoş sada bırakmaktır baki kalan
kubbede. Elbette sahip olduysa herhalde hakkıyla ve emeğiyle sahip olmuştur ama
son tahlilde bir emanettir. Bu yüzden emanet bilinciyle hareket etmelidir. Aksi
takdirde gün gelip emaneti bıraktığı zaman lanetle anılmaktan kurtulamaz.
Personeli arasında asla ve kata ayrım yapmaz, yapamaz, vicdanı buna onay
vermez. Üstün ahlak ve yüksek adalet bilinci böyle bir şeye geçit vermez.
İdareci eşittir adalettir zaten, adalette insan haysiyetine saygıdır. Personeline
düşüncesine göre davranmaz. İşini yapan bir personeli kendisi gibi düşünmese de
muteberdir. İşini yapmayan bir personeli kendisi gibi düşünse de muteber
değildir. Çünkü bir kurumu bir arada, sevgiyle, muhabbetle, birlikle ve
beraberlikle yaşatan en önemli güç, iksir, muharrik; adalettir. Adalet yoksa
zulüm vardır ve keza adalet yoksa olabilecek hiçbir şey yoktur ve bu, her şeyde
böyledir. Adalet, karşıdakinin haysiyetine, şerefine, insan olmaklığına
saygının önkoşuludur. Başarının hakkını teslim eder ve bu teslimatı yaparken,
başarıya kilitler aynı zamanda ve keza sair insanları da motive etmiş olur
böylelikle. Çünkü emeğin ve başarının karşılığını bulduğu bir yerde, motivasyon
güçlüdür ve başarıların ardı arkası kesilmez. Her zaman ve her yerde personelinin
arkasında olur iyi bir idareci. Elbette haklı olunduğu durumlarda. Bilakis
haksızlığı koruma ve kollama zaten adaletsizliktir. İşini iyi yapana saygı
duyar ve onu onore etmekten zerre gocunmaz, bilakis böyle bir şeyden gurur
duyar. İşini iyi yapandan korkmaz, çekinmez ve korkularıyla, çekinceleriyle
hareket edip iyi yapılan işleri sabote etmez. Şevki, coşkuyu, heyecanı sabote
etmez. Bilakis müzahir olur her zaman. İyi bir idareci ufuk açar, yol açar, yön
gösterir ve ideal zerk eder. Sağlıklı ve sağlam ilişki ve iletişim kurar.
Yapıcıdır iyi bir idareci, yıkıcı değil. Her işin başı samimiyettir, iyi ve
temiz niyettir son tahlilde! Gerisi angaryadır. Bu meyanda hak ettiği itibara
malik değildir ama layık olduğu itibarı iade edilmelidir.
SEVGİ, her şeyin ilacıdır.