Önce, şunu hatırlatmak lâzım: Balkan göçmenleriyle aramızda köken farkı yok. Balkan Türkleri, Osmanlı’nın fetihler döneminde, Avrupa’da fethedilen toprakları Türkleştirmek amacıyla, başta Karaman, Anadolu’dan Balkanlara gönderilen, oralarda iskân edilen Türkler. İyi ki vaktiyle atalarımızın bir kısmı Avrupa içlerinde, Balkanlarda, Adalarda iskân edilmiş. Eğer Avrupa’nın ortalarına kadar ulaşan o Türkleştirme yapılmasaydı, şimdi, Anadolu’yu hele Trakya’yı elimizde hiç tutamazdık.
Romancı kimliğiyle tanıdığımız, aynı zamanda, bir stratejist olan Halide Edip’e kulak verelim: “Anadolu’da daha evvel kurulmuş olan Müslüman Türk Devletinin kısa sürmesi bazı sebeplere dayanıyordu ve bu sebepleri Osmanlı Türkleri idrak etmişlerdi. Anadolu’da herhangi bir devletin bekası, İstanbul ve Boğazlar hatta Balkanlarda hâkim bir durumda olmasına bağlı idi. Hatta İstanbul’a ve Balkanlar’a sahip bir devlet de Anadolu’ya dayanmak mecburiyetindeydi.” (Türkiye’de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, S. 45)
Bugün hür ve bağımsız yaşadığımız Türkiye topraklarını, en başta, yüzyıllar önce Balkanlara yerleştirdiğimiz Türklere borçluyuz.
Tabii yüzyıllar boyunca Avrupa’da yaşamak demek, Avrupa kültürüyle temas etmek ve o kültürden etkilenmek demek!
Bir gerçek var: Batı daha aydınlık, Doğu daha karanlık! Aydınlıkta yaşamak, aydınlıkla yaşamak “aydınlanmak” demek!
Daha aydınlık coğrafya, tabiatıyla, daha fazla gelişmeye zemin hazırlıyor, daha yaygın ve nitelikli bir eğitim, buna bağlı olarak gittikçe yükselen bir sosyo-kültürel seviye ve ekonomik zenginliğe kapı açıyor.
Hâl böyle olunca, Batı’nın ne kadar içindeysen, oraya ne kadar yakınsan o gelişmelerden de o kadar yararlanıyor, nasipleniyorsun.
Askerî okul yıllarımızda, Trakya’da görev yapmış komutanlarımız, “Trakya’daki insan yapısı, Anadolu’dakinden farklı… Orası Avrupa… Oradakiler Avrupalı” derdi.
Meslek hayatımın 6’sı Keşan, 2’si Çorlu olmak üzere, 8 senesi Trakya’da geçti. Hakikaten, oraların, ora insanının Anadolu’dan, Anadolu insanından farkını gördüm. Köyler, kasabalar Anadolu’ya göre daha fazla gelişmiş, insanları oldukça açık fikirli, ileri görüşlü, ilerlemeye dönüktü. Tabii bu, coğrafî olarak Avrupa’da olmanın, Batı’yla yakın temasın bir etkisiydi.
Türk Trakya’sından daha da batıda olan, daha fazla Avrupa içlerinde olan “Balkan Türklüğü” elbette daha fazla Batı etkisinde kalmış, o kültürden daha çok nasiplenmiştir.
Yaklaşık olarak üç aydır, İzmir’deki, Uluslararası Balkan Yazarları Araştırma ve Kültür Derneği’nin üyesiyim. Bu süre içinde Balkan Türkleriyle çok yakın temas içinde bulundum. 21 Ocak 2023 tarihinde, geniş katılımlı bir kurultay yapıldı. Orada tanıtımları, katılımcıları izlerken ve daha sonra katılımcılarla sohbet ederken, gözlemlerim bana, Balkan Türklüğünün, nüfus yapımıza gayet müspet etkiler ve katkılar yaptığını düşündürttü.
Balkan Türklerinin, aydın, iyi eğitimli, çağdaş zihniyet sahibi olmanın yanı sıra, Anadolu Türklüğüne göre, çok daha “girişimci” özellikler taşıdığını fark ettim.
Girişimcilik; kendine güven, cesaret, azim ve kararlılık, inisiyatif, muhtemel ekonomik tehlikeleri hesap etmek ve gerektiğinde bunları göze almak gibi pek çok üstün niteliğe sahip olmayı gerektirir. Bu nitelikler, bireysel olarak zenginlik ve refah, toplumsal olarak da kalkınma ve gelişmenin itici gücüdür.
Balkan Türklerinin; örnek olan, cesaret ve ilham veren girişimci özellikleriyle nüfus yapımıza en geniş renk yelpazesini ve en büyük zenginliği kattığı kanısındayım.
Konu, derin ve geniş. Bu yazıyla, konuya sadece bir giriş yapmış olduk. Tartışmalarla, görüşlerime gelen eleştirilerle, geliştirip, derinleştirebileceğimizi umuyorum.
x x x
Öneri
Güzel TÜRKÇEMİZİ Yozlaştıran, Fukaralaştıran Amansız Bir SÜREÇ!