Bebekliğimizde kulağımıza fısıldanan, bize ilk öğretilen kavramlardan biri, ailemizin, öğretmenlerimizin, din kitaplarının sürekli tavsiye ettiği “sabır” erdemi ne kadar biliniyor? Hele uygulanması, içselleştirilmesi, alışkanlık haline getirilmesi ne kadar?
Hemen hemen hiç!
30 yıl kadar önce, Kur’an’da, “cömertik”ten sonra en fazla tavsiye edilen faziletin “sabır” olduğunu tespit etmiştim. Hayretle, büyük hikmetine inandığım, hakkında makaleler kaleme aldığım halde bu terimin gerçek anlamını kavrayamamışım.
Ta ki Irvin Yalom’un “Bağışlanan Terapi” adlı kitabında, Rilke’nin, “çözümlenmemiş her şeye karşı sabırlı ol” sözlerini gördüğüm düne kadar!
Şu kısacık, basit cümle bana çok çarpıcı geldi. Âdeta zihnimde bir ışık yaktı. Hemen kelimenin anlamlarını araştırdım. Sözlükler şu açıklamaları yapıyor:
Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden beklemek.
Öfke doğuracak bir şey karşısında bile öfkelenmeme durumu.
Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi…
Büyük ihtimalle, hepimiz bu tanımları biliyoruz fakat hangimiz, her zaman bunlara göre davranıyoruz?
Sabırlı olmak için elbette bu “erdem”i tanımak ve sabrın kıymetini iyi bilmek lâzım!
“Sabrın”nin özünde iman var… Güvence var: Sen sabırlı olmayı bil. Çözülmemiş her şey senin hayrına sonuçlanacak!
Sabır; durağan, miskin, kayıtsız bir bekleme eylemsizliği değil, tam tersine, sonucun iyi olacağından tamamen emin, şuurlu bir ruh ve zihin eylemidir.
Sabrın, definelerden daha kıymetli bir hazine, bir “değer” olduğunu bilseydik ve ona sahip çıkıp “sabretseydik” hayatımız mutlaka bambaşka bir şekil alırdı. Gerçekten hazinelere sahip olurduk.
Kur’an’ın en fazla övdüğü ikinci güzel huyu, “sabır” erdemini alışkanlık haline getirseydik, “huy” edinseydik, muhakkak bambaşka “insanlar” olurduk. Ruhen, zihnen, bedenen çok daha sağlıklı olur, “bunalım” nedir bilmezdik. Sinir krizlerine girmezdik. Uykularımız çok daha rahat olur. Endişe, takıntı ve kuruntulardan kurtulurduk. Kendimizi ve herkesi çok daha fazla severdik. Şüphesiz, çok daha huzurlu bir kişiliğe, huzurlu bir aileye ve huzurlu bir topluma sahip olurduk.
Sabrı anlamak, onun kıymetini bilmek, onu alışkanlık haline getirmek kesinlikle kolay değil. Üzerinde düşünmek, çalışmak, onun için emek vermek lâzım.
Sabrı benimsemek, özümsemek için, “derin nefes uygulamaları”nın faydalı ve etkili olabileceğini düşünüyorum. Çünkü derin nefes uygulamaları ancak sabırla yapılabilir. Onları alışkanlık haline getirdiğimizde sabretmemiz çok daha kolaylaşacaktır. Derin nefes uygulamalarıyla ilgili makalenin bağlantısını aşağıda bulabilirsiniz.
Sabır; bunda çok büyük bir sır, çok büyük bir ecir var!
Sabredeceğim!
Sabrı tavsiye edeceğim!
x x x
İLGİLİ YAZILAR
Ben CÖMERTLİĞİN Meftunuyum, Hayranıyım
DERİN NEFES Uygulaması Her Derde DEVA mı?