TÜRK’ÜN GELECEĞİ adlı eserimi okuyup, didik didik eden kardeşim Abdullah Cengiz, kitaptaki önerilerin ilgi çekici ve özgün olduğunu, uygulanmalarının Türk’ün ve Türkiye’nin gelişip kalkınmasına büyük katkı sağlayabileceğini söyledi. Söylemekle kalmadı, bir özet halinde de bana ileterek, bunları ayrıca yayınlamanın faydalı olacağını belirtti. Bu fikri ben de faydalı buldum. Kardeşime teşekkürlerimle, kitaptan bazı önerileri sunuyorum:
1. İKİNCİ VATAN BULGARİSTAN
Gerek Karadeniz’den gerekse Trakya’dan komşuluğumuz dolayısıyla en geniş şekilde temasta olan, öte yandan, nüfusu artan tek komşusu olarak, nüfusu gittikçe azalan Bulgaristan’ın nüfus açığını kapatabilecek tek ülkeyiz.
Gençler, girişimciler, girişimci adayları, komşuyu zenginleştirirken zenginleşebilirsiniz. Zamanın ruhunu isabetle okuyun… Cesaret, yetenek ve enerjinizi gösterin… Hamle ve yaratıcı gücünüzü harekete geçirin! Size, istikbal ve ikbal için ilk olarak Rusya istikametini önermiştim. Şimdi size, bir istikamet daha gösteriyorum: Bulgaristan! Tarihî köklerimiz, akrabalık ilişkilerimiz, şehirleriyle aşinamız, kültürel yakınlığımız, duygu ve gönül bağımız olan Bulgaristan.
2. BALKANLAR; MÜTHİŞ FIRSATLAR VE ÖNERİLER
Balkanlar, Anadolu’nun, Anadolu da Balkanların uzantısıdır. Bunları ayrı ayrı coğrafyalar olarak düşünmemek gerekir. Bütün olarak kabul etmek ve tarihte bütünleştiğini de göz önüne alarak, istikbalde de mutlaka bütünleşeceğine yürekten iman etmek gerekir.
Bulgaristan’da olduğu gibi, bütün Balkanlarda nüfus hızla azalıyor. Bölgedeki nüfus boşluğunu, Balkanların bir parçası olan, ora insanıyla tarihî, kültürel, ekonomik ve duygusal bağı olan, 100 milyona yaklaşan nüfusuyla, sadece Türkiye doldurabilir. Tabii ki boşluk, “nitelikli insan gücüyle” doldurulursa anlamlı, faydalı ve etkili olabilir. Bunun için hiç vakit yitirilmeden tedbirler alınmalı, adımlar atılmalı. Bu adımlar neler olabilir? Aşağıda sunuyorum:
a. Başta subay ve astsubaylar, öğretmen ve öğretim üyeleri olmak üzere, bütün devlet memurlarının, bir program dahilinde, Balkanları, hiç olmazsa, yukarıda anlattığım kadar, 10 gün süreli bir ziyaretle görmeleri devletçe sağlanmalı.
b. İş insanlarının, öğrencilerin, gençlerin bölgeyi tanımaları, oralardaki iş, girişim ve yatırım imkânlarını yerinde görmeleri için, Balkan ülkelerine ziyaretleri teşvik edilmeli, desteklenmeli.
c. Türkiye tarafından, biri Makedonya, diğeri Bulgaristan’da olmak üzere, Balkanlarda en az iki üniversite açılmalı.
- Bu üniversitenin yıllık öğrenci kapasitesi bin (1000) civarında olmalı. Bu bin öğrencinin yarısı Türkiye’den, öteki yarısı diğer Balkan ülkelerinden okula alınmalı.
- Eğitim dili Türkçe olmalı.
- İlk yıl hazırlık okutulmalı… Türk vatandaşları o ülkenin dilini, diğer öğrenciler Türkçeyi öğrenmeli.
- Üniversitelerde; Uluslararası İlişkiler, Sosyoloji, Psikoloji, Türk Dili ve Edebiyatı, Rehberlik gibi bölümler açılmalı. Başka hangi bölümlerin açılacağını uzman bir heyet belirlemeli.
- Açılışların üzerinden beş yıl geçince, üniversitelerin öğrenci sayısı 5’er bine ulaşmış ve ilk mezunlarını vermiş olur. İş buraya geldiğinde, mezunların, mümkün olduğunca, o bölgede iş bulması, yatırım yapması ve girişimci olması sağlanmalı, teşvik edilmeli, buna yönelik tedbirler alınmalı, altyapı hazırlanmalı.
Üniversiteler neden öncelikle Makedonya ve Bulgaristan’da açılmalı? Çünkü Türk vatandaşı Balkan göçmenlerinin en fazla bu iki ülkeyle ilgileri ve ilişkileri var. Yine bölgede, Türkiye dışında, Türklerin en yoğun bulunduğu iki ülke Makedonya ve Bulgaristan… Dolayısıyla, üniversiteler, öncelikle bu iki ülkede yararlı, etkili ve verimli olabilir. Tabii ki o üniversitelere, diğer Balkan ülkelerinden de öğrenci alınacağı gibi, mezunlar da bütün Balkanlara hizmet verecek, yatırım ve girişimde bulunacak donanıma sahip olacaktır.
3. DENİZLERİMİZDEKİ STRATEJİK ÜRÜN VE STRATEJİK ÜSTÜNLÜK
Türkiye, su ürünlerinin zenginliği açısından, sadece üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak öne çıkmıyor…
Marmara gibi büyük bir iç denizi,
Uzun uzun ve geniş geniş ırmakları,
Sayısız gölleri,
Gittikçe önem kazanan “kültür balıkçılığı”yla da öne çıkabilecek bir ülke!
Böyle bir memleketin elbette çok devasa bir balıkçılık gizilgücü var!
Denizlerimizden inanılmaz çeşitlilikte ve miktarda balık elde edebilir, şu anda 1 (bir) milyar dolar civarındaki ihracatımızı, yüz milyara kadar çıkarabiliriz.
Tabii bunun için balık ve balık konusunda “bilinçlenmemiz” lâzım!
Şu anda bu bilinç var mı? Hayır, yok! Ne yazık ki yok!
Devasa balıkçılık gizilgücümüzü ortaya çıkarabilmemiz için, her şeyden evvel denizlerimizin, göllerimizin ve akarsularımızın temiz tutulması gerekir.
BİZ NE YAPIYORUZ?
Denizlerimizi ve sularımızı başta plastik olmak üzere çöplerle, fabrika-atölye atıklarıyla dolduruyor, kirletiyoruz. Bu kirliliğin üstüne bir de bilinçsiz avlanma eklenince, denizlerimizde çeşit ve miktar azalıyor. Balıklar tükeniyor.
Karadeniz’de 17, Marmara’da ise 19 balık türünü tüketmişiz. Demek potansiyelimizi kendi ellerimizle yok olma noktasına getirmişiz!
Derhal tedbir alınmalı! Kirliliğe ve bilinçsiz avlanmaya karşı sert ve katı yaptırımlar getirilmeli. Balıkçılığın, “stratejik” bir sektör olduğu kabul edilerek, buna ayrıcalıklı ve olağanüstü teşvik ve destekler sağlanmalı.
NEDEN STRATEJİKTİR?
Petrolsüz, doğalgazsız yaşanabilir ama gıdasız yaşanamaz!
Nüfusun çoğaldığı, gıda kaynaklarının ise azaldığı yerküremizde en hayatî besin kaynaklarından biri olan balığın ve balıkçılığın önemi gittikçe artacaktır.
Elimizdeki bu büyük potansiyel azamî ölçüde değerlendirilmeli.
Balıkçılık eğitimi, balık üretimi,
Taze ve dondurulmuş balık ihracatı, balık konserveciliği gibi alanlara devasa yatırımlar yapılmalı!
Ekonomik kalkınmamızın en önemli itici gücü, elimizin altında… Sularımızda!
x x x
İLGİLİ VİDEO