AHLAKSIZIN MUTEBER OLDUĞU DÜNYA...

Özgür DENİZ - 22.03.2024

Oysa kimdi insan? Şerefli kılınan bir varlıktı!

Oysa ne söylenmişti şerefli kılınan o insana? Dosdoğru ol!

Oysa ne yaptı şerefli kılındığı ve dosdoğru olması gerektiği söylenen insan? Üç günlük, üç kuruşluk dünya ve elinden kayıp gidecekler için, şerefini beş paralık etti, istikametini şaştı ve lağım çukuruna düştü. Geçelim!

 

 

Anekdotu okumadan, baştan söylenecekleri yadırgamayın. Çünkü anekdotu okuyunca öyle miymiş diyeceksiniz. Geçelim! Namussuzluğun, şerefsizliğin, dalavereciliğin, sahtekârlığın, düzenbazlığın, çıkarcılığın, menfaatçiliğin, haksızlığın, yağmacılığın, talancılığın, rüşvetçiliğin, putperestliğin, puştluğun, pezevenkliğin, kahpeliğin, dalkavukluğun, riyakârlığın, yalakalığın, onursuzluğun, hırsızlığın, arsızlığın, soygunculuğun, ölü seviciliğin, asiliğin, şakiliğin, sapıklığın, yalancılığın, dolandırıcılığın, iftiracılığın, kıskançlığın, aldatmacılığın, zalimliğin, ihanetin, hülasa; her nev’inden ahlaksızlığın egemen olduğu ve prim yaptığı bir dünyadayız. Ahlaksızlar baş tacı, ahlaklılar ayakaltında. Adaletle imar edilmesi icap eden ama kanla sulanmış, kötülüğe boğulmuş, kirletilmiş dünya topraklarındayız. Acılardan acılara sürgün yaşamak mukadderat olmuş. Yaşamak sevinci çalınmış, onurlu yaşamak hakkı metazori alınmış, diller lal kılınmış. Hayır direkt olarak böyle bir şey yok gibi gelebilir ama zımni olarak maalesef böylesi bir durum var. Bunu bilemezsiniz ancak hissedebilirsiniz ve hissetmek, bilmekten daha kuvvetli bir durumdur. Hatta belli bir zaman sonra bilme düzeyine de erişirsiniz. Bilmek ise anlamakla kabildir ama anlayabilmek için de yine hissedebilmek iktiza eder. Hissetmekte muhakkak surette farklı bir derinlik ister, zira sığlıkla kabil olmayacak bir şeydir. Velâkin bu yetilerimizi kaybedeli çok oldu. Neler kaybetmedik ki? Böyle olmadığı ispat edilemez ama böyle olduğunun ispatı en kuvvetli hüccetlerle kabildir. Yüreğiniz yetiyorsa, cesaretiniz varsa, beyniniz kifayet ediyorsa hodri meydan! Velâkin ispatı kabil midir? Hem böyle bir şeyi kaldırabilecek cesareti taşıyan yürek var mıdır hem de ahlaksız zalimler buna eyvallah ederler mi? Yahut acılardan acılara sürgün olan insanlık böylesi büyük bir cesareti alkışlayabilir mi, kendisi adına tarifsiz bir ödül olacağı halde? Şimdi direkt böyle pat diye söyleyince garipsenebilir ama detaya indiğiniz zaman gerçeğin ne hazindir ki bu olduğunu müşahede ediyorsunuz. Yani bu dünyada ne kadar ahlaklı iseniz o kadar sahipsizsiniz ve eziliyorsunuz. Çünkü gerçekten ahlaklı iseniz kötülük yapabilme şansınız olmuyor. Zira ahlaklı olabilmek için ciddi bir arka planınız vardır ve o arka plan sizin asla ahlaksızlık yapmanıza imkân tanımaz. Bu yüzden de aciz, zavallı, ezik olarak görülüyorsunuz. Zira bu dünyanın kanunudur ancak ahlaksız zalimler ezik, zavallı, aciz değildirler!!! Ahlaklı olanlar ise kötülük yapamadıkları için aciz, zavallı ve ezik olarak görülürler. Gelelim anekdota; bu topraklarda yetişmiş Şair Abdürrahim KARAKOÇ üstadı tanımayan yoktur handiyse. Seversiniz, sevmezsiniz orası ayrı mesele ve biz burada bir gerçekliğe dokunacaz, sevgiyi ya da sevgisizliği ölçmeyecez. Zira sevgi özgürlüğün çocuğudur. Gerçekten kendi bulunduğu yerde değerli, karakterli, dürüst ve namuslu, hülasa; ahlaklı bir şairdi, rahmet merhumun aziz ruhunu kuşatsın. Böyle bir tanımlama onu sevmenize ya da sevmemenize bağlı bir şey değildir, sadece nesnel olmanın önkoşuludur. Sevmediğin biri, gerçekten ahlaklı bir insansa, gerçeği ifade etmekten imtina etmeyeceksiniz. Keza sevdiğiniz biri de gerçekten ahlaksızsa, yine gerçeği ifade etmekten imtina etmeyeceksiniz. Onurlu duruş bunu iktiza eder. Bir gün bir şey yazdı. Onuruyla, namusuyla, şerefiyle gerçeği yazdı. Yazdığında ne küfür vardı, ne hakaret vardı ne de alay vardır, basit, sade, saf gerçekti sadece. Biriyle ilgili yazdı ama hakkında yazılanın köpeği olmaktan ve beklediği kapı için havlamaktan başka meziyeti olmayan bir it çıktı ve şairin anasına avradına küfretmediği kaldı. Yazan insandı, havlayan insan görünümlü itti ve başkası için havlıyordu. İşin garibi kalıp olarak söylersek, bu tarafta o tarafta sağ taraftı. Ama şerefsizliğin de sağı solu olmuyordu, şerefsiz her yerde şerefsiz oluyordu. Handiyse bir ülkeye ait olmuş ve zerre ahlaksızlığına şahit olunmamış bir şaire ağzından salyalar akacak, adeta içindeki lağımı kusacaksın ama itibarlı olacaksın, saygı duyulacaksın ve işin en garibi ahlak savunuculuğu yapacaksın. Kimse de çıkıp demeyecek, ya sen kim ahlak kim diye. Yani topyekûn ahlaksızlık. Hani zulmedenle, zulme sessiz kalanın zalimlikte birleşmeleri gibi bir durumdur bu. Zaten insanlıkta bu topyekûnluktan kaybetmedi mi daima ve kaybetmiyor mu mütemadiyen? Çünkü ahlaksız ve arsız olmuşuz her tarafımızla. Başka taraftan şöyle diyelim; bu ülkeyi yani insanlığın alınterini, kanını ve yaşını soyanların, kapitalizmin mabetleri bankaları dolandıranların yani zımnen halkın alın terini çalanların sahip olduğu itibar, bu ülkeye onuruyla hizmet eden insanlar da var mı? Niye böyle? Çünkü o ahlaksız, diğerleri ise ahlakı savunuyor. Ahlaksız yaşayan varken, ahlaklıyı kim ne yapsın? Sonsuz örnek verebilirim. Demek ki neymiş? Ahlaksızlık prim yapıyormuş ama ahlaklı olmanın zerre miskal kıymet-i harbiyesi yokmuş. Sonra da riyakârlık, riyakârlık, riyakârlık. Güya ağlamalar, sızlamalar, sahte haykırışlar, onursuz beklentiler… İflah olmadın, olmazsın, olmayacaksın şerefini kaybetmiş, istikametini yitirmiş, lağım çukuruna düşmüş müptezel ve pespaye yaratık. Helakini bekle!

Tarih: 22.03.2024 Okunma: 122

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?