Dinlemeyi Bilmek

İsmail Hakkı CENGİZ - 18.04.2024

Öfkeli, yorgun ve hayal kırıklığına uğramış bir halde HASTA HAKLARI birimine girdiğimde, kendimi aşağılanmış da hissediyordum. Oradaki görevlilere, “Birinin, sözümü kesmeden beni dinlemesine ihtiyacım var.” dedim.

O an tek düşündüğüm, problemlerimin çözülmesi değil, birinin, neler hissettiğimi ve hastanede neler yaşadığımı görmesi, anlaması, bana hak vermesi idi.

Genç bir adam beni dinleyeceğini söyledi ve karşısına oturdum. 5-6 dakika gibi kısa bir süre içinde kendimi ifade etmeye çalıştım. Sağ olsun, görevli sözümü kesmeden dinledi. Bu kadarı bile kendimi daha iyi hissetmeme yetti. Aynı görevli, elime matbu bir kâğıt verip, “şikayetlerimi oraya da yazmamı” istedi. Salona çıkıp şikâyetlerimi yazdım. İçimi bir de kâğıda döktüm. Bu, kendimi daha da iyi hissetmemi sağladı.

Asıl meseleden ayrılmamak için şikâyet konusunu yazının sonuna bırakıyorum.

Dertli bir insan karşımıza geldiği zaman çok feci hatalar yapıyoruz: Ya ona çözüm önerileri sunuyor, tavsiyeler, nasihatler veriyoruz veya onu dinlemeyi bırakıp kendi dertlerimizi anlatmaya başlıyor, dertlerimizi yarıştırıyoruz. “Duygudaşlık” kuramıyoruz. Bize sorunlarını anlatan eşimiz, dostumuz, arkadaşımız bizden çözüm beklemiyor, bize içini dökmek istiyor. Sadece kendisini dinlememizi, sözünü kesmeden dinlememizi istiyor. Türkçemizde ne güzel bir deyim var: İçini dökmek!

Sıkıntılar içinde kıvranan kişi, “içini dökmek” istiyor. İçini dökebilirse sorunları büyük ölçüde dökülmüş, onlardan kurtulmuş oluyor. Gerilimi azalıyor, rahatlıyor.

Bu konularda derin araştırmaları bulunan, psikiyatri doktoru David Burns’ü dinleyelim: Duygudaşlık, şefkat ve kabul ile çok yakından ilgili. Kendi zihinlerimizi ve benliklerimizi dışarı atıp, başka birinin düşüncelerini, duygularını ve acılarını anlamayı içerir.

Duygudaşlığın hayatî bileşenleri, başka bir insanın bakış açısını görmek ve anlamak için samimi bir isteğin yanı sıra; nezaket, alçakgönüllülük, dikkate alma hatta sevginin kendisidir.

Tamamen anlayışlı ve şefkatli olmak kolay değildir. Kendi gündeminizden vazgeçmeniz, kendinizi unutmanız gerekir ki tamamen karşınızdaki kişinin düşüncelerine, duygularına ve değerlerine odaklanabilesiniz.

Bazen duygudaşlık için “sıfır tekniği” diyorum. Kendi düşüncelerinizi, duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı öne çıkarmak yerine, tamamen karşınızdaki insanın üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Tamamen alıcı oluyorsunuz, bir anlamda o kişiye hiçbir şey vermiyorsunuz. Sıfır oluyorsunuz. Ama çelişkili bir biçimde ona paha biçilmez bir şey veriyorsunuz.*

Bir insanı sadece dinleyerek ona ne kadar büyük bir iyilik ve hizmet ettiğinizi düşünebiliyor musunuz? Ona çok büyük bir armağan vermiş oluyorsunuz. Değer vermiş, kendisini değerli hissettirmiş oluyorsunuz. Kendinizi “sıfır” ederken, kendinizi aradan çekerken onu yüceltmiş, zirveye çıkarmış oluyorsunuz. Bu, hiçbir ilaçla kıyaslanamayacak kadar etkili bir iyileştirici, hiçbir sağlık kurumunun ulaşamayacağı kadar başarılı bir tedavidir.

Bu dinlemektir.

Dinleyebilmektir.

Bu, dinlemeyi bilmektir.

x   x   x

Şimdi, İzmir Şehir Hastanesinde yaşadığım sıkıntıları dile getirdiğim şikâyet dilekçemi sunuyorum:

KAYBOLAN MR

22 Şubat 2024 tarihinde, Üroloji bölümünde muayene oldum. Uzman Prof. Dr. Bülent Günlüsoy, MR çekilmesini istedi.

Sorarak, Radyoloji-1 birimini buldum. Orada sıraya girdim, kaydım yapıldı ve Radyoloji-2 bölümüne yönlendirildim. Orada da sıraya girdim. Sıram gelince kaydım yapıldı. 45 dakika bekledikten sonra, ilaç yazıldı ve 05 Mart 2024 tarihi, saat 19:00’a randevu verildi. 05 Mart günü saat 18:05’te, ilacımla birlikte hastaneye geldim. Yürüyen merdivenlerden çıktığım sırada, saat 18:07’de, 0553 638 44 60 numaralı telefondan arandım, “MR cihazının arızalı olduğu, çekim yapılamayacağı ve MR’ın 08 Mart saat 13:00’te çekilebileceği” bildirildi. Çaresiz, “tamam” dedim. Telefondaki bayan, anlayışım için bana “teşekkür” etti.

08 MART 2024 CUMA GÜNÜ

Saat 13:00’ten birkaç dakika önce MR bölümüne, ilacımla birlikte gittim. Ve geldiğimi bildirdim. Görevli bayan, “damar açtırmak” üzere beni hemşireye yönlendirdi. Damarım açıldı.

Yaklaşık olarak saat 14:00 civarında, MR cihazına yatırıldım. Damar açılan yerden ilaç verilerek, 40-45 dakika süren MR’ım çekildi. Ayakkabımı giyerken, görevli bayan, haklı olarak, “bağcıkları dışarıda bağlamamı” istedi. Çünkü benden sonra sırası gelen hastaya ve kendisine zaman kaybettirmek istemiyordu. MR cihazı az bulunduğundan, zamanı değerlendirmek için birkaç saniye bile çok önemliydi.

MR çekiminden sonra, kayıtları yapan görevli bayan, benden, “üroloji bölümüne gidip, doktordan kodlama yaptırmamı” istedi. Randevum olmadığı için güç-bela, rica-minnet kodlamamı yaptırdım ve hastaneden ayrıldım.

BEKLE, BEKLE SONUÇLAR GELMİYOR

Aradan günler geçiyor. E-nabız’a bakıyorum MR sonucu gözükmüyor. Şehir Hastanesi’nin sitesine giriyorum, tahlil sonuçlarına bakıyorum, daha önce yapılan kan-idrar tahlilleri gözüküyor ama MR’dan hiç haber yok.

25 Mart, 10:48’de, hastanenin 0232 955 05 00 numaralı telefonunu aradım. Derdimi anlattım, görevli, “ilgili bölüme aktarıyorum” dedi. Telefon kulağıma dayalı bekliyorum, ilgili bölümden dakikalar boyunca TIK yok.

Aynı gün, ÖNERİ ve GÖRÜŞLER penceresinden, HASTA GÖRÜŞ ve ÖNERİ FORMU’yla derdimi anlatmaya çalıştım. Formu ilettim.

Üç gün daha bekledim. Ne cevap var ne sonuç!

28 MART 2024, “KAYBOLDU” CEVABI

28 Mart Perşembe günü saat 11:30 civarında hastaneye, MR çekildiğim, Radyoloji-2’ye gittim. 20 gün önce çekilen MR sonucunu alamadığımı bildirdim. Görevli bir bay ve bir bayan, “sekreterlerden sormamı” istediler. “Sekreterler nerede?” dediğimde, bay görevli, “ben yardımcı olayım” diye yanıma düştü. Beni sıra beklenen girişteki bölüme götürdü ve orada yanımdan kayboldu. Güler misin, ağlar mısın? Şaşkın şaşkın, oradaki görevlilere, sekreterleri sordum, “biz yardımcı olalım” dediler. Derdimi anlattım. “Radyoloji-1’e gideceksin” dediler.

Haydi, Radyoloji-1’e yollandım. Derdimi bir de orada anlattım. Görevli, inceledi. Bişey bulamayınca, “siz bekleyin, içeriden bir sorayım” dedi. Bekledim. 15 dakika kadar sonra geldi. Biyere telefon etti. Sonra bana dönüp, “Radyoloji-2’de Ayşe Hanım var, ona gideceksiniz” dedi.

Tekrar Radyoloji-2Ye yollandım. Ayşe Hanım, sıra beklenen, kayıt yapılan yerden beni, MR çekilen bölüme götürdü. Oradaki görevlilere, “bu hastanın MR sonucu kendisine ulaşmamış, bir bakıverin” dedi. Eeee, zaten ben de en başta oraya gelmiş derdimi anlatmıştım. Nitekim Ayşe Hanım, oradaki görevliye, “ben gideyim mi, yapacağım bişey var mı?” diye sordu. Görevli de, “tabii sen gidebilirsin, beklemene lüzum yok” dedi. MR çekiminde kayıtları yapan, benim bir buçuk saat evvelki başvurumda da beni, “Sekreterlerden soracaksın” diye başından savan görevli, şimdi bilgisayarda benim MR sonucumu aramaya başladı.

SONUÇ

Bulamadı. “Kaybolmuş” dedi. Sakince, “iyi” dedim. Kapıya yöneldim, kapıdan çıkarken, sağ olsun, aynı bayan, “geçmiş olsun” demeyi ihmal etmedi. Ben de, “geçmedi ki” diye cevapladım.

TALEP, ÖNERİ ve GÖRÜŞLERİM

1.    Hastanede yaşadığım sıkıntıları gayet kısaltarak, özetleyerek anlattım. Aslında, problemlerim ve onların yarattığı öfke ve hayal kırıklığı anlatılacak gibi değil. Bu sıkıntıları tekrar yaşamak istemiyorum. Hastaneye MR için tekrar gelmek, o cihaza tekrar girmek istemiyorum. Bunun için o MR çekiminin bulunmasını talep ediyorum.

2.    Yeniden damar açtırmak, ne olduğunu bilmediğim o ilacı yeniden damardan almak istemiyorum.

3.    Çok zahmetli olan, çok pahalıya mal olan, oradaki işlemler için “saniyelerin” bile çok değerli olduğu, uzmanlarının da zor yetiştiğini tahmin ettiğim MR cihazından bir çekimin bu kadar kolay kaybolmaması gerektiğini düşünüyorum. Diyelim ki biz hasta veya görevliler bir hata yaptı, VERİLER yine de kaybolmamalı… Her halükârda, çekilmiş olan VERİLERİN birkaç yerde birden arşivlenmesi aklın gereğidir diyorum. MR’ın kaybolması bana İNANILMAZ geliyor.

4.    Hastaneyle iletişim bu kadar zor olmamalı. Telefonla derdimi anlatacak bir muhatap bulamıyorum, GÖRÜŞ-ÖNERİ FORMU’na yazdığım iletiye cevap alamıyorum.

5.    NOT: Genç doktorlar dâhil, hastane personelinin çoğunluğu biz yaşlılara SEN diye hitap ediyor. Bize, SİZ diye hitap edilmesini tercih ederiz. SİZ diye hitap eden nazik görevlilere teşekkür ederim.

----------------------------------------------------------------------

(*): Dr. David Burns, Birlikte İyi Hissetmek, Psikonet Yayınları,S. 158-159 

x   x   x

İLGİLİ YAZILAR

“DİNLEMEK, KOLAY BİR İŞ DEĞİLDİR”

İlacın Tehlikeli Yan Etkileri ve TÜRK’ÜN GELECEĞİ

 

[email protected]

Tarih: 18.04.2024 Okunma: 720

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?