Kronik yayınlarından çıkmış bir kitap; TİMURLENK!
Alt başlığı; Bozkırların Son Göçebe Fatihi…
Yazarı; Beatrice Forbes Manz, çeviren; Zühal Bilgin.
Kitabı, elbette Timur’u yakından tanımak, Ankara Savaşı hakkında yansız bir kalemin yazdıklarını görmek amacıyla okumak istedim. Şimdiye kadar, Timur hakkında duyduklarımız hayranlık vericiydi. Kitabı, onu daha yakından tanıyarak, Timur’a hayranlığımın artacağı ümidiyle ve ona methiye düzmek hayaliyle elime aldım. Aslında, kitabın yazılış amacı da Timur’un, özellikle, askerî dehasını ortaya koymak ve onu övmek… Nitekim pek çok yerde övgüyle bahsediyor.
Bendeniz de kitap ilerledikçe hayranlık duyacağım nitelikleri ve icraatlarına şahit olacağımı umarak büyük bir iyimserlikle sayfaları çevirdim. O umut ve hayalle kitabın sonuna geldim. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Timur’un ne yazık ki hiç de hayranlık duyulacak bir tarafı yokmuş.
Askerî dehası(!), zaferleri, müthiş fetihleri(!) ne işe yaramış?
Sadece kendisine büyük bir “cihangir” unvanı sağlamış, o unvanla tarihe geçmiş. Onun dışında, 80 yıllık koşuşturma, seferler, zaferler hiçbir işe yaramamış… Ne kendisine ne çocuk ve torunlarına ne de toplumuna hayır getirmiş! Tam tersine hepsinin felaketi olmuş!
Öldüğü gün, çocukları ve torunları birbirlerini boğazlamaya başlamışlar.
Ne -zaten tartışmalı- devlet kalmış ne aile ne hanedan!
Kaldı ki hanedan kurmak gibi bir amacı, devlet kurmak gibi bir ülküsü de yokmuş, olmamış.
Timur, hemen hemen sıfırdan başlamış… Büyümüş, büyümüş ordulara sahip olmuş ve komuta etmiş. Geniş topraklara ve toplumlara hükmetmiş ama onları elde tutmak, bir sistem kurmak, temeli sağlam, köklü bir devlet ve bu kökün maziye uzanacağı kurumsal yapı inşa etmeyi hiç düşünmemiş.
Sahip olduğu ordunun, aile fertlerinin, maiyetinin ve hükmettiği toplumun sadakatinden o kadar kuşku duyuyordu ki orduyu daimî seferlerle hep ülke dışında tutuyor ve dış sorunlarla meşgul ediyordu. Saltanatını elinden alabilirler kuşkusuyla kendi öz evlatlarına bile güvenmiyor, hiç kimsenin güçlenmesine izin vermiyordu. Çocuklarına, torunlarına ve en yakın yandaşlarına valilikler, ordu komutanlıkları veriyor fakat onların yerlerini ve ordularının bileşimlerini (terkiplerini) sık sık değiştiriyordu.
Kitabın alt başlığı, Timur’a “Fatih” unvanı veriyor… Evet, sayısız fetihleri var fakat fethettiği yerlere yerleşmek, oraları “Çağataylaştırmak”, elde tutmak gibi bir niyet ve amacı yok ki… Bütün derdi, ordusunun sadakatini sürdürebilmek için ganimet toplamak ve siyasete vakit bulamasın diye orduyu meşgul etmek!
Fethettiği yerleri “Türkleştirmek” veya “moğollaştırmak”tan bahsetmedim. Çünkü Timur’un Türk veya Moğol olduğuna dair kesin bir kanıt yok!
TİMUR TÜRK MÜ MOĞOL MU YOKSA BAŞKA BİR IRKTAN MI?
Başta Vikipedya, kaynakların çoğu Timur’u Türk-Moğol soyundan diye tanıtmaktadır. Bendeniz, “Türk-Moğol” ne demektir, anlayamıyorum!
Timur, Cengizhan’ın ikinci oğlu Çağatay’a verdiği Maveraünnehir bölgesinde bulunan, başkent sayılabilecek Semerkant yakınlarında doğuyor. Buradaki topluma “Çağataylılar” deniyor. Çağataylılar, meşhur “Çağatay Türkçesi”ni konuşuyor. Bir milleti millet yapan en önemli niteliği konuştuğu dil olduğuna göre, Çağataylılar Türk’tür. Öz be öz Türk’tür.
Peki, Timur da Çağatay ulusunun bir ferdi, Çağatay ülkesinde doğduğuna göre öz be öz Türk olmalı değil mi? Evet, Türk olmalı ve Türkçe konuşmalı. Fakat yukarıda bahsettiğim Timurlenk adlı kitabın 39. Sayfasında, “Timur, okuyup yazma bilmediği halde, okuryazarları kullanması sayesinde, Türkçeyi de Farsçayı da işlerini yürütecek kadar öğrendi” diyor. O vakit, adama sormazlar mı, “Türkçeyi bilmeyen Timur nasıl Çağatay, nasıl Türk?”
Bu vaziyette, Timur’un milliyeti ortada kalıyor. Hangi milletten olduğunu kesin olarak bilen varsa, söylesin!
TİMUR’UN YAŞI ve İKTİDAR HIRSI
Kaynaklar, Timur’un 1336’da doğduğunu yazıyor. Yukarıda söz ettiğim kitapta ise 1320’ler veya 1330’lar diye kesin olmayan, üstelik on yıllık bir farkla doğumu tarihlendiriliyor. Yapılan işlere bakıldığında Timur’un 1325’lerde doğmuş olması bana daha akla yakın geliyor. Meselâ, en büyük oğlu Ömer Şeyh’in doğum tarihi 1354’tür. Ondan önce kız çocuğunun doğup-doğmadığını bilmiyoruz. Timur’un doğum tarihi 1336 kabul edilirse, Ömer Şeyh ilk çocuğu olsa bile aralarındaki yaş farkı 18 oluyor ki babayla oğul arasında bu kadar yaş farkı biraz zayıf bir ihtimal.
Timur söz konusu olduğunda, asıl üzerinde durulması gereken mesele, “Timur’un iktidar hırsı”dır. Gemlenemeyen, durdurulamayan iktidar hırsı! Aklını başından alan, mantığını felç, gözünü ve dimağını kör eden iktidar hırsı!
Manz’a göre, Timur her konuda ölçülü, iradeli, mantıklı ve makuldü. Fakat iktidar söz konusu oldu mu Timur’un aklı mantığı duruyordu. “Alevlenen hırsını ne ilerleyen yaşı ne de bozulan sağlığı dindirebildi. Çin’i fethetmek için son ve en fantastik sefere çıktığında, o kadar halsizdi ki bir tahtırevanda taşınması icap etmişti. Topladığı uçsuz bucaksız orduyu Otrar kentine doğru sürdü ve 17 veya 18 Şubat 1405’te orada öldü”. (S. 33)
Timurlenk adlı 326 sayfalık kitap inanılmaz ayrıntılarla Timur’un maceralarını anlatıyor. Timur’a hayranlık duymak için kendimi ne kadar zorlasam da ne yazık ki bu duyguyu tadamadım. Ayrıca, Timur’la ilgili çok meşhur olan “karınca”(1) hikâyesi de yoktu kitapta. Yine, çok büyük strateji ustası olan Timur’un, çok meşhur ve vazgeçilmez bir satranççı olduğu, satranç oynamadan, bütün vezirlerini yenmeden sefere çıkmadığına dair efsaneden de tek satır bulamamanın hayal kırıklığı içindeyim.
DÜNYAYA veya TÜRKLÜĞE BİŞEY VERDİ Mİ, KÜLTÜRE KATKI SAĞLADI MI?
Timur’un dünya uygarlığına bişey kattığına dair elimizde bir kanıt yok. Onun şehirleri yakıp-yıktığı, buna karşılık o şehirlerde bulunan alim ve bilgelere dokunmadığı hatta onları Semerkant’a getirttiği, onlarla sohbet ettiği yazılıyor. Fakat o bilgelerden nasıl istifade ettiği, yarına kalacak ürünler ortaya koymalarını sağladığına dair bir bilgi de elimizde bulunmuyor.
Ayrıca, Türk tarihine, Türk Milleti’ne bir hayrı dokundu mu? Türk Kültürüne, Türk Dili’ne bir faydası oldu mu?
Bendeniz göremiyorum!
Bu konularda hiçbir gayreti, hiçbir bilinçli çabası olmamıştır. Zaten, kendisi Türkçeyi sonradan ve işlerini yürütecek kadar öğrendiğine göre, nasıl bir katkı sağlayabilirdi ki? Timur’un hayatı boyunca tek kaygısı olmuş: İktidarı ele geçirmek ve bu iktidarı sürdürmek. Ne pahasına olursa olsun iktidarı sürdürmek! Bu iktidar hırsı, yaşının ilerlemesiyle, halsiz ve hasta düşmesiyle bile azalmamış. Bu hırs, onda, dünyaya ve geleceğe ait herhangi müspet bir düşünce üretmesine engel olmuş.
KİTAPTA ANKARA SAVAŞI ve OSMANLI
Kitabı okumaya başlarken en büyük beklentilerimden birisi, Ankara Savaşı hakkında ayrıntılı bilgi alabilmekti. Heyhat, Ankara Savaşı, Osmanlı ve Yıldırım’la ilgili yazılan, hepsi hepsi şu dört cümle:
1402 baharında Osmanlılar üzerine sefere çıktı ve Temmuz’da, Ankara yakınlarında karşılaştığı Osmanlı ordusunu yenerek Sultan Bayezid’i esir aldı. Timur orduları Osanlı yurduna bir dizi harekât düzenleyerek belli başlı şehirlerden fidye topladılar. Sultan Bayezid, kendisine iyi davranılmasına rağmen birkaç ay içinde öldü. Osmanlı egemenliğine indirdiği bu darbeden tatmin olan Timur, Anadolu’da sürekli herhangi bir yönetim bırakmadan doğuya döndü. (S. 133)
Demek ki Timur’un hayatında Osmanlı küçük bir ayrıntıydı!
EN ZAYIF TARAFI: ÖNGÖRÜSÜZLÜĞÜ
Timur’un ilk iki oğlu, daha Timur hayattayken ölüyor. En büyük oğlu Ömer Şeyh 1394’te, ikinci oğlu Cihangir ise1378’de hayata veda ediyorlar. Bunların dışında, daha üç oğlu hayatta olduğu halde, ölüm döşeğindeyken, Cihangir’den olan torunu Pir Muhammed’i “veliaht” olarak tayin ediyor. Fakat veliaht tayin ettiği torun Pir Muhammed’i, başkent Semerkant’tan çok uzakta olan Kabil’de vali olarak bulunuyor.
Timur, sefere çıkarken yolda ölünce, bu durumu Kabil’deki veliaht toruna haber vermek büyük zaman kaybına yol açıyor. Pir Muhammed’i başkente getirmek, hele ona amcalarının ve diğer maiyetin biat ve itaatini sağlamak mümkün olmuyor. Anında taht kavgaları ve toprakları paylaşım çatışmaları başlıyor. Çok kısa bir süre içinde, zaten köklü ve kurumsal olmayan devlet ve ordu dağılıyor. Timur’un oğulları ve torunları birbirini yiyor.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, ailesi, çocukları ve torunları, devlet, ordu ve toplumu, Timur’un pek umurunda değilmiş anlaşılan! Onların istikbali, iyi geçinmeleri, bütünlük içinde kalmaları gibi meselelere hiç kafa yormamış! Geleceği görmek, kendisinden sonraki nesilleri düşünmek, önündeki uzun asırların şartlarını hatta hemen kendisinden sonraki yılların hal ve şartlarını bile öngörememiş!
Bunu ne engellemiş olabilir?
İktidar hırsı!
Öleceğini bile unutturan, aklını dumura uğratan iktidar hırsı!
--------------------------------------------------------