TÜİK, 2023 yılı nüfus artışını 6 Şubat 2024’de, canlı doğum sayısını 15 Mayıs 2024’de, ölüm sayısını 14 Haziran 2024’de açıkladı. Soruyorum: “Bu veriler neden uzun aralıklı zamanlarda ve son iki veri neden 31 Mart 2024 seçiminden sonra açıklandı?”
TÜİK, 2023 yılına ait sıfır yaş grubu çocuk sayısını 958 bin, ölüm sayısını 525 bin, nüfus artışını 92 bin olarak açıkladı. Bu verilere göre yapılacak hesapta 2023 yılı nüfus artışının 433 bin olması gerektiğini ilkokul öğrencisi bile bulur. Ama “TÜİK 2023 nüfus artışı 92 bin” dedi. Bu durumda: “(433-92=) 341 bin kişiyi de 6 Şubat 2023 Depremi’nde kaybetmişiz” diyebiliriz. Ancak…
6 Şubat 2023 Depremindeki can kaybımızı TÜİK “45 bin”; eski İçişleri Bakanı “130 bin” olarak açıkladı. Ama bir gün sonra yeni bakan “53.537” dedi. Basın, depremden sonra “300 bine yakın cep telefonu ve 183 bin kredi kartının kullanım dışı kaldığını” yazdı. Gazeteci Saygı Öztürk 21 Şubat 2024 tarihli Sözcü’de: “Deprem bölgesindeki 11 ilde 90 bin seçmen kayıp. Bu kayıp 90 bin seçmene 30 bin de çocuk eklenmeli” diye yazdı. İçişleri Bakanının açıkladığı 53.537 can kaybının üzerine analizimde ortaya çıkan “341 bini eklediğimde 6 Şubat 2023 Depremi’nde 394.537 yurttaşımızı kaybetmişiz” sonucu çıkmaktadır.
FG/FETÖ, 2010 Halk oylamasında “Ölüler mezardan çıkıp oy kullansa” demişti. Bu nedenle “Depremde ölmemiş görünen seçmenler 31 Mart 2024 seçiminde oy kullanmış olabilir mi?” diye bir soru geliyor, insanın aklına. Neden gelmesin? Son (31 Mart 2024) Hatay yerel seçimi şaibelerle dolu çünkü…
Koronadaki can kaybı ve vatandaş yapılan sığınmacılarla ilgili analizlerim var. Burada sadece şunu söyleyeyim: “Resmi sığınmacı sayısı 4 milyon; gayri resmi sayı 10 milyon civarında. Böyle bir olgunun dünyada eşi benzeri yok. Bu, Türkiye için bir varoluş (beka) sorunudur.”
Analizimi TÜİK verilerine göre yaptım. Gerçek verileri bilsem ve o verilere göre analiz yapsam kim bilir nasıl bir sonuç çıkar ortaya?
TÜİK verileri, İçişleri, Sağlık ve Çevre-Şehircilik-İklim Değişikliği bakanlarının açıklamaları birbirini tutmuyor. Bu vb nedenlerle halkın resmi kurumlara olan güveni dip yapmış durumda…
SÖZÜN ÖZÜ
Türkiye’deki “Nüfus ve seçmen verileri” konusu araştırılmalı ve doktora tezi yapılmalı. Türkiye, insan (vatandaş, yabancı ve sığınmacı), hayvan, işyeri vb konuları içeren eve kapanarak sayım yapmalı. Son sayım Ekim 2000’de yapılmıştı. Seçimlerde parmak boyası yeniden getirilmeli. Bu vb önerileri 22 yıllık AKP iktidarı yapmaz. Sorunun kaynağından çözüm beklenmemeli. Halkın sorunlarını çözecek ve sağlıklı yaşamasını sağlayacak yeni bir iktidar gereklidir.
DÜN, BUGÜN, YARIN İÇİN ACI SÖZ: AĞLIYORUZ
“Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz, yarınını kuramaz.”
Dün, Beştepe, yayını olmayan profesörlerin rektörlük yaptığı üniversitelere, AYM’nin iptal ettiği yetkiyle 13 yandaş rektör atadı.
Dün, halkımız Gazi Meclis’in durumunu gördü. Dün, TBMM anayasayı, en yüksek yargı organı AYM’yi yine tanımadı. 599 kişilik TBMM 240’a 260’lık oyla hapiste olan kendi üyesi (mv) Ş. Can Atalay için olumsuz karar verdi. Yani AYM’nin kararını mecliste okutmadı. Görüşmelerde kavga çıktı, kan bulaştı meclisin merdivenlerine. Can Atalay hapis yatmaya devam edecek. “Normalleşme/yumuşama” olacaktı?” Ne oldu?
3 gündür (her gün/her yıl) güzel İzmir’imin ormanları, Gördesli Makbule’mizin 100 yıl önce şehit düştüğü dağların ormanları hem de en rüzgarlı havada yanıyor. Güzel ve yalnız ülkemin 47 yerinde aynı anda yangın var. Bazı yerlerde yangın evlere ulaştı.
Bugün 17 Ağustos; 25 yıl önce çok ağladık. Ders almadık, 6 Şubat 2023’de daha çok ağladık. Geçim derdinde, yangınlarda, depremlerde ağlıyoruz. Her yönden yanıyor ve ağlıyoruz.
Yarınlar için soruyorum: “Ağlamamak için ne yapmalıyız?”