Genel Haberler’de, yani bu sitede, 18 Ocak 2008 tarihinde, “Selâm” başlıklı ilk köşe yazım yayımlandı. Önce aralıklı olarak yazıyordum. Sitenin sahibi Osman Yıldız, daha fazla yazmamı, mümkünse her gün yazmamı tavsiye etti. Şubat ayının başından itibaren her gün yazmaya başladım. Yazacak o kadar çok konu vardı ki nadiren ara veriyordum.
Günlük yazılarım, 2008 sonundan itibaren Sandıklı Sesi Gazetesi’nde yayımlanmaya başladı. Bu hem basılı gazete hem de internet gazetesiydi. Sandıklı’da ücretsiz olarak dağıtılıyordu. Çarşıda, pazarda dağıtılıyor, oradan da evlere taşınıyor ve bütün Sandıklı’da etkili olabiliyordu. Sandıklı ziyaretlerimde, yıllardır görmediğim kişiler, “yazılarını okuyoruz” diyorlardı. Sandıklı Gazetesi sayesinde Sandıklı çapında bir tanınırlık kazanmakta olduğumu görüyordum.
Siyasî iktidara muhalif yazılarım, iktidar yanlısı olan yakın akrabalarımda bile rahatsızlık yaratıyordu. Yazıların Sandıklı’da yayınlanmasından beri, bana karşı hal ve hareketleri değişmişti, soğumuştu. Öte yandan, muhalifler de beni yüreklendiriyor, daha fazla yazmamı, daha sert yazmamı bekliyorlardı. Daha önce hiç tanımadığım kişilerden iltifat gördüğüm oluyordu.
Tam benim köşe yazılarıma başladığım dönemde, ülkede, “Ergenekon soruşturma ve davaları” fırtınası esiyordu. Birbirinden o kadar alakasız kişiler tutuklanıyor, içeri alınıyordu ki dava, “Ergenekon değil, her yere kon” adını alıyordu. Bu davada, tutuklanan subay ve aydınların yanında açıkça durmuş ve onları savunan yazılar kaleme almıştım. Tabii bu tercihim yakınlarımı kaygılandırıyor, benim de başıma bişeyler geleceğinden korkuyorlar, “yazma” diyorlardı.
Yazacak şeyim oldukça, ilham geldikçe yazmaya devam ettim.
Sandıklı’da bulunduğum günlerden birinde, tâ ben ortaokuldayken, ilçeye matematik öğretmeni olarak atanan bağnaz bir hemşerimle çarşıda karşılaşınca, kendisinden, “bildiğin konuları yaz, bilmediklerini bilenlere bırak” ihtarı(!) alıyordum. Gerici hocanın, “bilmediğin konular”dan kastı, dinî konular, Diyanet’in sorgulanması ve eleştirilmesiydi. Kendisi de bir matematik öğretmeni olduğu halde, dini konular onun ve onun gibi bağnazların tekelinde kalmalıydı!
Yazılarımı, Anamur, Bornova, Sinop gibi il ve ilçelerin internet gazeteleri alıp yayınladılar. Bu durum uzun bir süre devam etti. 2016 yılında, Polatlı’da yaşayan bir arkadaşımla karşılaştım ve onun basılı gazete çıkardığını öğrendim. Yazılarım orada da yayımlanmaya başladı. 2020’nin sonlarına doğru, gönderdiğim bazı yazıların Polatlı Gazetesi’nde çıkmadığını gördüm. Arkadaşıma, nedenini sordum: “İktidardan ve iktidar ortağı partiden büyük baskı gördüğünü” söyledi. Anlayışla karşıladım ve bir daha arkadaşıma yazı göndermedim.
Gariptir; yakınlarım, yazmamamı, iktidarın şimşeklerini üzerime çekmekten kaçınmamı isterlerken, iktidar partisinin üyesi olan ve parti için etkin çalışan haber sitesinin sahibi Osman Bey, sitenin köşe yazarlarını, serbestçe yazmaları için yüreklendirmeye, teşvik etmeye çalışıyordu. Zaman zaman memleket meseleleri hakkında sert tartışmalara giriyorduk fakat gerçekten hiçbir baskı yapmıyordu. Yazılara hiçbir müdahalede bulunmuyordu. Haber sitesinin yönetimini, daha 2008 senesinin ortalarında bana bırakmıştı. O günden bugüne ne yazılarıma ne de girdiğim haberlere karışır. Kendisine çok teşekkür ederim.
Osman Yıldız’ın yüreklendirmesi güzeldi fakat yapmak söylemekten zordu. Ülkedeki düşünce ve ifade ortamı, tam bir hürriyet iklimi şeklinde kendini hissettirmedikçe içinden geldiği gibi yazmak kolay olmuyor. Kaldı ki yazarın tek derdi hukukî engeller de değildir. “Mahalle baskısı” diye bir baskı söz konusuydu. Bunu aşmak da son derece zordur. Öte yandan, mutaassıp bir çevrede yetişmek, yakınlarının ve toplumun büyük bir bölümünün mutaassıp olduğunu bilmek, zaten kaleminin ucunu körelten bir etki yapıyor.
Bütün bu olumsuz şartlara rağmen, yazmak güzel. Çok güzel. Harika. Harikulade… Sayfalara içini dökmek rahatlatıcı. Bir Homer gibi olamasan da ortaya bir eser koymak, küçük çapta da olsa yaratmak tatmin edici.
Yazılar birikti, binlerce sayfa oldu. Bunları kitaplaştır diyenler çoğaldı. Bunlar içinde, “kitap çıkarmaya yardımcı olacaklarını söyleyenler hatta ticaretini yapabiliriz” diyenler bile vardı.
Biriken yazılarımdan, konularına göre, derleyerek üç kitap çıkardım. Destek sözü verenlerden tık yok. Bazılarına, kitapların basımından önce, özellikle yazarak, destek vaatlerini hatırlattım. Cevap alamadım.
x x x
KİLİSE
Kemikleşen, katılaşan, karanlıklaşan kilise, bugün sadece yaratıcı her inanca ve aydınlık her yaşayışa kapalı bir dünya devletidir. Hâlâ ödlek ruhları yönetiyor ama hür kimseler üzerinde etkisi yok. Bugün kilise, yalnız düşünmesini bilmeyen vicdanlar ve istemek kabiliyetini kaybeden iradeler üzerinde hâkim. Hâlâ nasıl ayakta durabiliyor, diyeceksiniz. Çünkü gelenek sayesinde en eski bilgeliğin remizleri hâlâ onun elinde. Kilise kendi kendini tazeleyemez. Vaftiz etmek, evlendirmek, defnetmek, siyaset yapmak yetiyor ona.
Edouard Schure (1841-1929), Cemil Meriç, Işık Doğudan Gelir, S. 189, İletişim Yayınları, 2015
x x x
TAVSİYE
İhtiyaç Anında Bir DOST Bulmak Nadirdir
Bir VEFA, Destek, Samimiyet ve İnsaniyet Hikâyesi
AÇIKÇA İLÂN EDİYORUM (genelhaberler.com)
DİKKAT: Bu uzun bir yazıdır. Sonuna kadar okumadan kızmayın, yargılamayın, hüküm vermeyin. Sonuna kadar okuyun önce, ondan sonra boynum kıldan ince.