70’ndeki ÇOCUKLAR

İsmail Hakkı CENGİZ - 18.10.2024

Yetmişindeki derken, yetmiş yaşına doğru gelmekte olan kendi kuşağımı ve bugün yetmiş yaşındaki hatta o yaşı da aşmış olan kimilerini kastediyorum.

Çocukluk derken, insanın bir tarafının çocuk kalmasından, çocuk neşesinden bahsetmiyorum, olgunlaşmadıklarından, ham kaldıklarından söz ediyorum.

Hayatlarının sonbaharı hatta kışını sürmelerine rağmen, bu insanların tavır ve davranışları, bişey sorduğun, bişey istediğin zaman öne sürdükleri mazeretler, hele övünmeleri o kadar çocukça oluyor ki bunlara kızmalı mı, gülmeli mi, acımalı mı bilemedim! Belki hepsi birden!

Fakat bu çocukluğu nasıl izah etmeli? Bunların büyümesinden, olgunlaşmasından artık ümit kesmeli mi? Öyle ya, artık önlerinde büyüyecekleri, yetişecekleri bir zaman dilimi kalmış mı?

Nasıl bu kadar ben merkezli, kendilerine odaklı olabiliyorlar?

Niçin bu kadar kendilerini övme ihtiyacı duyuyorlar? Kendilerini saatler boyunca överken, karşısındakini sıktıklarını, usandırdıklarını nasıl göremiyorlar?

Muhataplarının niçin hiçbir şeylerini merak etmez, en basit sorularla onlara da bir konuşma, kendini ifade fırsatı vermezler? Üzülecekleri, kıskanacakları bir cevap gelmesinden mi korkarlar?

Hele cimrilikleri!

Yoksa bütün o çocukça tavırların, mazeretlerin, kendilerini övmelerinin, muhataplarına hiç söz hakkı vermemelerinin sebebi de cimrilikleri midir?

Büyük ihtimalle cimriliktir!

Bu cimrilik, sadece, cepten para çıkmasın cimriliği değil. Evet, o zaten var…Yüz bin liralık uçak biletinden bahsedenlerde bile misal, bir çay ısmarlamak için cebinden 20 lira çıkaramamak hastalığı var.

Öte yandan, başka bir cimrilikleri daha var: Diyelim, bir kitap hediye ediyorsun, onu kabul etmiyor. Bu nasıl anlaşılmalı? Çünkü eğer o kitabı hediye olarak alırsa, ben mutlu olacağım. Bu küçücük mutluluğu bana kendi eliyle “vermek” istemiyor. Fakat asıl, başka bir şey vermekten kaçınıyor… Eğer kitaba elini sürerse, alıp çantasına koyarsa, o kitabı, köşeyi dönünce çöp kutusuna atsa bile benim bir kitap yazarı olduğumu kabullenmiş olacağından, bana bir “”yazar” payesi “vermiş” olacağından korkuyor. Kendisiyle aynı yaştaki arkadaşına, kendisinde olmayan, “yazarlık” payesini, rütbesini “vermek” istemiyor. Bu “çocukların” kıskançlığı, cimriliği bu: Verememek!

Aylık gelirlerinin binde birini bile cepten çıkaramadıkları gibi, mutluluk, neşe, sevinç de veremiyorlar. Bunlar mebzul miktarda hüzün, kasvet, gam, keder, sıkıntı verebilirler… Ama “vefa” veremezler. “Huzur” veremezler.  “Ferah” veremezler.

x   x   x

TAVSİYE

Ben CÖMERTLİĞİN Meftunuyum, Hayranıyım

Riya, Himalaya!

Bir VEFA, Destek, Samimiyet ve İnsaniyet Hikâyesi

AÇIKÇA İLÂN EDİYORUM (genelhaberler.com)

DİKKAT: Bu uzun bir yazıdır. Sonuna kadar okumadan kızmayın, yargılamayın, hüküm vermeyin. Sonuna kadar okuyun önce, ondan sonra boynum kıldan ince.

 

[email protected]

Tarih: 18.10.2024 Okunma: 37

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?