Geçti, geçiyor, geçecek yıllar, tabiatı budur yılların ama
geçen, tükenen yıllar değildir, ömürdür. Sessizce olup bittiyor her şey, bu
yüzden hiçbir şeyin farkında olmadan tükeniyoruz günden güne. Yılların
tükendiğini düşünüyoruz, kendi tükendiğimizin farkında olmadan. Yıllar yel olup
gelip geçiyor, yaşamış yaşamamış gibi sanki. Her gün biraz daha mutlak sona
yaklaşıyoruz. Hiç beklemediğimiz, gelmez diye düşündüğümüz, gelmesini
istemediğimiz ama illaki karşılaşacağımız sona. Acı tatlı hatıraları tarihe
bırakıyoruz ve yarınlara dair yeni hayaller kuruyoruz. Haddizatında hayal
kurmaya takatimiz de yok, çünkü bizi hayallere daldıracak bir yaşamımız yok. Sanki
her şey değişiyormuş gibi ama değişmeden öylece duruyor. Ne değişmeye ne de
değiştirmeye hevesimiz yok. Durduğumuz yerde duruyoruz, oturduğumuz gibi
oturuyoruz, kalkmaya mecalimiz yok. Varlığın ve değişimin muharrikinin hareket
olduğunu dahi bilmiyoruz. Nice mutlu yıllara demek geliyor insanın içinden ama
mümkün olmuyor maalesef. Ne mutlu geçen bir yıl var ne de gelecek yılın
mutluluk getireceği garantisi. Zira mutluluğu yılların değil bizatihi insanın
kendisinin getirebileceğini bile bilmiyoruz, gerçekten bilmiyoruz. Çünkü gerek
küçük mikyasta insan için, gerekse büyük mikyasta insanlık tarihi için heba
olmuş, insanı acılarla deneyimlemiş ve yoğurmuş, nihayetinde boşa geçip gitmiş
bir yıl geçirdik, malum sebeplerle böyle bir yıl geçirmesekte fark etmezdi,
zaten yine aynı geçecekti, çünkü deneyimlenmiş nice yıllar geçirdik ve
arkamızda bıraktık. Zira her şey belki zevahirde değişir bu âlemde ama bir tek
değişmez kalan yine insan olur. Yıllar değişmez, değişen rakamlardır sadece,
öyle değil mi? Takvimin üzerindeki rakamlardan başka değişen nedir? Onda bile
rakamlar aynıdır, sadece yılı ifade eden rakamlardan tek bir rakamdır değişen. 4
ün yerine 5 i koyarsınız sadece, başka nedir? Zaman derseniz zaten bir muamma,
aslında hep aynı şey, değişen sadece insanlar ve olaylar, o da sığ bir değişim.
Biz, ömrümüzden bir yıl daha gittiği için ve eski yıllara nazaran bazı
değişimler geçirdiğimiz için yıllarında değiştiğini sanıyoruz. Zaten yıllar
insanları sadece yaşlandırır değiştirmez ama eğer ki değişecek ve değiştirecek
bir şey varsa şayet o da insanların değiştiriciliği ve yılların değişebilirliği
ama ne hazindir ki, insanların kendilerini değiştirmeye takatleri yok, ki,
yılları nasıl değiştirsinler? Öyle ya, hep aynı kalan ve zerre değişim emaresi
göstermeyen insanlar, nasıl olacakta yılları değiştirebilecekler? Biz, yılların
bizi değiştireceğini ve bize yeniliklerle, güzelliklerle, yeni umutlarla
geleceğini sanıyoruz. Oysa hiçbir gelecek hiçbir geçmişten daha iyi olmayacak. Bu
tabiatın görünmeyen, görünmeidği için farkında ve idrakinde olunmayan
yasasıdır. Ayrıca ne gelecekse, getirilecekse onun bizim elimizle geleceğini,
ancak bizim getirebileceğimizi bilmiyoruz, gerçekten bilmiyoruz. Münhasıran
konuşuyoruz, iyi dilekler diliyoruz, kuru laflar yolluyoruz uzaktan uzağa ve
bununla teskin oluyoruz. Kendi kendimizi avutuyoruz, gerçekten cehaletin
karanlığında tutsağız. Küçük, basit ve tatlı oyunlar işte, başka bir şey değil.
Aynı kalacağımızı, hiçbir şey yapmayacağımızı, yapamayacağımızı, hatta daha da
kötüye gideceğimizi çokta iyi biliyoruz ama kuru gürültüleri ve boş avuntuları
da seviyoruz. Hatta henüz çıkıp çıkamayacağımızı, görüp göremeyeceğimizi bile
bilmiyoruz ama mutlaka çıkacakmış ve muhakkak görecekmiş gibi davranıyoruz. Bunun
adı cehaletten başka ne olabilir? Klişeleşmiş, yeknesak bir hayat yaşıyoruz ve
hep aynı türküyü terennüm edip duruyoruz mütemadiyen. Mutluluğu yıllar mı
getirir? Huzuru yıllar mı bahşeder? Yıllar mı insan eder insanı? Barışın anası
yıllar mı? Kardeşliği yıllar mı çiçeklendirir? Ya ahlakı ve adaleti yıllar mı
sunar bize? Sevgi yılların içinden çıkıp gelip bizi sarıp sarmalar mı? Merhameti
yıllar mı zerkeder bünyemize? Yıllar mı kardeş yapar bizi? Yıllar mı bitirir
savaşları, getirir barışı? Yılların içinde mi gizlidir hürriyet? İçimizdeki
kini, nefreti yıllar mı öldürür? Vicdanımızı uyandıran yıllar mıdır? Onurlu
yaşam kavgasını biz mi veririz yoksa yıllar mı? Yılları deviriyoruz ama yılları
devrime dönüştüremiyoruz. Tüm olgular yıllarla mı yoksa insanlarla mı
alakalıdır? Bu olguları en ideal şekilde olaylaştıracak ve bu olgularla hayatı
kolaylaştıracak olan yıllar mıdır yoksa insanlar mı? İnanmaktan çok anlamak
isteyen kaç kişi var? Biteviye partileri vs. sorgulamak yerine kapitalizmi
sorgulayan kaç kişi var? Dinin ibadet alanı üzerine düşündüğü kadar sosyal
yönünü düşünen kaç kişi var? Olayları ve kişileri bırakıp, olguları ve
sistemleri yıllar mı yoksa insanlar mı sorgulayacak ve değişimi yıllar mı yoksa
insanlar mı realize edecek? Değişmeyeceksen ve insanlık ödevini bihakkın ifa
etmeyeceksen hiçbir şeyin anlamı yok. Yılların adı değişiyor evet ya insanlığın
tadı nasıl değişecek? Çöp kovasında ki çöpten farksız olan ve insanlığı kokutan
insan nasıl değişecek? Oysa yıllar aynı, aylar aynı, günler aynı, saatler aynı,
dakikalar aynı, saniyeler ve saliseler aynı ve hep aynı insan. Dünya aynı
dünya, toprak aynı toprak, gök aynı gök, hava aynı hava, deniz aynı deniz, değişen
bir şey yok hayatta, caddeler, sokaklar, köyler, şehirler, manzaralar, dağlar,
denizler, kuşlar, çiçekler hep aynı. Gökyüzü yine mavi ve karanlık yeryüzü.
Yine aldatıcılar aldatacaklar insanları. Yine aldanacaklar insanlar. Yalanlar
savrulacak, yürekler kavrulacak, umutlar berhava olacak yine. Politik şeytanlar
bol bol nutuk irad edecekler, her türlü ortak değeri ve olguyu mebzul miktarda
kullanıp oy avcılığı yapacaklar yine ve yine insanları nasıl kandırıp
sömürebilirizin üzerine kurgular üretecekler, ne kadar insanı peşlerine
takabileceklerinin hesabını kitabını yapacaklar ve onlara uygun klişeleşmiş
laflar üretecekler; malumatfuruş âlimler bolca laf üretip cerbeze yapacaklar,
derde derman olmayan şeylerle ömür tüketecekler, gerçek dini sahte dinleriyle
örtecekler, kompradorlara ve politik şeytanlara payandalık edecekler ve yine
dini dünyaya satacaklar; akademisyenler mebzul miktarda absürt, anlamsız, boş
ve karanlık kelimeler savuracaklar insanlığın üzerine; bilim adamları yine
bilimi menfaatlere kurban verecekler; gazeteciler köşelerini süslü yalanlarla
dolduracaklar ve haysiyet, namus cellatlığı yapacaklar, yapacaklarıyla zımni
tehditler savurup parsayı toplayacaklar ama sözün namusuna sadık kalanlar
anlaşılmayacaklar; aydınlar kallavi laflar üretecekler ve söyledikleri lafları
insanlar anlamayacaklar, bitevi teorilerle iştigal edip duracaklar;
kompradorlar, son sürat, kanı, teri, yaşı ve emeği sömürmeye devam edecekler;
silahlar kan kusmaya, halklar birbirlerini öldürmeye teşne olacaklar yine; yine
insanlık toprağı, hırsızların, hainlerin, kan emicilerin, canilerin ve sapıkların
yol geçen hanı olacak. İnsan denilen yaratıkta film izler gibi izleyecek olan
biten her şeyi hatta aldanmaktan, inanmaktan, güvenmekten haz alacak,
anlamaktan daha çok inanmayı tercih edecek, eline geçirdiği üç kuruşla
yaşamaktan, dünya nimetlerinden faydalandığı kadar faydalanmaktan mutlu olacak.
Yine kula kulluk, yine pezevenk baronlara kölelik, yine kapılarda köpeklik
devam edecek. Yine aklını kullanıp merak etmeyecek, şüphe duymayacak,
düşünmeyecek, sormayacak, sorgulamayacak kendini insan diye bilen ve tanıtan
sefil ve zavallı yaratık. Yine hayatlar sorgulanmadan yaşanmaya devam edilecek.
Bilakis, her şeyin aynı şekilde devam etmesi adına zavallı bir piyon olacak
insan denilen. Ve yine bir gün gelecek yıl değişecek, mutlu yıllar dilekleri havada
uçuşacak, uzaktan uzağa yollanacak. Böylece sefalet içinde, izzetsiz, onursuz,
sefil bir şekilde tüketilip gidecek ömür denilen en büyük ve en kutsal armağan.
Doğruluk, dürüstlük, onur, izzet, şeref, namus, ahlak, adalet, haysiyet,
hassasiyet, hissiyat, mesuliyet, kişilik, karakter yine yalan olup gidecek,
sadece kuru edebiyatları kalacak geride. Biten yılın son gecesinde nasıl
uyuyacaksak, başlayan yılın ilk sabahına öyle uyanacağız ve uyandığımız gibi
yaşamaya devam edeceğiz. Yani yıl bize zerre etkide bulunmayacak. Çünkü
rakamaların sihirli değneği yoktur, rakamlar mucizeler yaratamazlar. Sadece biz
cahiliz ve sahtekarız, belki daha çok aptalız. Dostlukta,
arkadaşlıkta, kardeşlikte, sevmekte, yaşamakta, ölmekte insanca olmayacak,
olacak olsaydı muhakkak hissederdik. Sevgimiz, merhametimiz, adaletimiz yine
günden güne ölmeye devam edecek. Ve hayatı yaşadım sanacak insan
denilen…
Yüreğiniz ve cesaretiniz varsa buyurun değişin, kendi
elinizde her şey, hiçbir şeyden medet ummayın sahtekarca. Sorgulayın
hayatınızı, muhasebesini yapın yaşadıklarınızın ve yeni bir insan olun, yeni
hayatınıza merhaba deyin. Yılların böyle bir şeye gücü yok. Rakamlardan medet
ummayın, namuslu ve dürüst iseniz, eskiyi geride bırakın, dönüp bakmayın bir
daha ve ileriye bakın, iradenizi ortaya koyup değiştirin kendinizi. Var
mısınız? Hiçbir zaman olmayacaksınız, çünkü kahir kahir ekseriyetle
samimiyetsiz, sahtekar ve yalancıyız. Ne zaman dürüst olduk ki? Daha doğrusu ne
zaman insan olduğumuzu hatırladık ve yaptıklarımız, yaşadıklarımız yüzünden
insanlığımızdan utandık ki? Geçin kardeşim boş lakırdıyı…