2025...

Özgür DENİZ - 23.12.2024

Geçti, geçiyor, geçecek yıllar, tabiatı budur yılların ama geçen, tükenen yıllar değildir, ömürdür. Sessizce olup bittiyor her şey, bu yüzden hiçbir şeyin farkında olmadan tükeniyoruz günden güne. Yılların tükendiğini düşünüyoruz, kendi tükendiğimizin farkında olmadan. Yıllar yel olup gelip geçiyor, yaşamış yaşamamış gibi sanki. Her gün biraz daha mutlak sona yaklaşıyoruz. Hiç beklemediğimiz, gelmez diye düşündüğümüz, gelmesini istemediğimiz ama illaki karşılaşacağımız sona. Acı tatlı hatıraları tarihe bırakıyoruz ve yarınlara dair yeni hayaller kuruyoruz. Haddizatında hayal kurmaya takatimiz de yok, çünkü bizi hayallere daldıracak bir yaşamımız yok. Sanki her şey değişiyormuş gibi ama değişmeden öylece duruyor. Ne değişmeye ne de değiştirmeye hevesimiz yok. Durduğumuz yerde duruyoruz, oturduğumuz gibi oturuyoruz, kalkmaya mecalimiz yok. Varlığın ve değişimin muharrikinin hareket olduğunu dahi bilmiyoruz. Nice mutlu yıllara demek geliyor insanın içinden ama mümkün olmuyor maalesef. Ne mutlu geçen bir yıl var ne de gelecek yılın mutluluk getireceği garantisi. Zira mutluluğu yılların değil bizatihi insanın kendisinin getirebileceğini bile bilmiyoruz, gerçekten bilmiyoruz. Çünkü gerek küçük mikyasta insan için, gerekse büyük mikyasta insanlık tarihi için heba olmuş, insanı acılarla deneyimlemiş ve yoğurmuş, nihayetinde boşa geçip gitmiş bir yıl geçirdik, malum sebeplerle böyle bir yıl geçirmesekte fark etmezdi, zaten yine aynı geçecekti, çünkü deneyimlenmiş nice yıllar geçirdik ve arkamızda bıraktık. Zira her şey belki zevahirde değişir bu âlemde ama bir tek değişmez kalan yine insan olur. Yıllar değişmez, değişen rakamlardır sadece, öyle değil mi? Takvimin üzerindeki rakamlardan başka değişen nedir? Onda bile rakamlar aynıdır, sadece yılı ifade eden rakamlardan tek bir rakamdır değişen. 4 ün yerine 5 i koyarsınız sadece, başka nedir? Zaman derseniz zaten bir muamma, aslında hep aynı şey, değişen sadece insanlar ve olaylar, o da sığ bir değişim. Biz, ömrümüzden bir yıl daha gittiği için ve eski yıllara nazaran bazı değişimler geçirdiğimiz için yıllarında değiştiğini sanıyoruz. Zaten yıllar insanları sadece yaşlandırır değiştirmez ama eğer ki değişecek ve değiştirecek bir şey varsa şayet o da insanların değiştiriciliği ve yılların değişebilirliği ama ne hazindir ki, insanların kendilerini değiştirmeye takatleri yok, ki, yılları nasıl değiştirsinler? Öyle ya, hep aynı kalan ve zerre değişim emaresi göstermeyen insanlar, nasıl olacakta yılları değiştirebilecekler? Biz, yılların bizi değiştireceğini ve bize yeniliklerle, güzelliklerle, yeni umutlarla geleceğini sanıyoruz. Oysa hiçbir gelecek hiçbir geçmişten daha iyi olmayacak. Bu tabiatın görünmeyen, görünmeidği için farkında ve idrakinde olunmayan yasasıdır. Ayrıca ne gelecekse, getirilecekse onun bizim elimizle geleceğini, ancak bizim getirebileceğimizi bilmiyoruz, gerçekten bilmiyoruz. Münhasıran konuşuyoruz, iyi dilekler diliyoruz, kuru laflar yolluyoruz uzaktan uzağa ve bununla teskin oluyoruz. Kendi kendimizi avutuyoruz, gerçekten cehaletin karanlığında tutsağız. Küçük, basit ve tatlı oyunlar işte, başka bir şey değil. Aynı kalacağımızı, hiçbir şey yapmayacağımızı, yapamayacağımızı, hatta daha da kötüye gideceğimizi çokta iyi biliyoruz ama kuru gürültüleri ve boş avuntuları da seviyoruz. Hatta henüz çıkıp çıkamayacağımızı, görüp göremeyeceğimizi bile bilmiyoruz ama mutlaka çıkacakmış ve muhakkak görecekmiş gibi davranıyoruz. Bunun adı cehaletten başka ne olabilir? Klişeleşmiş, yeknesak bir hayat yaşıyoruz ve hep aynı türküyü terennüm edip duruyoruz mütemadiyen. Mutluluğu yıllar mı getirir? Huzuru yıllar mı bahşeder? Yıllar mı insan eder insanı? Barışın anası yıllar mı? Kardeşliği yıllar mı çiçeklendirir? Ya ahlakı ve adaleti yıllar mı sunar bize? Sevgi yılların içinden çıkıp gelip bizi sarıp sarmalar mı? Merhameti yıllar mı zerkeder bünyemize? Yıllar mı kardeş yapar bizi? Yıllar mı bitirir savaşları, getirir barışı? Yılların içinde mi gizlidir hürriyet? İçimizdeki kini, nefreti yıllar mı öldürür? Vicdanımızı uyandıran yıllar mıdır? Onurlu yaşam kavgasını biz mi veririz yoksa yıllar mı? Yılları deviriyoruz ama yılları devrime dönüştüremiyoruz. Tüm olgular yıllarla mı yoksa insanlarla mı alakalıdır? Bu olguları en ideal şekilde olaylaştıracak ve bu olgularla hayatı kolaylaştıracak olan yıllar mıdır yoksa insanlar mı? İnanmaktan çok anlamak isteyen kaç kişi var? Biteviye partileri vs. sorgulamak yerine kapitalizmi sorgulayan kaç kişi var? Dinin ibadet alanı üzerine düşündüğü kadar sosyal yönünü düşünen kaç kişi var? Olayları ve kişileri bırakıp, olguları ve sistemleri yıllar mı yoksa insanlar mı sorgulayacak ve değişimi yıllar mı yoksa insanlar mı realize edecek? Değişmeyeceksen ve insanlık ödevini bihakkın ifa etmeyeceksen hiçbir şeyin anlamı yok. Yılların adı değişiyor evet ya insanlığın tadı nasıl değişecek? Çöp kovasında ki çöpten farksız olan ve insanlığı kokutan insan nasıl değişecek? Oysa yıllar aynı, aylar aynı, günler aynı, saatler aynı, dakikalar aynı, saniyeler ve saliseler aynı ve hep aynı insan. Dünya aynı dünya, toprak aynı toprak, gök aynı gök, hava aynı hava, deniz aynı deniz, değişen bir şey yok hayatta, caddeler, sokaklar, köyler, şehirler, manzaralar, dağlar, denizler, kuşlar, çiçekler hep aynı. Gökyüzü yine mavi ve karanlık yeryüzü. Yine aldatıcılar aldatacaklar insanları. Yine aldanacaklar insanlar. Yalanlar savrulacak, yürekler kavrulacak, umutlar berhava olacak yine. Politik şeytanlar bol bol nutuk irad edecekler, her türlü ortak değeri ve olguyu mebzul miktarda kullanıp oy avcılığı yapacaklar yine ve yine insanları nasıl kandırıp sömürebilirizin üzerine kurgular üretecekler, ne kadar insanı peşlerine takabileceklerinin hesabını kitabını yapacaklar ve onlara uygun klişeleşmiş laflar üretecekler; malumatfuruş âlimler bolca laf üretip cerbeze yapacaklar, derde derman olmayan şeylerle ömür tüketecekler, gerçek dini sahte dinleriyle örtecekler, kompradorlara ve politik şeytanlara payandalık edecekler ve yine dini dünyaya satacaklar; akademisyenler mebzul miktarda absürt, anlamsız, boş ve karanlık kelimeler savuracaklar insanlığın üzerine; bilim adamları yine bilimi menfaatlere kurban verecekler; gazeteciler köşelerini süslü yalanlarla dolduracaklar ve haysiyet, namus cellatlığı yapacaklar, yapacaklarıyla zımni tehditler savurup parsayı toplayacaklar ama sözün namusuna sadık kalanlar anlaşılmayacaklar; aydınlar kallavi laflar üretecekler ve söyledikleri lafları insanlar anlamayacaklar, bitevi teorilerle iştigal edip duracaklar; kompradorlar, son sürat, kanı, teri, yaşı ve emeği sömürmeye devam edecekler; silahlar kan kusmaya, halklar birbirlerini öldürmeye teşne olacaklar yine; yine insanlık toprağı, hırsızların, hainlerin, kan emicilerin, canilerin ve sapıkların yol geçen hanı olacak. İnsan denilen yaratıkta film izler gibi izleyecek olan biten her şeyi hatta aldanmaktan, inanmaktan, güvenmekten haz alacak, anlamaktan daha çok inanmayı tercih edecek, eline geçirdiği üç kuruşla yaşamaktan, dünya nimetlerinden faydalandığı kadar faydalanmaktan mutlu olacak. Yine kula kulluk, yine pezevenk baronlara kölelik, yine kapılarda köpeklik devam edecek. Yine aklını kullanıp merak etmeyecek, şüphe duymayacak, düşünmeyecek, sormayacak, sorgulamayacak kendini insan diye bilen ve tanıtan sefil ve zavallı yaratık. Yine hayatlar sorgulanmadan yaşanmaya devam edilecek. Bilakis, her şeyin aynı şekilde devam etmesi adına zavallı bir piyon olacak insan denilen. Ve yine bir gün gelecek yıl değişecek, mutlu yıllar dilekleri havada uçuşacak, uzaktan uzağa yollanacak. Böylece sefalet içinde, izzetsiz, onursuz, sefil bir şekilde tüketilip gidecek ömür denilen en büyük ve en kutsal armağan. Doğruluk, dürüstlük, onur, izzet, şeref, namus, ahlak, adalet, haysiyet, hassasiyet, hissiyat, mesuliyet, kişilik, karakter yine yalan olup gidecek, sadece kuru edebiyatları kalacak geride. Biten yılın son gecesinde nasıl uyuyacaksak, başlayan yılın ilk sabahına öyle uyanacağız ve uyandığımız gibi yaşamaya devam edeceğiz. Yani yıl bize zerre etkide bulunmayacak. Çünkü rakamaların sihirli değneği yoktur, rakamlar mucizeler yaratamazlar. Sadece biz cahiliz ve sahtekarız, belki daha çok aptalız. Dostlukta, arkadaşlıkta, kardeşlikte, sevmekte, yaşamakta, ölmekte insanca olmayacak, olacak olsaydı muhakkak hissederdik. Sevgimiz, merhametimiz, adaletimiz yine günden güne ölmeye devam edecek. Ve hayatı yaşadım sanacak insan denilen…

 

Yüreğiniz ve cesaretiniz varsa buyurun değişin, kendi elinizde her şey, hiçbir şeyden medet ummayın sahtekarca. Sorgulayın hayatınızı, muhasebesini yapın yaşadıklarınızın ve yeni bir insan olun, yeni hayatınıza merhaba deyin. Yılların böyle bir şeye gücü yok. Rakamlardan medet ummayın, namuslu ve dürüst iseniz, eskiyi geride bırakın, dönüp bakmayın bir daha ve ileriye bakın, iradenizi ortaya koyup değiştirin kendinizi. Var mısınız? Hiçbir zaman olmayacaksınız, çünkü kahir kahir ekseriyetle samimiyetsiz, sahtekar ve yalancıyız. Ne zaman dürüst olduk ki? Daha doğrusu ne zaman insan olduğumuzu hatırladık ve yaptıklarımız, yaşadıklarımız yüzünden insanlığımızdan utandık ki? Geçin kardeşim boş lakırdıyı…

Tarih: 23.12.2024 Okunma: 16

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?