Yapay Afet

İsmail Hakkı CENGİZ - 03.02.2008

           Ülkemizde yüzlerce, hatta binlerce can kaybının meydana gelmesi için deprem, sel, salgın hastalık gibi doğal afetlere hiç gerek yok. Japonya gibi gelişmiş ülkelerde şiddetli depremler bile neredeyse can kaybı olmadan atlatılıyor. Binalar yıkılmıyor. Türkiye’de ise binaların yıkılması için depremin olması şart değil. Bizde evler kendi kendine yıkılıyor. Son beş yıl içinde, İstanbul’da kendi kendine yıkılan ev sayısını unuttum. Ama kolay kolay unutulamayacak bir büyük apartman yıkımını da Konya’da yaşamıştık. İki veya üç sene öncesinin bir Kurban bayramında, 44 daireli koca Zümrüt Apartmanı kendiliğinden çökmüştü. Pek çok can kaybı olmuştu.

Gelişmiş ülkelerde tren ulaşımı her geçen gün hem hızlı, hem daha güvenli hale gelirken, biz de süratlendirelim, dedik. Sonuç; daha ilk seferlerden birinde korkunç bir raydan çıkma hadisesi ve 30’dan fazla ölüm, yüzden fazla yaralı…
       Biz hızlı değil, yavaş trene de razıyız. Eski usuldeki, 50-60 Km. hızla giden trenler bize yeter, diyoruz. Ama kaza(!) peşimizi bırakmıyor. Benim de, özellikle lise talebeliğim dönemlerinde, emniyetli diye tercih ettiğim Pamukkale Ekspresi, raydan çıkıyor ve devriliyor. Dokuz genç insanı kaybediyoruz, yine yüzden fazla yaralı.

Karayollarında her gün oluk oluk kan akıyor. Yıllardan beri hepimiz bakıyoruz. İktidarlar değişiyor, ihtilaller yapılıyor ama kimse trafik terörünü görmüyor. Kimse trafik terörünü, ülkenin çözülmesi gereken bir problemi olarak kabul etmiyor. Almanya’da ayda bir ölümlü trafik kazası olurken, Türkiye’de ayda ortalama 400 ölümlü trafik kazası(!) olmaktadır. Bu rakamlar, kayda girenler. Korkarım, bu kadar da kayda girmeyen olay vardır.

İş kazaları, silah kazaları(!), soba zehirlenmeleri, yiyecek zehirlenmeleri, aklıma gelmeyen kazalar…

Değerli okuyucular, bu ülkede 1993 yılında çöp patladı. Ümraniye’de çöp patladı ve çoğu çocuk 40 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bırakın gelişmiş ülkeleri; dünyanın en geri ülkelerinde bile böyle bir vaka duydunuz mu? Duymadık. Ama Türkiye’de başımıza geliyor.

 Yukarıda saydığımız hadiselerde ortaya çıkan binlerce can kaybından sorumlu olan, hesap sorulan kimseyi duydunuz mu? Bu devasa kazalar dolayısıyla siyasî veya resmî sorumluluk hissedip istifa edeni duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü yoktur. Bizim devletliler “yolları ben yaptım, araba üreten fabrikaları ben açtım, rayları ben döşedim, hızlı treni ben getirdim, binaları biz yaptık, onu da yaptık, bunu da ettik” der, ama yapılanlar çökünce, onların hiçbir kabahati yoktur.

Peki, siyasîler, devletliler hadiselerden ders alır mı? Tedbir alır mı?

Almaz.

Çünkü, toplumun hafızası zayıftır. En dehşetli olaylar üç gün konuşulur, tartışılır sonra unutulur. Herkes kendi günübirlik sıkıntılarına döner, dönmek zorundadır. Siyasîleri tedbir almaya zorlayacak bir sivil toplum hareketi yoktur. Olmaz, gelişemez; toplumun bireyleri de zaten böyle bir ihtiyaç duymazlar. “Böyle gelmiş, böyle gider” zihniyeti, olayların ve insanların üstünü örter.

Böyle gelmiş, böyle gider zihniyetinin içinde;
         Bize bir şey olmaz abi,
         Bizi bir kerelik idare et abi, bir kerecik görmeyiver,
        Tamam, ama bir daha olmasın haaaa,
        Abi, görevliyi memnun edersin, o da seni görmez, işin kolaylaşır,
        Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, kalıpları vardır.

Zeytinburnu’ndaki patlama; toplumu esir almış bu anlayışın sonucudur. O patlamayı ayrıca ele almak düşüncesindeyim.

 
 

Türkiye’de Habercilik

Türkiye’de haberciliğin çok kolay olduğu söylenir. Çünkü, her gün haber değeri olan o kadar çok hadise meydana gelir ki, hiç konu ve yazı sıkıntısı çekmezsin. Batılı gazetecilere acıyorum. Kırk yılda bir olay meydana gelecek de, haber diye geçecekler. Onlar da ne yapsınlar, ülkelerinde haber çıkmayınca Türkiye’yi, Türkleri ve ülkelerindeki diğer yabancıları yazıyorlar. Bizde yazacak o kadar çok konu var ki; bazı yazarlar her gün yazdıkları halde gündemin gerisinde kalıyorlar. İçlerinde değişik isimlerle günde iki belki üç yazı çıkaranlar var.

 

Üstatlardan

Vatanımda sular akar başıboş,
         Herkes birbirini kakar başıboş.
  Bozkırlardan topal bir tren geçer,
  Çocuk, merkep, öküz bakar başıboş.
        Yanmaz da yürekler güneşe atsan,
        Bir kibrit, bir orman yakar başıboş.
  Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
  Buz denizlerinde çakar başıboş.
       Yirmi dokuz harflik sözde aydınlar,
        İsim yazar, yafta takar başıboş.
  Allah’ım sen acı bu saf millete,
  Akşam yatar, sabah kalkar başıboş.

Necip Fazıl Kısakürek

 

Has bahçeden

Kendi üzerinde düşünmekten vazgeçen bir toplum… Böyle bir toplumda kültür bir tortu, bir teferruat.

Cemil Meriç

 

Selâmlarımla…

 

 

Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.

Tarih: 03.02.2008 Okunma: 682

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

güllü

26.12.2007 - 19:34

Sağ tarafta amerikan green kart reklamıyla 'yorumlar ve köşe yazısı' ne güzel çelişiyor.

mensel

27.12.2007 - 14:55

o zaman bütün medya kurum ve kuruluşların kapısına kilit vurmak gerekir sayın güllü.

güllü

26.12.2007 - 19:34

Sağ tarafta amerikan green kart reklamıyla 'yorumlar ve köşe yazısı' ne güzel çelişiyor.

mensel

27.12.2007 - 14:55

o zaman bütün medya kurum ve kuruluşların kapısına kilit vurmak gerekir sayın güllü.