Gelişmiş
ülkelerde tren ulaşımı her geçen gün hem hızlı, hem daha güvenli hale gelirken,
biz de süratlendirelim, dedik. Sonuç; daha ilk seferlerden birinde korkunç bir
raydan çıkma hadisesi ve 30’dan fazla ölüm, yüzden fazla yaralı…
Biz hızlı
değil, yavaş trene de razıyız. Eski usuldeki, 50-
Karayollarında her gün oluk oluk kan akıyor. Yıllardan beri hepimiz bakıyoruz. İktidarlar değişiyor, ihtilaller yapılıyor ama kimse trafik terörünü görmüyor. Kimse trafik terörünü, ülkenin çözülmesi gereken bir problemi olarak kabul etmiyor. Almanya’da ayda bir ölümlü trafik kazası olurken, Türkiye’de ayda ortalama 400 ölümlü trafik kazası(!) olmaktadır. Bu rakamlar, kayda girenler. Korkarım, bu kadar da kayda girmeyen olay vardır.
İş kazaları, silah kazaları(!), soba zehirlenmeleri, yiyecek zehirlenmeleri, aklıma gelmeyen kazalar…
Değerli okuyucular, bu ülkede 1993 yılında çöp patladı. Ümraniye’de çöp patladı ve çoğu çocuk 40 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bırakın gelişmiş ülkeleri; dünyanın en geri ülkelerinde bile böyle bir vaka duydunuz mu? Duymadık. Ama Türkiye’de başımıza geliyor.
Yukarıda saydığımız hadiselerde ortaya çıkan binlerce can kaybından sorumlu olan, hesap sorulan kimseyi duydunuz mu? Bu devasa kazalar dolayısıyla siyasî veya resmî sorumluluk hissedip istifa edeni duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü yoktur. Bizim devletliler “yolları ben yaptım, araba üreten fabrikaları ben açtım, rayları ben döşedim, hızlı treni ben getirdim, binaları biz yaptık, onu da yaptık, bunu da ettik” der, ama yapılanlar çökünce, onların hiçbir kabahati yoktur.
Peki, siyasîler, devletliler hadiselerden ders alır mı? Tedbir alır mı?
Almaz.
Çünkü, toplumun hafızası zayıftır. En dehşetli olaylar üç gün konuşulur, tartışılır sonra unutulur. Herkes kendi günübirlik sıkıntılarına döner, dönmek zorundadır. Siyasîleri tedbir almaya zorlayacak bir sivil toplum hareketi yoktur. Olmaz, gelişemez; toplumun bireyleri de zaten böyle bir ihtiyaç duymazlar. “Böyle gelmiş, böyle gider” zihniyeti, olayların ve insanların üstünü örter.
Böyle gelmiş,
böyle gider zihniyetinin içinde;
Bize bir şey
olmaz abi,
Bizi bir
kerelik idare et abi, bir kerecik görmeyiver,
Tamam, ama bir
daha olmasın haaaa,
Abi, görevliyi
memnun edersin, o da seni görmez, işin kolaylaşır,
Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın, kalıpları vardır.
Zeytinburnu’ndaki patlama; toplumu esir almış bu anlayışın sonucudur. O patlamayı ayrıca ele almak düşüncesindeyim.
Türkiye’de
Habercilik
Türkiye’de haberciliğin çok kolay olduğu söylenir. Çünkü, her gün haber değeri olan o kadar çok hadise meydana gelir ki, hiç konu ve yazı sıkıntısı çekmezsin. Batılı gazetecilere acıyorum. Kırk yılda bir olay meydana gelecek de, haber diye geçecekler. Onlar da ne yapsınlar, ülkelerinde haber çıkmayınca Türkiye’yi, Türkleri ve ülkelerindeki diğer yabancıları yazıyorlar. Bizde yazacak o kadar çok konu var ki; bazı yazarlar her gün yazdıkları halde gündemin gerisinde kalıyorlar. İçlerinde değişik isimlerle günde iki belki üç yazı çıkaranlar var.
Üstatlardan
Vatanımda sular
akar başıboş,
Herkes
birbirini kakar başıboş.
Bozkırlardan topal bir tren geçer,
Çocuk, merkep, öküz bakar başıboş.
Yanmaz da yürekler
güneşe atsan,
Bir kibrit, bir
orman yakar başıboş.
Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş.
Yirmi dokuz
harflik sözde aydınlar,
İsim yazar,
yafta takar başıboş.
Allah’ım sen acı bu saf millete,
Akşam yatar, sabah kalkar başıboş.
Necip Fazıl Kısakürek
Has bahçeden
Kendi üzerinde düşünmekten vazgeçen bir toplum… Böyle bir toplumda kültür bir tortu, bir teferruat.
Cemil Meriç
Selâmlarımla…
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.