Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Komplo teorilerinin pirî Prof. Mahir Kaynak, Ümraniye
operasyonunun 10’ncu dalgasından sonra; “Bu
son dalgadır, artık 11’nci dalga olmaz” demişti.
Bildiğiniz gibi, daha Kaynak’ın sözleri, gazetelerin
iç sayfalarına ulaşmadan 11’nci dalga kıyılara çarpmıştı.
Mahir Kaynak’ın, ilk isabetsiz analizi değildi bu.
Daha önce söylediği pek çok tahmin de tutmamıştı. Bu isabetsizlikler kendisine
hatırlatıldığında, “Efendim, biz
kehanette bulunmuyoruz, analiz yapıyoruz. Söylediklerimizin yüzde 60-70’inin
tutması bile yüksek bir orandır!” diye cevap verdi.
Düşündük ki, biz de analizler yapıyoruz ve şimdiye
kadar yazdıklarımızın yüzde 70’inden fazlasının isabetli olduğunu gördük. Ve
dedik ki, bizim Mahir Kaynak’tan neyimiz eksik. Biz de teori üretebiliriz.
Kolları sıvadık başladık yazmaya… Pirimizden,
üstadımızdan aldık cesaret; Yaradan zihnimize versin kudret… Çıktık yola,
çekerek Besmele; İnşallah isabetle ereriz menzile!
* * *
BİR KOMLO TEORİSİ DENEMESİ
Yarım yamalak da olsa, işleyen bir demokrasimiz var
ve halk da oyuyla taleplerini söyleyebiliyor.
Nitekim halkımız, 2002 ve 2007’de şimdiki iktidara
onay ve yetki verdi.
Bu seçimlerde, halkın tercihinin tesadüfî ve
bilinçsiz olduğunu düşünmüyorum.
Özellikle, 2007 seçimlerinde halk, tam 5 senelik
iktidar döneminde gayet iyi tanıdığı bir partiye; 2002’ye göre, hemen hemen bir
buçuk misli artan bir oranda yetki verdi.
Peki, halkın büyük bir artışla yetki verdiği partinin
en belirgin özelliği neydi?
Ilımlı
İslâm’a doğru geniş bir yelken açmış olmasıydı.
* * *
Ilımlı İslâm Nedir?
Tanım çok basittir. Ilımlı İslâm; Hıristiyan ve Yahudi dünyasının, yani AB,
ABD ve İsrail’in karşısında olmayan bir İslâm’dır. Bunların aleyhine hiçbir
söylemi ve hele eylemi olmayan bir İslâm’dır. Dünyadaki en “ideal” örneği; Mısır yönetimidir. Hüsnü Mübarek, tam 28 yıldır, Mısır’ın başındadır ve kendisini İsrail, ABve ABD pek sevmektedir. Onların
en sadık müttefikidir. İsrail’in
Gazze saldırısı esnasında, Mübarek’in Filistin yaralılarının bile tahliyesine izin
vermediğini, İsrail ablukasının ancak Mısır’ın da, Gazze’nin güney sınırını
kapatmasıyla mümkün olduğunu ve Mısır’ın da sınırı sımsıkı kapattığını
biliyorsunuz.
Tabii siz, Türk Hükümetinin Mısır Hükümeti
olmadığını, Gazze saldırıları esnasında dünyadaki en sert konuşmaları
Başbakanımızın yaptığını ileri sürebilirsiniz.
Ben de derim ki, hakikaten
çok sert konuştu da, diplomatik ve “reel politik” olarak ne yaptı? Hele
hele, saldırılardan 2 gün önce İsrail Başbakanı ile bizim Başbakan ne görüştü?
Bu 5,5 saatlik görüşme niçin bir türlü
izah edilemiyor?
* * *
Bizim hükümet Mısır hükümeti değilse de, bu hiçbir
zaman olmayacağı anlamına gelmez!
Gelişmeleri doğru okumak lâzım!
İşte, bu ılımlı İslâm’a doğru yelken açan parti,
2007’de daha güçlü bir rüzgârı arkasına alınca, tabiatıyla o rüzgârı en etkin
biçimde kullanmaya başladı.
“Cumhuriyetin
Başsavcısı” gidişi durdurmak için
Mart 2008’de “kapatma davası” açtı.
Dava iktidar partisinin lehine sonuçlanınca, AKP ve Erdoğan daha bir
cesaretlendi.
Şimdi Mart 2009’a
yaklaşıyoruz. Şurada, 2 ay sonra sandık başına gideceğiz. Seçim her ne kadar,
yerel yöneticileri “atamak” için
yapılıyorsa da; gerek liderlerin oylanması, gerekse ülke çapında yapılması gibi
bir özellik de taşıdığına göre, aynı zamanda bir genel seçimdir.
Bu seçim, Ilımlı İslâm’a ulaşılacak yoldaki son
dönemeç olabilir. Teorimize göre; 47
puanın son derece hayatî bir önemi var. Ayrıntının, yani 1–2 puanın üzerinde
durmayın. Şöyle diyelim; yüzde 45’in üzerindeki bir oy, halkın Erdoğan’a büyük
desteğinin sürdüğünü, ekonomik ve sosyal krizlere aldırmadığını, belki de
olmadığını gösterir. Tabii ki böyle bir oy oranı, Erdoğan’ın politikalarına da
büyük bir destek verildiği anlamına gelir.
Elbette böyle
bir desteği en iyi Erdoğan algılar ve kendisine daha bir cüret gelir. Medyayı
daha geniş bir şekilde kontrol imkânına kavuşurken, muhalefetin sesini daha
fazla kesebilir. Batı’yla daha sıkı bir işbirliğine gidebilir.
Neticede, eğer Erdoğan
yüzde 45’in üzerinde bir oy alırsa; Türkiye’nin Mübarek’i memlekete ve millete
mübarek olsun.
* * *
Halk Ilımlı İslâm’ın Neresinde?
Yukarıda yazılanlar, Ilımlı İslâm’ın siyasî ve dış
boyutuydu. Bir de meselenin vatandaş boyutu var.
Ilımlı
İslâm’dan halkın bir menfaati var mı, acaba?
Olmaz mı, hem de nasıl!
İslâm’da öyle hükümler var ki, aşırı sert! Bunlara
uygun yaşamak vatandaşa zulüm geliyor!
Meselâ; alalım rüşvet kavramını…
Ne diyor bu konuda dinimiz?
“Rüşvet
alan da veren de cehennemdedir.”
Şimdi bu iş mi yani? Bu devirde bu kadar sert bir hüküm olur mu? Bu
yumuşatılmalı. Bir kere, “rüşvet”
kelimesini lügatlerden çıkarmalı! Ya ne gelmeli? “Bahşiş!” Hüküm de şöyle olmalı:
“Geçinmek
ve bir şeylere sahip olmak için bahşiş almak, işini hızlı ve şahsî menfaatine
uygun yaptırmak için bahşiş vermek mubahtır!”
Ceza kanunlarından da “rüşvet”le ilgili maddeleri
kaldırdınız mı, ne olur?
Rüşvetin
kökü kazınmış olur!
* * *
Sonra, alın “kul
hakkını!”
Bu konuda İslâm’ın ölçüsü nasıl?
“Kul
hakkıyla gelmeyin!”
E, yani, bu devirde olacak iş mi? Kul hakkına
bulaşmamak, ne mümkün! Kul hakkının tarifi değişmeli. Sert olmamalı, ılımlı
olmalı, çağa uydurmalı. Meselâ:
Adam
kayırma, hamili kart sahibinin öne geçmesi, torpille askerlik etmek ve ehil
olmadan işe girmek gibi şeyler kul hakkını çiğnemek sayılmamalı. Değil mi, efendim?
* * *
Hele, “Devletten
iğne ucu kadar bir nesne alan kıyamet günü eli bağlı hesaba çekilir!” hükmü,
ne kadar da çağdışı bir hüküm?
Bu da yumuşamalı, şöyle olmalı:
“Devlet
malı deniz, yemeyen ya domuz, ya keriz!”
* * *
Bir de, son derece çağdışı bir hüküm daha var.
Neymiş, “Faiz
haram”mış!
Hem de yirmi birinci yüzyılda!
Geçin efendim, bunları geçin. “Faiz” kelimesini de kaldırın, yerine “kâr payı”nı koyun!
Koydunuz mu?
İşte bitti. Böylece faizin de kökünü kazımış oldunuz!
Sen sağ, ben selâmet!
Tabii daha pek çok sert hüküm bulunabilir ki,
yumuşatılmalı!
Halkımızın büyük çoğunluğunun Ilımlı İslâm’a ılık
bile değil, gayet sıcak baktığı ortada!
Yani, halk çoğunluğu Ilımlı İslâm’a dünden hazır…
Kullandıkları
oylar hiç de bilinçsiz değil!
* * *
Üstatlardan
Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki
kelimede düğümleniyordu: Aldanmak ve
aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı. Biz sadece birer oyuncuyduk.
Cemil Meriç
Önceki
yazılar