Ülkede işler iyi mi, kötü mü?
İyiye mi gidiyoruz, yoksa kötüye mi?
Düşüyor muyuz, yoksa havalanıyor
muyuz?
İktidara yakın olanlar, yukarıdaki soruların hepsine müspet cevaplar veriyor. Onlara inanacak olursak, ülke, tarihinin en parlak devrini yaşıyor.
İktidara karşı yeminli muhalefetin ağzına bakacak olursak, bittik, yandık, battık.
Hangisine inanalım?
* * *
Tabii bir de bizim yaşadığımız gerçekler var. Rakamlar var.
Bizim yaşadığımız Türkiye batık bir Türkiye değilse de, öyle altın devrini yaşayan bir Türkiye de değil.
Özellikle esnafın durumu vahim gözüküyor.
Çok fazla üretim, çok fazla rekabet ve büyük alışveriş merkezlerinin indirimleri, taksitli satışları esnafı bunaltmış vaziyette. Satış çok az, kâr oranı çok az, nakit veren çok az.
Sonuç; kepenklerini kapatan pek çok esnaf.
* * *
Gelelim rakamlara…
Çalışabileceği halde çalışmayan veya çalışamayan kişi sayısı 25 milyona ulaşmış. Bu rakamın 5 milyonu iş arıyor ama bulamıyor. Kayıtlı işsiz sayısı ise 2 milyon 450 bin.
Tabii bu kadar işsizi bu hükümet yaratmadı.
İşsizlik problemimiz eskiye dayanıyor. Siyah-beyaz filmlere bakarsanız, nüfusumuz bugünkünün üçte biriyken bile ülke işsizlik cenderesindeymiş.
İşsizliği bu hükümet yaratmadı ama sanki bu hükümet zamanında her şey düzeltilmiş gibi göstermek de doğru değil.
Kendim de kıdemli bir işsiz olduğum için, bu konuyla 8 yıldır yakından ilgiliyim. Yedi sene önce bir inceleme yapmıştım. Buna göre kayıtlı işsiz sayısı, 2001 yılında 1 milyon 950 bin kişiymiş. Demek ki, geçen süre içinde kayıtlı işsiz sayısı yarım milyon daha artmış.
Bu rakamlara bakarak iyimser mi olmalı, kötümser mi?
Karar sizin!
Ülkede iş var mı?
* * *
Burada, korkunç işsizlik bunalımına ve çözüm önerilerine hiç girmedim. Çünkü uzun bir konudur ve bir köşe yazısının hacmini çok aşar. İşsizlik probleminin çözümü için radikal bazı önerilerim var. İlgilenenler www.bireyselgelisim.8m.com adresindeki, Bir Büyük Millî Mesele başlıklı incelemeye bakabilirler.
Öfkeli bir diyalog
- 411 El Kaosa kalktı. Türkiye’yi İran gibi yapmaya çalışıyorsun (Seni buraya kadar destekliyorum. Arpam bitti. Artık beni yemlemiyorsun).
- Başkasının hayat tarzına niye karışıyorsun? Biz senin sayfalarına bastığın çıplak resimlere bir şey dedik mi? (Anayasada, Basın hürdür sansür edilemez, maddesi olmasa, ahhh. Elime bir fırsat geçerse, benden izinsiz hiçbir şey yazamayacaksınız).
- Başbakan çok öfkeli (İstikbalin parlak gözükmüyor. Beni yemlemezsen, seni daha da kızdırırım).
- Öfke, hitabet sanatlarındandır (Cumhuriyet Başsavcısı, partim hakkında kapatma davası açmaya hazırlanıyor. Ben öfkelenmeyeyim de kim öfkelensin).
Altın Kalemler’den
Kaynana'dan (Gülmece)
Marifet midir sanki kaynanadan etmek şikâyet,
Bizim geline sorun, yolunuz düşerse şayet…
Ana kız gibiyiz, aramızdan su sızmaz,
Kabahatini söylerim bana kızmaz…
Başka kaynana gibi karışmam her işine,
Birazcık mırıldanırım annesine gidişine…
Eteğin çok kısa kızım birazcık uzatsana,
Yeni ayakkabı giyeceğine eskileri boyatsana…
Sözlerime sakın kızma darılma…
Birazcık nefes ver oğluma ayol böyle sarılma!
Formunu bozacaksın, yemeklerine dikkat et,
Az yiyip sıhhatli kalmaktır bu gün marifet.
Sözlerimi dinler gülerek!
Yüzüme bakar, içten severek...
“Anneciğim” der, Allah seni başımızdan almasın
Birazcık da öbür geline git o da mahrum kalmasın...
Ahmet Mansuroğlu
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.