Kaldı ki,"faşizan
ulusalcılar" ile demokrasiyi iyi bilmeyen "muhafazakârlar"
arasında, günümüzün "tercih"i, ikincisinden yana
olur.
Diyor, Cengiz
Çandar , 16 Şubat 2008 tarihli yazısında.
Eğer canım milletimin, "faşizan
ulusalcılar" ile demokrasiyi iyi bilmeyen "muhafazakârlar"
arasında
tercih yapmaktan başka seçeneği kalmamışsa yanmışız demektir.
Bu etiketlemeye göre AKP,
demokrasiyi iyi bilmeyen muhafazakârlar, siyasî rakipleri de faşizan
ulusalcılar oluyor.
Cengiz Çandar en az kırk
yıllık gazeteci. Türk basınının ustalarından. Şimdi böylelerine “duayen”
diyorlar.
Yazdıkları, ülke çapında, dikkate alınacak ağırlıktadır.
Bir muhalif olarak kırk
yıl düşünsem, siyasî rakibim için “demokrasiyi
iyi bilmeyen muhafazakârlar" yaftasını bulamazdım. Belki
antidemokrat, demokrasi düşmanı gibi söylemler aklıma gelirdi ama “demokrasiyi
iyi bilmeyen” sözü gelmezdi.
Bunu söyleyen kim?
Altı yıldır AKP’ye destek
olan çok tecrübeli bir gazeteci. O gazeteci ki, aynı zamanda bir üniversitede
öğretim üyesidir. AKP’ye çok yakındır. AKP’ye yapabileceği eleştirinin en
azını, mutlaka kelimeleri özenle seçerek yapmaktadır. Dolayısıyla, asıl
söylemek istediğinin “demokrasiyi bilmeyen muhafazakârlar” olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Faciaya bakar mısınız?
Ülkeyi 6 yıldır kim
yönetiyormuş?
Demokrasiyi bilmeyen
muhafazakârlar.
Buradaki muhafakârlık da
ayrı bir konu. Bir dünya görüşüdür. Ayrıca ele alınabilir.
Ama demokrasiyi bilmeyen
bir iktidar… Hale bakın.
Zaten, yıllardır
demokrasinin kör-topal gittiğini, aksadığını, pek çok eksiğinin bulunduğunu,
geliştirmemiz gerektiğini yazıyor, konuşuyoruz. Bütün bunları 6 yıldır,
demokrasiyi bilmeyenlerden bekliyoruz.
Aklıma, rahmetli Yıldırım
Aktuna geldi. Son Demirel hükümetinin Sağlık Bakanı, aynı zamanda hükümet
sözcüsüydü. TV’lerdeki tartışmalara çıkar, sık sık “demokrasi ailede başlar.
Sizin ailede ne kadar demokrasi var?” diye sorardı.
Demokrasi ailede, okulda,
işyerinde, kulüpte, dernekte, partide olacak ki, ülkede de olabilsin. Kafalarımızda
olacak ki, rejimde yerleşebilsin.
Eğer iktidarda demokrasiyi
bilmeyenler varsa; tabii endişeli oluruz. Nitekim, başbakan ve bakanları her
gün, demokrasiyi bilmemenin örneklerini sergiliyorlar.
Meselâ başbakan; son TV
söyleşisinde “Laikliğin teminatı da benim” diyebiliyor. Farz edelim ki, kendisi
samimi bir laiktir. Ama insanlar ölümlüdür. Karşısında oturan kocaman
gazetecilerden birisinin aklına “İyi de sayın başbakan, laiklik gibi, rejimin
temel taşının güvencesi, sadece bir insan olabilir mi?” diye bir soru gelmiyor.
O bir insan, fikrini değiştirirse ne olacak, sorusu sorulmuyor.
Demek ki, bizde sadece AKP
değil, yazarların çoğu da demokrasiyi bilmiyor.
Bir örnek de yine Cengiz Çandar’ın bugünkü yazısında var. "Star yazarı Murat Birsel küçük bir araştırmayla Başbakan Erdoğan'ın dün okuduğu yazarların listesini çıkardı" diye yazıyor ve ardından "Listede Başbakan'la polemik halindeki isimlerden Mehmet Altan, Ertuğrul Özkök ve Cengiz Çandar yok" deniyor.
Yazıya göre başbakan, kendisiyle polemiğe giren, kendisini eleştiren yazıları okumuyor. Okumadığı söylenen yazarlar da beş buçuk yıl kendisine destek veren ve sonra yukarıdaki örnekte olduğu gibi küçücük, minicik eleştiri getiren yazarlar. Çünkü ona, kendisini övecek, yalakalık edecek yazılar lâzım.
Şu iki güncel örnek bile
AKP’nin başındaki kişinin gerçekten demokrasiyi bilmediğini kanıtlıyor.
Memleket kimlere emanet!!!
Üstatlardan
İnsan ömrü, doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir.
Sabahattin Ali
Egosunu Yenmiş
Devler Gözlerim
Tahvil oldu şimdi her şey paraya,
Şanlı millet döndü bahtı karaya,
Çare arayan yok azan yaraya.
Nerde, konuşan dil, gören gözlerim?
Egosunu yenmiş, devler gözlerim...
Borçlar biriktirdik, üç beş kuşağa,
Avuç açar olduk, dünkü uşağa,
Harami, eşkıya şehirde ağa.
Nerde, duyan kulak, yazan ellerim?
Vebali boynuna, düşer illerim...
Batı hayalinin, peşinde koş koş,
Ne ağızda diş var, ne omuzda baş,
Ne talibe iş var, ne sofrada aş.
Nerde, duyan kulak, yazan ellerim?
Vebali boynuna, düşer illerim...
Her lider katılır, kutsal koroya,
Bir alsalar sanki şu Avrupa'ya,
Başımız erecek, yıldıza, aya!
Nerde, konuşan dil, gören gözlerim?
Egosunu yenmiş, devler özlerim...
Tutarsız hesaplar hep kaba, saba,
Çatışmayla, ettik yılları heba,
Kanımız, canımız üstüne caba.
Nerde, duyan kulak, yazan ellerim?
Vebali boynuna, düşer illerim...
Gelendost/Özcan İşler
Önceki yazıları
görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.