AHLAKÎ ADALET
Herkesin çok sağlam karakterli, yüksek ahlâklı olmadığı bir gerçektir.
Yüksek karakterli insanlar hangi şarlar içinde kalırlarsa kalsınlar yurtlarına
ihanet etmezler. Fakat karakteri zayıf olandan sinirleri zayıf olana kadar
derece derece bir çok insanlar ihanet etmeseler bile topluma küserler, köşeye
çekililer, bir ruh hastası olarak yurt için ebediyen kaybedilmiş insanlar
haline gelirler. Onları bu hale gelmesine sebep olanlar suçludur. Memlekete
fenalık etmiş kimselerdir.
Bu yazı peşrevinden maksadım henüz kanamaktaki yara olan bir konuya
değinmek, 1500 Harbiyeli hakkında, hele bunların içinde hapis hayatı yaşayan
talihsizler hakkında birkaç söz söylemektir. Onlardan gazete sütunlarında biraz
bahsolunduktan sonra bermutat hepsi unutuldu ve boynu bükük 1500 genç kendi
kaderleriyle baş başa bırakıldı.
…
Onlar “emre itaat” prensibi ile arkadaşlık ve mertlik zihniyeti ile
yetiştirilmişler, arkadaşlarını yalnız bırakmayı en büyük utanç saymışlardır.
Alarm verildiği zaman bu 1500 genç, silah başı edecek yerde her biri bir
bucağa sıvışıp kaçsaydı acaba makbûl mü sayılacaklardı? Bugün subay olmaya
lâyık görülmeyen bu çocuklara o zaman bölükler ve taburlar emanet edilebilecek
miydi?
21 Şubat’ın da, 20 Mayıs’ın da olacağı biliniyordu. Burada bir suçlu varsa
bu 1500 çocuk değil, ayaklanmaların yapılacağını bildiği halde tedbir almayan,
Talat Aydemir’le yakınlığı olanları Harp Okulunda ve Ankara’da bırakan o
zamanki hükümettir. Mahkemenin berat ettirdiği gençleri Harp Okulundan çıkarmak
çok mu demokratiktir? Yıllardır sivil zihniyetin dışında, disiplin ruhu ile
yetişen bu gençleri alabildiğine hürriyet içinde yaşayan üniversitelerin
şurasında, burasındaki boşluklara, gediklere yerleştirerek görev yaptığına
inanmak bile bile aldanmadan başka bir şey değildir. Bunlar arsında maddî
imkânsızlıklar dolayısıyla yüksek öğrenimini bırakanlar bir haylidir ki bu da
yrı bir toplum yarasıdır.
Fakat hapiste olan Harbiyeliler, daha büyük bir yaradır. Bütün siyasî
davalarda olduğu gibi piyango onlara isabet ettiği için içeridedirler.
Aralarında orta öğrenimini büyük güçlüklerle yapan, tahsil parasını sağlamak
için tatillerde, hatta okul sürelerinde, akşam vakitlerinde çalışarak Harp
Okulu’na kadar yükselenler vardır. Şimdi bu Harbiyelilerle azgın bir denizde
saatlerce yüzerek karaya ulaşan fakat bastığı toprak parçasının çöktüğünü gören
bir insan arasında ne far var?
…
Diyelim ki bunlar, kaçınmak mümkün olmadığı için yapılıyor. Fakat bir de
önlenmesi elimizde olan şeyler vardır ki onları yapmamak millî bir suç olur.
İnsanları kendi devletinden soğutan her haksızlık millî bir suçtur. Bugünlerde
böyle bir davranış Balıkesir
Cezaevindeki 21 eski Harbiyeliye karşı yapılmıştır. Bu 21 kişi, normal
bir cezaevi olan bu binada, yaklaşan tahliyelerinden sonra girmeyi
tasarladıkları fakülteler için fikrî hazırlık yaparak, okuyarak ıstıraplarını
azaltmaya çalışıyorlardı. Birdenbire gelen bir emirle Bigadiç, Sındırgı,
İvrindi, Dursunbey ilçelerine beşer
kişi, Kepsut’a da bir kişi olmak üzere dağıtıldılar. Sebep bir disiplinsizlik
yapmaları değil, yeni infaz kanununa göre Balıkesir Cezaevinin yalnız
hırsızlara tahsis olunması…
İnsafın o yerde namı yok mu?
Hırsızlar yani ahlâksızlar müşahede altında bulundurulacak diye
ihtilâlciler yani yiğit kişiler, yahut buyruğa baş eğen askerler yani ahlâklı
gençler gayrı sıhhî, gayrı insanî yapılara dağıtılacak. Hele arkadaşlarından
ayrılarak Kepsut’a tek başına gönderilen o garip genç kim bilir hangi it uğursuzların
yanında çile dplduracak.
Soğuk ve rutubetin başladığı bu
günlerde bu 21 genci sığındıracak bir yer mi yok? 15 milyarlık bütçesi olan
devlet, tesadüflerin mağdur ettiği bu talihsizlerin sağlığını korumak, onların
kaybolmasına engel olmak için birkaç bin liralık bir masraf yaparak bunları
insan gibi yaşayacakları bir binaya götüremiyor mu? Bütçe imkânsızlığı mı?
mebus maaşlarına zam için 40 milyon liralık tahsilat ne kolay kabul
edilmişti!...
Bu satırlarımla Adalet Bakanına hitap ediyorum:
Sayın Bakan: Büyük vaatlerle iş başına gelmiş bir hükümetin üyesisiniz. Bir
haftada 3 maddelik bir kanun çıkararak bu çocukların tahliyesini sağlamaz
mısınız? Bu gençlerin millet ve vatana bağlılıklarından kimsenin şüphesi
olmazsa da uğradıkları haksızlıklar dolayısyla yarın aralarından birkaç
sapıtmış kimse çıkarsa bunun günahı onları bu hale getirenlerle son aylarını o
berbat yerlerde geçirmek emrini verenlerde ve bu arada sizde olacaktır…
* *
*
Bu çocukların gizli kalmış ıstırapları, yüzyıllardan beri çekilenlerin bir
özetinden başka bir şey değildir. Ufak bir himmetle bunları dindirmek mümkünken
bunu yapmayıp tıpkı dalaşan köpekler gibi insanların birbirini yemekle ömür
tüketmesi, bunu görev sayması insanlık için yüzkarası bir kepazelikten başka
bir şey değildir.
İnsanlığı utanç haline getirenler utansın…
Ötüken, 22
Kasım 1965
Atsız Hoca’nın, 44 sene evvel yazdığı, beni ziyadesiyle içlendiren ve
düşündüren makalesini yukarıda sundum. Bahsedilen
1500 Harbiyeli bugün, neredeler acaba? Neler yapıyorlar
İsmail Hakkı Cengiz