Canım Türkiye’min aziz insanları, sevgili milletimin şerefli mensupları; Oğuz boyunun sadakatli mirasçıları. Temel eksikliklerimizden birisi de, bir ortak payda da, kollektif hafıza da mutabakata varamayışımızdır. Hâlbuki bir toplum da mutlaka farklı renkler olacaktır. Nasıl ki; toprak rengârenk kır çiçeklerini bağrında yaşatıyor, bir toplumda da farklı özelliklere sahip kişiler bulunacaktır. Aslında farklılık zenginliktir bir nevi. Zira her şey de zıttıyla kaim değil mi? Öyleyse farklılıklar ve zıtlıklar mübrem olduğuna göre, bunların birleştiği bir iltisak noktası mutlaka olmalıdır.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin de ifadesinde olduğu gibi “necatımız ve hayatımız, ittihad-ı milletle kaimdir.” Yine Namık Kemal’in deyimiyle “barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.” Bundan dolayı farklılıklarımızı zenginlik addedip faydalanmasını bilmeliyiz. Çünkü ne bireyleri ne de toplumları tornadan çıkmış gibi tek tipleştirmek mümkün değildir. Fikir teatileri, meşveretler ve diyaloglarla hakikati bulmaya çalışacağız. Hakikat tektir ve göreceli değildir. Doğru nosyonu farklıdır, bir hakikate istinat ederek farklı doğrulara varabiliriz. Eğer ceht ile say edersek hakikat güneşine vasıl oluruz. Yoksa karanlığa mahkûmuz. Cehalet zincirlerini kırmalıyız. İğrenç tefrika bizi mahvediyor, içten içe ruhumuzu kemiriyor. “Ocu, bucu, şucu” gibi ifadelerle birbirimizden uzaklaşmak, birbirimize kin duymak ne iğrenç, rabıtalarımızı kuvvetlendirip tek can ve tek fikir olmak varken. Bağımsızlık, özgürlük, sosyal adalet, müsavat, misak-ı milli gibi noktalarda mutlaka birleşmeli, konsensusu sağlamalıyız. Fikirlerimizin içimizde kalmasına izin vermemeli, paylaşmalıyız.
Fransız Devrimi ideologlarından Wolter’in şu sözleri isabetlidir. ‘’Senin gibi düşünmüyorum ama düşüncelerini ifade etmen için gerekirse hayatımı veririm.’’ Evet, aynı düşünceleri paylaşmayabiliriz, bu doğaldır ve terside zaten eşyanın doğasına münafidir. Yoksa hakikat güneşini nasıl yakalayacağız?
Bu aziz milletin tüm mensupları, hiçbir ayrım yapmadan, gurura kapılmadan birbirlerini tek can ve tek fikir olmaya davet etmelidirler. Ki bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde nelerin olabileceğini müşahhas olarak müşahede ettik. Birde bunu bilinçli ve şuurlu olarak ve cesareti de kuşanarak gerçekleştirdiğimizi düşünün, o zaman bu toprağın çocuklarının nelere kadir olduğunu görürsünüz. Nitelikli bir berberlik sağlamalıdırlar. Bu işte, bahusus aydınlarımızı, siyasetçilerimizi, iş adamlarımızı piyoner olmaya davet ediyorum, bir birey olarak. Hiç kimsenin birbirini ‘’biz’’ ve ‘’ötekiler’’ şeklinde tasnif etmeye, atomize etmeye ve tefrikaya itmeye hakkı yoktur ve olamaz.
Sıradanlaşmanın, sloganlaşmanın, papağanlaşmanın, yozlaşmanın önlenmesi, alinasyonun ve eliminasyonun engellenmesi için toplumsal mutabakatın sağlanmasının, kolektif hafızanın biran önce mutlaka oluşturulmasının, hayatımızın ve varlığımızın idamesi için şart olduğunu mülahaza ediyorum. Umudunuzu kaybetmeyiniz. Direncinizi yitirmeyiniz.
Rengârenk, türlü türlü kır çiçekleri nasıl kardeşçe yaşıyorsa toprak ananın koynunda, sizde hep birlikte el ele yaşayınız kardeşçe. Birbirinizi seviniz. Unutmayın! Hayat sevgiden tevlit etmiştir, sevgi, varlığın mayasıdır, sevgisiz bir hayatın idamesi muhaldir. Yaşam başlar, korku nihayetlenince.
Erich Fromm diyor ki; ‘’sevgi, özgürlüğün çocuğudur.’’ Ben de diyorum ki; ‘’kin ve nefret, sevgisizliğin meyvesidir.’’ Yüreğinde sevgiden zerre barındırmayan insan, kin ve nefret deryasında boğulmaya mahkûmdur. Bu acı meyveyle beslenen, mayalanan bir toplum, derinden derine çatlar, ufalanır ve yok olur gider. Albert Camus diyor ki; ‘’dünyada bir tebessümden daha değerli bir şey yoktur.’’ Zira yüce insan, saadet güneşi Hz. Muhammed (sav) demiyor mu ‘’sadaka olarak bir tebessüm bile yeter’’ diye? Yine canım peygamberimin (asm) bir hadis-i şeriflerini nakledeyim burada ‘’birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz.’’ Çünkü sevmek her şeyin anahtarıdır, barışın bile yegâne koşuludur, zira sevmeden barış muhaldir. Lütfen, birbirinizi seviniz, lâakal tebessümünüz nakıs olmasın o berrak çehrenizden.
Sevgi, güzellik, umut, barış, kardeşlik, dostluk, huzur, saadet ve aşk dolu, aydınlık ve tam bağımsız bir Türkiye için birbirinizi sevin ne olur.
Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.
Sevgili ülkemiz Türkiye’miz birgün mutlaka özgür olacak inşaallah.
‘’Bütün ruy-i zeminin saadeti ve huzuru için bu BÜYÜK DEV in uyanmasından başka asla çare yok. Bu böyle biline. Artık ata ocağında ki ateşin parlatılması gerek. Zor değil. Küllere üfleyin ateş parlayacaktır. Artık bunca yoksulluk, yoksunluk, ezilmişlik, horlanmışlık yetsin gayrı.’’
‘’Ama BÜYÜK DEV uyandırılırken çok dikkat edilmeli ki uyandıralım derken DEV i öldürmeyelim ki öldürmeye çalışabilirler. Zira oyunlar çok titiz oynanıyor. Lütfen azami dikkat gösterelim. Müteyakkız olalım. DEV i bizatihi mirasçılarına yok ettirmek isteyebilirler ki çok elim bir durum olur. Madalyonun diğer yüzünü asla görmezden gelmeyelim lütfen. Bu konuda çok hassas çalışmalar yapmalıyız. Milletine ve ülkesine sadakatten asla şaşmayan evlatlar bulmalıyız ve onlarla istişare etmeliyiz’’
AYRINTILAR:
1.Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız arageçiş formuna rastlamak mümkün olmuyor. Nenden bütün doğa bir kaos halinde değil de tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde. Tam bir uyum hâkim doğaya. Sayısız arageçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz. Niçin her jeolojik yapı ve her yer tabakası böyle formlarla dolu değil. Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkaramamaktadır ve bu durum benim teorime karşı İleri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. TÜRLERİN KÖKENİ- CAHARLES DARWİN.
2. Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim. THE ORİGİN OF SPECİES- CHARLES DARWİN.
3. Oldukça iyi biliyorum ki spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır. CHARLES DARWİN AND THE PROBLEM OF CREATİON
4. Sık sık üzerime soğuk bir ürperti geliyor ve kendi kendime bütün hayatımı bir fanteziye adayıp adamadığımı soruyorum. LİFE AND LETTERS OF CHARLES DARWİN
5. Tamamen yanlış bir inancın içinde olduğumu düşünmeye başladım. LİFE AND LETTERS OF CHARLES DARWİN
6. Bazen tamamıyla çöküntüye uğrayacağımdan korkuyorum. LİFE AND LETTERS OF CHARLES DARWİN
‘’TÜRK IRKI BARBAR BİR IRKTIR VE ELİMİNE EDİLMESİ GEREKİR.’’ Charles Darwin.
Evet, kendisinin bile inanamadığı ve şüphe duyduğu bir şeyi, üstelik küfrettiği bir milletin çocuklarına sadık müritlerinin eliyle dayatılmaya çalışılması garip değil mi? Bir devlet düşünün ki çocuklarının saçma sapan masallarla uyumasını istesin. Bu mümkün mü? Bu işin bilimle falan alakası yoktur dostlar. Bu iş tamamen dünya menfaatlerine el koyabilmenin iğrenç bir yoludur. Bu yolla neslin inançsızlaşmasını sağlamak, ahlaksızlaşmasını sağlamak, istendik şekilde hareket etmesini sağlamak, gençliği insanlıktan çıkarıp insanlıktan çıkan ve uyuşan gençlik eliyle dünyaya hükmetmek maksadı vardır. Kim ne derse desin. Bir devlet varlık sebeplerini yok edemez. Bir devlet kendi eliyle kendine düşman üretemez. Bu toprakların ruhunu muazzep eder böyle bir şey.
Evet, bilimsellikse buyursun herkes erkekçe eteğindeki taşı döksün. Ama yıllarca bu yapılmadı. Metazori olarak aziz ve necip Türk Oğlu’na dayatıldı bu safsatalar. Ortaçağmış. Buyurun herkesin karinesini açalım ve karakter yapısını hem mücerret olarak hem de müşahhas olarak teşrih masasına yatıralım bakalım KİM ORTAÇAĞCI? Evet, var mı buna yanaşacak kadar erkek olan? Yok ve asla olmayacak. Zira yalanlar dayatma olmadan asla insanoğluna kabullendirilemez. Ve inandıklarının doğru olmadığını bilenler namuslu bir yoldan fikir savaşına yanaşacak kadar erkek değillerdir.
Ha şu da su götürmez bir gerçek, şahsını sevelim sevmeyelim bu adam bilime şüphesiz bir katkı sunmuştur ve söylediklerinde de doğruluk payı vardır ama dünyaya sadece bu yüzüyle baktığımız zaman yani sadece maddi boyutuyla baktığımız zaman. Misal, ifade ettiği gibi dünya sürekli bir mücadele alanıdır. Güçlü olanın güçsüz olanı ezdiği, sömürdüğü, yok ettiği bir meydandır. Bunu özellikle hayvanlar âleminde derinliğine müşahede edebiliriz. Ama dünyamız münhasıran bu dünya ile sınırlı ise. Bir de ötesi var bunun. İşte o zaman işin rengi değişiyor. Bu adama göre insan sürekli savaşmalı. Kardeşi bile olsa öldürmeli, yok etmeli ki bilakis kendisi yok edilecektir. VAROLUŞUN YOKEDİŞİNE BAĞLIDIR HÜLASA. Yani bu adamın algı dünyasında İNSAN İNSANIN KURDUDUR. Ama işin içine öteler girince olayın rengi değişiyor. İnsan kardeşi zalim bile olsa, onun iyiliğini düşünecek, onun yardımına koşacak, adeta onun cenneti olacak. Evet, zalimle savaşacak ama eline düşerse ona bile zulmetmeyecek. İnsan hakkın hâkim olması için sürekli bir mücadele verecek. Adalet, barış, kardeşlik, özgürlük için. İşte böyle olunca İNSAN İNSANIN CENNETİDİR. Bu ise İSLAM’DIR.