Sağ ve sol, gerçekte, toplumları parçalamak için ortaya atılmış kavramlardır. Yani şeytani bir oyunun ürünüdür. Sağ, yerli değerlere bağlı olanlar olarak algılanır, Sol da, yerliliğe muhalif olanlar olarak algılanır genelde. Ki bu algılama, mutlak yanlış olan bir algılama değildir. Hayata baktığımız zaman bunu müşahede ederiz. Ve hayat, yalancıların düşmanıdır. Sert ve soğuk bir düşmanıdır hem de. Zira sağ olarak bilinenler yerliliğe önem atfedenlerdir; Sol olarak bilinenler de yerliliğe karşı negatif tavır sergileyenlerdir. Ama bu iki kesimin üzerinde de, göründüğünün aksine siyonistler etkindir. Ayrıca, bizim, teorilerle işimiz olmaz, biz pratiğe bakarız. Cennetimsi teorin olsa, ama cehennemi yaşamın olsa, o teorinin kıymeti olur mu Allah (cc) aşkına? Ya da çok güzel teorin var diye, insanlar peşinden gelirler mi? Kendimizi kandırmayalım. Şimdi, ben, milyonlarca insanı acımadan katleden ve bunu istatistik olarak gören bir vahşi katilin (Stalin’in) teorisi muhteşem diye, bu katilin peşinden gider miyim? Güzelim teorileri mahveder hep, pis gerçekler gözüm! Bu yüzden teorilere odaklananlar, ebediyen yanılmaya ve sürünmeye mahkûmdurlar. Yüce Önderimiz (sav), sadece anlatmakla mı sorumluydu ve sadece anlatmakla mı iktifa etti? Ya da, sözü (teori-iman) ile eyleminin (pratik-amel) çatıştığı tek nokta gösterebilir misiniz? Ve imanı cennet, ameli cennet, emeli cennet ve sonu cennet olanların peşinden gidilmez mi? Peki, Önderimiz (sav) sağcı mıydı, solcu muydu?
Varlık âleminde iki taraf vardır oysa. Değişmeyen iki taraf vardır: Hak ve Batıl. Allah’ın tarafındakiler ve şeytanın tarafındakiler. İnsanlar seçimini buna göre yapmalıdırlar. Ama en zor seçimin de bu olduğunu bilmelidirler. Bu seçimde yanılan, hayat boyu yanılgıların kurbanı olacaktır. Doğruları, ya sağın saflarında ya da solun saflarında arayacaklardır ama asla bulamayacaklardır. Çünkü doğru, Allah’ın (cc), Önder-ler-in (sav-as) ve mutlak iman sahibi Müminlerin yanındadır. Kaderleri hep keder olacaktır, bu seçimde yanılanların. Esareti, bileklerinde ve boyunlarında görkemli bir zincir olarak algılayacaklardır. Allah’ımızın (cc); ‘’Küfür tek milletir’’ yüce ve yüksek sözü de, bu gerçeği mutlak olarak ifşa eder. Zira küfür ehli, sağ olmuş, sol olmuş ne fark eder, her ikisi de saf Hakk’ın karşısında saflara dizilirler. Hayat bunu da yalanlamaz. Ki nice sağcı bilinenler, nice solcu bilinenlerle kol kola girip, bu toprağın çocuklarına olmadık zulümler yapmadılar mı? Dinimize tahminsiz zararlar vermediler mi? Devletimizi tahrip etmediler mi? Milletimizi köleleştirmediler mi? Milli varlığımızı ve kimliğimizi yozlaştırmadılar mı? Niçin bu halde olduğumuzu düşünüyor musunuz hiç? Özgürlüğümüzü niçin geri alamadığımızı düşünüyor musunuz hiç? Niçin tefrika mikrobunun kardeşliğimizi tam böğründen hançerlediğini düşünüyor musunuz? Kendimizi kandırmayalım. Ki kendimizi kandırmakla başkalarını da kandırabileceğimizi sanmayalım ve bu şekilde gerçeği yok edebileceğimizi de düşünmeyelim. Bu saflıktan başka bir şey değildir. Sağımız da, solumuz da dehşetli bir yanılgıdadır. Zalimlerin kıskacındadırlar. Feci şekilde oyuna getirilmektedirler. Geçelim.
Şimdi olaya biraz farklı yönlerden bakmaya çalışalım. Türkiye de sağ olarak bildiğimiz taraf, genel olarak baktığımız zaman, sloganiktir, eyyamcıdır, hazırcıdır ama yerlidir ve yerli olana bağlıdır. Ya da yerli kalmaya ve yerli olana bağlı olmaya çalışır diyelim. Yalan, yanlış olsa da. Özü bırakıp kalıplara takılmıştır. Bu yüzden de, yanlışlar içinde bocalar durur. Sağın alışkanlıkları vardır ve bu alışkanlıkların esiri olmuştur. Evet, günahları vardır, kusurları vardır ama yine de kendinden tamamen kopmamıştır. Yerli değerlere tutunarak yaşar. İnancı, bu yüzden, alışkanlıkların ürünüdür, Kitabın ürünü değil. Düzeltilmeye ihtiyacı vardır. Yine de bu haliyle birlikte özgür bir yapısı vardır. Çünkü bir yere bağımlı değildir, bağımlı olarak yaşamazda ve bağımlı olmak zorunluluğu da yoktur. Tabi bunu mutlak anlamda söylüyorum, yoksa ilişki durumu olarak söylemiyorum. Zira küresel bazda ilişki ağının içindedir, hatta bazen bilerek ya da bilmeyerek ihanete varan eylemleri de olabilmektedir. Fakat sol asla yerli değildir ve olamaz da. Yerliyse şayet, ya da böyle bir iddianız varsa, buyurun ispat edin. Bizde şapkamızı çıkaralım ve eyvallah çekip gerekirse tabi olalım. Ayrıca sol asla özgür değildir ve olması da mümkün değildir. Çünkü sol, enternasyonale bağlıdır. Sol yerelde, önderlik namını almış kişilerin kıskacındadır, küresel olarak da enternasyonale hâkim olan baronların kıskacındadır. Yani sol mandacıdır tabir caizse. Buyursunlar inkâr etsinler. Bütün ana kaynaklarına baksınlar bakalım, sol en nihayetinde küresel enternasyonale bağımlımıdır değimlidir, bağlanmak zorunda mıdır, değil midir? Bana teorilerle konuşmayın, zira hayatı eylemler anlatır.
Solun, insanları götüreceği en son durak; Yahudi Krallığıdır. Şerefsiz evladıyım gerçek budur. Sosyalist yoldaşlar bu katı ve soğuk gerçeği fark ve idrak etmek zorundadırlar. Bu yüzden bana kızmasınlar. Sadece ama sadece, hayatı çok iyi izlesinler, gözlesinler, önderleri olarak gördükleri kişileri çok ince tahlillere tabi tutsunlar. Ben gerçekleri konuşmak zorundayım. Kendimizi kandırmayalım a dostlar. Bu yüzden sol, genel anlamda da emperyalisttir. Çünkü özel-yerel sol hareketleri sömürerek büyür. Ve özel-yerli sol hareketler eliyle, bağımsızlıkları iptal eder. Hayat bize yalan söylemez gözüm. Ve bizim için söylemler değil, eylemler geçerlidir gözüm. Sol hangi ülkede olursa olsun enternasyonale bağımlıdır, bağımlı olmak zorundadır. Ama sağda böyle bir durum yoktur. Sağın faşist olmasının anlamı da budur, sol nezdinde. Yerli kalmayı seçtiği için. Sol güya evreselcidir ya, bu yüzden yerli kalanlara faşist damgası vurarak kendine, sağın kulvarına girecek bir kapı aralamaya ve sağda gedikler açarak elemanlar elde etmeye çalışır. Ama sol, özünde emperyalisttir, hatta daha inceden bakarsanız faşizminde nerede olduğunu keşfedebilirsiniz. Sol tek önderlik altında yani tek krallık altında toplanmak zorundadır. Bu da en derinlerde yahudi krallığıdır. Fakat bu durum ya bilinmemektedir ya da gözlerden gizlenmektedir. Ey solcu yoldaşım! Bütün değerlerim adına yemin ediyorum aldatılıyorsun. Sırf din düşmanlığı cephesini canlı ve güçlü tutmak adınadır o saflarda tutulman, bulunman. Yoksa bir anlamı yoktur. Sömürülüyorsun acınmadan.
Son tahlilde; sağda yalan solda yalan, İslam’dır tek gerçek olan. Bütün insanlık, Allah’ın (cc) gösterdiği, insanlığın yegâne Önder-(ler)-i-nin gittikleri ve necip ecdadımızın takip etmiş oldukları ya da naçizane takip etmeye gayret ettikleri ve biz Müslümanların da takip etmemiz zorunlu olan kutlu yola girmedikleri müddetçe asla felaha eremeyeceklerdir.
Evet, ey bu temiz toprakların sahibi, gövdesiyle dallarıyla bir bütün olan Müslüman-Türk evlatları! Kendinize gelin, kendinizi bulun, kendinizi bilin ve tarihin akış seyrini değiştirin. Duruma el koyun. Ve temiz topraklarımızda Hakk’ın egemenliğini tahakkuk ettirin. Bu, hangi yolla olması gerekiyorsa, o yolla yapınız bunu.
EKSTRA:
BATI:
Batı dünyası birdir. Daima aynı konseye tabidir. Şerefsizim ince bakarsanız, bütün küffarı, küfür ehlini tek bir konseye bağlı olarak ve o konseyin direktifleri doğrultusunda hareket ediyor olarak görürsünüz. Aykırılık yapamaz hiçbirisi de. Batı, batılın temsilcisidir. Küfür tek millettir. Salip’in kavgası Hilal’ledir. Kafir’in ve Müşrik’in hatta Münafık’ın kavgası Mümin’ledir, Müslüman’ladır. Batıl’ın kavgası Hakk iledir. Bu kavga bitmeyen ve bitmeyecek bir kavgadır. Taraflarda bellidir. Türk-İslam âlemi ve bütün küfür ehlidir; Rus’uyla, Çin’iyle, Amerika’sıyla, İngiliz’iyle, Alman’ıyla vs. bu muhakkak bilinmelidir. AB çöküyor falan gibisinden laflara inanmamak lazımdır. Asla unutmayın ki; şeytana kıyamete kadar mühlet verilmiştir. Zira AB gider başka bir şey gelir. Türkiye’m hiçbir küfür ehline inanmamalıdır, onların tükürülecek sözlerine ve mikrop fışkıran sahte yüzlerine güvenmemelidir. Onların yegâne gayesi; Türk-İslam âlemine pranga vurmak ve bu âlemi egemenliği altına almaktır. Gayrısı boş laftır.
CİHAD:
Cihad ruhu giden bir millet, yok olmaya mahkûmdur. Cihad ruhu yaşatıcı bir ruhtur. O ruh gitti mi, kayboldu mu; iş biter, varlık yiter, zillet ve miskinlik mukadderat olur. Niçin bu haldeyiz, acaba hiç düşündük mü? Kemik kırıntılarıyla avunur ve emirnamelerle yatar, kalkar, cihad ruhunu kaybetmiş bir millet. Eti efendiler yer, emri efendiler verir. Yumuşaklık ve uzlaşı, beladır ve mikrop gibi çürütür insanı. Sertlik iyidir ve Yüce Emrin gereğidir. ‘’Ey iman edenler; kâfirlerden size yakın olanlarla savaşın. Ve onlar sizde SERTLİK görsünler. Ve bilin ki; Allah, muhakkak muttakilerle beraberdir’’ demiyor mu Rabbimiz (cc)? Öyleyse biz, sahte diyalog ve hoşgörü mucitlerinin kuru lakırdılarını, lüzumsuz ve batıl sözlerini mi dinleyeceğiz? Zaten buradaki yegâne gaye, cihad ruhunun gövdelerden sökülüp alınmasıdır. Yerine de sahte barış nutuklarının, sözde hoşgörü ve diyalog çağrılarının doldurulmasıdır. Ama ne hikmetse, karşı taraf hep kan ağlatırken, beri taraf hep kan ağlar ve durmadan karşı tarafa sempati beslememiz, onlara insan muamelesi yapmamız beklenir bizden. Bu ne zillettir beyim? Adaletli sertlik yapıcıdır, dengeleyicidir, düzelticidir. Sevgi, tevazuu, paylaşım ve cihad ruhunun kaybolduğu milletler yok olmaya, bitmeye, çürümeye mahkûmdur. Yeniden dirilmek için bu duygulara can vermek icap eder. Önce özelinde, sonra da genelde bu duyguları egemen kılmak gerekir. Bu duygular, insanlığın varlık temelleridir. Bu temelleri çöken milletlerin kendileri de çökmeye müstahaktırlar. Oysa keşke sevebilsek herkesi, keşke alçakgönüllü olabilsek, keşke paylaşabilsek, ama bütün bunlara rağmen yine de keşke cihad ruhumuz daima diri olsa. Gerçekler acıdır ve acıtır gözüm! Ve hayat tozpembe değildir gözüm. Ve söylemlerin maskesini, eylemler daima düşürmüştür, düşürür ve düşürecektir gözüm. Masallar karın doyurmuyor be gözüm! Ve masallar çocukları uyutmak içindir, ama biz büyüdük be gözüm! Uyumakta tehlikelidir, düşman uyumuyor ki gözüm! Bizi batılın ocağına çağırma, sen Hakk’ın kucağına gel be gözüm!
‘’Ey iman edenler; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden, dininizi alay ve eğlenceye alanları ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer Mü’min iseniz; Allah’tan korkun.’’ Allah (cc).