Tekrar merhaba aydınlık yüzlü kardeşlerim. Bugün, yine toplumsal yaralarımıza matuf tedavi yöntemlerinden bahsedeceğiz. Gönüldaşlar! Birey, toplum ve devlet bazında günü kurtarmayı bırakmalı, malayani şeylerle iştigal etmemeliyiz. Said Nursi diyor ki; ‘’malayani ile iştigal eden maksadı geri bırakır.’’ Bizler, hep üzerimize elzem olmayan şeylerle ilgilene ilgilene bu hale geldik.
Ah! Ne yapacağımızı, ne yapmak istediğimizi, ne istediğimizi ve ne istememiz gerektiğini bir bilebilsek. Tali meseleleri, acil ve birincil meselelerimizin önüne geçirmemeliyiz. Nemelazımcılığı, hazırcılığı, eyyamcılığı terk etmeliyiz. Uzun soluklu hedefler belirlemeli, etkin ve güçlü hamleler yapmalı, ciddi plan ve projeler üzerinde ikdam etmeliyiz. Gelecek tasavvuru üzerinde akletmeliyiz, sağlıklı nesil yetiştirmeye gayret etmeliyiz.
Yozlaşmanın, dejenerasyonun, alinasyon ve eliminasyonun, atomize olmanın önüne geçmeli, birey-toplum-devlet üçgeninde güçlü bir rabıta ve doku oluşturmalıyız. Temel dinamiklerimize, anlam ve mutluluk haritalarımıza sahip çıkmalıyız. Bilgiyi ve sevgiyi paylaşarak çoğalmasını sağlamalıyız. Milli ve manevi duygu ve düşüncelerimizi asliyetine uygun olarak korumalı ve yaşatmalıyız. Eksikliklerimizi tespit ederek hal yoluna gitmeliyiz.
Bireysel çatışmaların, cemiyet ve cemaat kavgalarının, kısır ideolojik çekişmelerin, bireyi güdükleştiren kamplaşmaların önüne geçmeli, toplumsal bütünlük dokusunu zedelemeden, devlet-millet imtizacını realize etmeliyiz. Toplumu yanlış yöne kanalize ederek, özgür birey teşekkülünü engelleyenlere ve netameli manipülasyonlara fırsat vermemeliyiz. Hakikati kamufle etmeye kimse güç yetiremez ve zor oyunu bozar, sağlıklı ve hür birey zor olandır. Gün olur, an gelir hakikat açık eder kendini ve tenvir eder tüm hücreleriyle büyük insanlık kütlesini, ta ki; Güneş’in Dünya’yı tenvir ettiği gibi.
İğrenç, aşağılık ve barbarca olan tefrikaya bir nihayet vermeli, entegrasyona, vahdete, tesanüde, uhuvvete ve ittifaka sarılmalıyız. Kurtuluş, kesrette vahdeti tahakkuk ettirmeye merbuttur. Bireysel menfaatlerimiz için, halkın duygu ve düşüncesinin, emeğinin ve alın terinin emperyal kompradorlarca sömürülmesine ruhsat vermemeliyiz. Zira sömürülen emeğin görkemli istikbali için bu mübremdir.
Canım ülkem, güzel halkım! Sömürüsüz, acısız, savaşsız, aydınlık, özgür ve barış dolu güzel bir dünya dileğiyle.
Unutmayın! Bir gün, işçisi, memuru, köylüsü, esnafı, emekçisi, ağası, paşası, şehirlisiyle herkesin gülebildiği, barış içinde yaşadığı, hakkını aldığı, birbirini özgürce sevdiği, değerleriyle yaşadığı, sömürüsüz, barışçı, güçlü, onurlu, aşk dolu, umut dolu, aydınlık, sınıfsız, sömürüsüz ve tam bağımsız Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz, inşaallah. Aşk için, onur için ve insanlık için yapacağız bunu. En derin sevgi ve sarsılmayan muhabbetle. Sizleri seviyorum.
Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.
Sevgili ülkemiz Türkiye’miz birgün mutlaka özgür olacak inşaallah.
AYRINTILAR:
1.KURTLAR VADİSİ; ne garip birbirinin amansız muhalifi olan ve biteviye birbirini takip eden, birbirlerine olmadık işkenceler yapan iki odak Devlet Menfaati adına teşrik-i mesai yapıyor. Acaba bu farklı bir menfaat icabı toplumdaki yansımaların güç birliği etmesini sağlamak adına mıdır? Ey hedefteki çocuk bak hem senin hem bizim menfaatlerimiz duman olup uçup gidecek, bırak dünya görüşünü ve birleş ve bize güç ver ki; hem biz hem sen kral gibi yaşa mı yani?
Mesela, Memati asla yapmayacağı, duyunca bile çıldırdığı şeyleri ne kadarda kolaylıkla yapar hale geldi. Ey hedefteki çocuk, bırak devleti ya da milleti sen işine bak keyfini çıkar hayatın mı yani? Yine Ömer Baba sanki Allah diyemez oldu. Ayrıca, o mana yüklü, ruha dokunan hitaplarda hitam buldu. Ey aklı ermez çocuk bırak Allah ı falan, bu iş Allah ile olmuyor bize gel mi yani? Hakeza, Abdülhey ve Memati karakterlerinin yaşadıkları ev ortamları teferruatına kadar gösterilir oldu. Ey hedefteki çocuk bak böyle olursan böyle yaşarsın mı yani?
Yemin ediyorum bu mukaddes ülkeye ve yüce vatana ve soylu halka ve hayat yolunun müptedi yolcusu olan şerefli ve temiz gençliğe yazık oluyor. Aziz devletimin GERÇEK AKİL ADAMLARI yok mu acep bu işlere yön verecek? Oğuz boyunun, Osmanlı soyunun evlatlarının hiç mi mümessili yok bu ülkede olayların seyrini takip edecek ve yönlendirecek? YANİ şöyle TÜRK SOYUNUN saf ve öz temsilcileri. Şayet yoksa bu ülke bitmiş demektir.
2. EY ÜLKÜCÜ GARDAŞIM! Bugüne değin yoğun duygu sömürüsüne maruz kaldın. Romantizmin tutsağı oldun. Hep birilerinin, seninde düşmanın olan birilerinin, iflah olmaz taşeronu gibi tanındın. Seni kullanmak isteyen, hatta bunu bir şekilde başaran kirli ve karanlık eller hep bu ülkede beyefendi muamelesi görürken sen eli kanlı faşist katil oldun. Bu damga alnından hiç silinmedi. İktidar olman bu şekilde engellendi. Ama sen hala aynı kumpaslara geliyorsun sanki. Lütfen dur ve düşün gardaşım. Sor ve sorgula gardaşım. Bu ülke senin ama sen ülkende onurluca yaşayamıyorsun. Sanki yaşaman için sürekli katil olman gerekiyor. O da yaşamaksa tabi. Seni, hep duyunca eridiğin kavramlarla aldatıyorlar. Bilirim senin yüreğini, çok iyi bilirim yemin ediyorum. Sen çok soylusun, çok asilsin, çok duygulusun. İşte bu yüzden seni kullanabilecek damarını çok iyi biliyor karanlık odaklar ve seni orayla vuruyorlar. Seni o damardan yakaladılar, tahrik ettiler, içinden de bu işlere yatkın olabilecekleri tespit ettiler ve verdiler eline silahı vur dediler, bu vatan haini, bu devlet düşmanı, bu millet düşmanı, bu bayrak düşmanı. Senin içinden birine vurdurdular, sen faşist katil oldun, vurduranlar rantını yediler, yani hem vurdurdular hem de vurulanın ardından ağıtlar yaktılar. Hâlbuki vurdurdukları da kendi arkadaşlarıydı güya. Ama bu derin, sinsi, alçak, vahim ve netameli oyunu bir türlü bozan çıkmadı ya da çıkamadı. Söyle gardaşım olan kime oldu? Ne olur aklını kullan gardaşım. Düşmanı dostu çok iyi tefrik et. Niye bu ülkede umutların çalınmadan, alın terin gasp edilmeden yaşamayasın? Ağız tadıyla, özgürce, türkü gibi, şiir gibi bir ömür sürmeyesin niye? Necip Türk Milleti’nin örf ve âdetine, Yüce İslam Dini’nin ekmel ahlakına uygun şekilde hayat sürmeyesin niye? Üzerinde insanca, barış ve kardeşlik iklimi içinde, gönlünün dilediğince yaşayamadıktan sonra ne anlamı olur yaşadığın yerin gardaşım? Bu dünya üç günlük benim canım gardaşım. Yaşa ve yaşat gardaşım. Can düşmanın olan kahpelerin tezviratlarına aldanma, kumpaslarına gelme. Bak ne de kolay harcadılar Koca Reis’i, haysiyetli ve güzel başkanımızı. Gör oyunu ve boz oyunu yiğit gardaşım.
Yiğit ülkücü gardaşım sana vurdurdular, ama en sonunda seni de vurdurdular. Ama sen adalet, barış, kardeşlik, güzellik, emek düşmanı oldun, sana vurduranlar ve vurdurulanlar bu erdemlerin sahipleri güzel insan, hümanist insan, yaşam dolu insanlar oldular. Sana vurduranlar hem toplumda derin kinleri yeşerttiler, hem kardeşleri birbirlerine amansız düşman ettiler, hem kendilerinin muhaliflerini temizlediler, hem de o insanların ölüm rantını yediler utanmadan ve sende faşist katil oldun gardaşım. Bak ne de kazançları oldu. Bir iş yaptılar her yönden kirli kazanç sağladılar. Hem beyefendi oldular, el üstünde tutuldular, bu ülkede hatırı sayılır kişiler oldular. Her yerde karşılarında eğilen ve ayağa kalkılan insanlar oldular. Üstelikte vatan haini oldukları halde, bu milleti asla sevmedikleri halde, yüce Türk ordusuna, büyük Türk devletine, aziz Türk emniyetine, ay yıldızlı al bayrağa, özgürlük marşına, yüce dine düşman oldukları halde. Peki sen gardaşım ne oldun? Bir hiç gardaşım. Birileri kaymak yerken sen dibinin karasını göremedin gardaşım. Herkes senden korktu ve kaçtı. Ne bu ülkede itibar edildin, ne el üstünde tutuldun ne de iktidar yüzü görebildin. Değdi mi benim aslan gardaşım, benim insan gardaşım, benim canım güzel gardaşım. Sen ki bu ulvi erdemlerin gerçek ve özden sevicisi ve uğruna canını vericisi olduğun halde. Elbirliği ile senin uyumana çalıştılar gara gardaşım. İçten ve dıştan seni feci kuşattılar gardaşım. Sana yumruğunu gevşet demiyorum gardaşım AMA yumruğunu bilgin yönetsin diyorum gardaşım. Evet, duygu yüklüde ol ama aklın çizsin yolunu. Ahhh benim garip gardaşım! Benim masum ve onurlu gardaşım! Bu yüce ve kutsal toprakların ve aziz ecdadın gerçek sevdalısı gardaşım! Aldanma ve artık seni aldatanlardan hesap sor. Ve seni öz gardaşlarına düşman olman için gayret sarf edenlerin peşinden gitme. Yine yerinde dur ama lütfen dik ve onurlu dur. Dostunu bilerek ve düşmanını tanıyarak dur ki yanılmayasın. ANCAK MÜMİNLER KARDEŞTİR der ALLAH ımız gardaşım. Ve her şey bu dünya değildir gara gardaşım. Buranın ötesi vardır, ötenin sancısı vardır, hesabı vardır, kitabı vardır, cezası vardır, ödülü vardır gardaşım. ÖLÜM vardır yani ölüm gardaşım. Ağlattın be beni canım gardaşım yenice. Yüce Allah şahidim olsun seni hep sevdim gardaşım ve hep seveceğim ama yanlışına doğru diyerek değil, hakikatten ayrılmadan, edepten sıyrılmadan.
3. Sizi BÜYÜK BİR BİRLİĞE çağırıyorum dedi ama gerçekleştiremeden ebediyete irtihal eyledi. Cenazesi bu birliği sağladı. İnşallah daim olur bu birlik. Aslında yeni zamanların yaratılmasına katkıda bulunacaktı ve gerçek katkıyı sağlayacak yegâne şahsiyetti. Elan organize edilmekte olan kirli ve karanlık tezgâhlara karşı ÜLKÜCÜ GENÇLİĞİN önünde siper olacaktı kanaatimce. O saf bir Müslüman akıl, saf bir Müslüman vicdan, saf bir Müslüman ahlak, saf bir Müslüman istikamet idi kesinlikle. Kimse laga luga yapmasın ve Alperenleri yanıltmasın. O’nun gibi doğru olsun, doğru yürüsün, düz olsun, dik dursun. O yön tayin eden, karakter yapan ulvi ve mukaddes SÖZLER ve NASİHATLER ile ayrıldı fani dünyadan. ŞEHİT olarak baki âleme göç etti. Ama şurası muhakkak ki; O bir HAK VE HAKİKAT ŞEHİDİ idi, asla başkası değil ve olamaz. Kimsede, lütfen yanlış telaffuza yeltenmesin. Alperenlerin yanlış yere çekilmesine ve doğru yere muhalif kılınmasına dikkat edilmelidir. Bu, bu toprağın saf âşıklarının en mukaddes görevidir. Bu âlemde bir doğru yolda yanlış yürüyenler vardır, bir de yanlış yolda doğru yürüyenler. MUHSİN BAŞKAN hep doğru yolda ve doğru yürüdü. ALLAH, O’nu doğruların safında hesaba çeksin ve hesabını kolay kılsın inşallah. Ama olayda muhakkak aydınlansın ki yüreğimiz ebedi azap içinde kalmasın.
Koca Reis’e ithaf ediyorum:
Kalpler Seni Unutamaz
Güzel bir yüzün vardı
Doğru bir özün vardı
Işık saçan gözün vardı
Bitmemiş sözün vardı
Kalpler seni unutamaz
Ata binişin bambaşkaydı
Siyaset edişin bambaşka
Senin sevişin bambaşkaydı
Yolda gidişin bambaşka
Kalpler seni unutamaz
Gariplerin babasıydın
Mazlumların sopasıydın
Yiğit Alperenlerin obasıydın
Üşüyenlerin sımsıcak yuvasıydın
Kalpler seni unutamaz
4. SEÇİM: Bizim ülkemizde oy asla öğretilere ve öğretilere endeksli dünya görüşlerine göre kullanılmaz. Yani siyasetimiz fikirsizdir. Bu hem siyaset eden hem de oy veren açısından böyledir. Herkes kendine göre bir hesap yapar ve ona göre oy kullanır. Ve bu kesinlikle yanlıştır bana göre. Zira hüsranı ve ebedi hezimeti doğurur. Hem birey, hem devlet, hem toplum bazında. Zira gerçekte dünya görüşünü tanımadığımız birine oy veriyoruzdur ve ne sonuçlar doğuracağından bihaberizdir. Bu ise akılsızlıktır. Şimdi bakın adama oy verilir diyoruz. Peki, o adamın niyeti nedir biliyor muyuz? Gerçek hedefi nedir biliyor muyuz? Belki bu ülkenin düşmanıdır, belki netameli odaklarla derin işbirliği içindedir, belki bu toprağı toprak yapan yüce değerlere kini vardır, belki bu aziz milletin değerler silsilesiyle kavgası vardır. Yani olamaz mı? O adam iyiymiş, o adam güzelmiş, o adam temizmiş. Yok ya. Ya güç eline geçtiğinde öyle kalacağının garantisi nerede? İşte gördük kimlerin hangi ülkelerle ortaklık yaptığını. Ve bu ülkenin temiz vicdanlı, soylu ruhlu gencecik evlatlarını hangi maksatlar uğrunda manipüle ettiklerini. Bence bizi temsil edenler acımasızca sorgulanmalı ve doğru gitmeleri sağlanmalı. Ve oylarda TEMEL PARADİGMALARA göre verilmeli. Gerçi kahir ekseriyetle bu şekilde veriliyor ama yanıltılanlarda oluyorlar arada. Yani ben bu ülkeye düşman bir öğretiye sahip olana nasıl oy veririm? Bu milletin varoluş kodlarına düşman olana nasıl oy veririm? Bu bayrağa, bu ezanlara, bu yüce marşa kinli olanlara nasıl oy veririm? Ahlaka düşman olanlara nasıl oy veririm? Özgürlüğe, adalete, barışa, kardeşliğe, emeğe düşman olanlara nasıl oy veririm? Tam Bağımsız Türkiye ülküsüne düşman olana nasıl oy veririm? Aptal mıyım ben? Temizse niye düşman? Temiz değilse nasıl oy verilir? Akıllı olmalı ve siyaset edenlerin DÜNYA GÖRÜŞLERİNİN DAYANDIĞI ÖĞRETİLER sorgulanmalıdır bendenize göre. Ve ona göre tavır alınmalıdır. Aslında ben mevcut olanların hiçbirinin samimiyetine inanmıyorum ve oy vermiyorum ki zaten benim oyuma layık olan güzel insan da dar-ı dünyadan dar-ı bekaya göç eyledi. Bakalım takipçileri nasıl yol belirleyip, nasıl ilerleyecekler. Ben temiz siyaset istiyorum. Kitlesini aldatmayan, halkın malını çaldırmayan, yüce değerlere düşman olmayan, kardeşliği hançerlemeyen, doğru ve düz olan ve giden, namusluca dövüşen, büyük ve bağımsız Türkiye sevdalısı olan, paylaşımdan yana olan, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya ideali olan siyaset ediciden yanayım. Ve temiz bir ÖĞRETİYE dayanan ULVİ BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNE sahip olan siyaset edicinin yanındayım. Bir tek olan, belki bir şey değiştirmeye gücü yetmeyen, ama bir o kadar da mukaddes olan oyuma talipli varsa bu özellikleri haiz olmalıdır ve şerefli bir karaktere sahip olmalıdır.
5. BİRGÜN BU ÂLEMDE SİYASET ETME MEVKİNE GELİRSEM, NASIL OLDUĞUNU GÖSTERMEZSEM VE ETMEYENLERİN BEYNİNDE DEMİR YUMRUĞU HİSSETTİRMEZSEM NAMERDİM.
6. Kahrolsun KARA-KIZIL-YEŞİL EMPERYALİZM yaşasın SINIFSIZ-SÖMÜRÜSÜZ-TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE.