Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Çobanın biri dere kenarında
koyunlarını otlatıyormuş.
Yanına son model bir jeep
yanaşmış. Daha Türkiye’de şube açmamış markalardan gömlek ve pırıl pırıl
ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü, YSL kravatlı, yine dilimin dönmediği marka
takım elbiseli bir sürücü aşağıya inmiş ve çobana sormuş:
“Eğer kaç tane koyunun olduğunu bilirsem bana onlardan bir tanesini verir misin?” Çoban bir adama bir de
koyunlarına bakmış, "Tamam" diye cevap vermiş.
Genç adam arabasını park etmiş,
telefonunu bilgisayarına bağlamış bir NASA sitesine girmiş, GPS'sini kullanarak
yeri taramış, excel tablosunu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış. Çobana
dönmüş,
"Tam olarak 1586 adet koyunun var" demiş.
Çoban "Doğru" diye
cevap vermiş, "Koyununu
alabilirsin."
Genç adam ‘koyun’u almış ve
jeep'in arkasına koymuş.
Bu sefer çoban genç adama dönmüş,
"Eğer senin ne iş yaptığını
bilirsem koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Adam, "Evet,
neden olmasın?" diye cevaplamış.
"Sen Dünya Bankası'nda Danışmansın" demiş çoban. Adam çok
şaşırmış!
"Nasıl oldu da bildin, yahu?" Çoban,
"Çok basit" diye cevap vermiş. "Buraya
Çağrılmadan geldin, bu bir. İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için
benden bir koyunumu istedin. Üçüncüsü yaptığın hiçbir şeyden anlamıyorsun.
Çünkü koyunumu değil köpeğimi aldın.”
* * *
Gündem o kadar hızlı akıyor ki; yetişmek neredeyse
imkânsız! Seçimler, sonuçların tahlili, Ankara ve İstanbul’daki seçim gecesi
sabotaj sonucu kesilen elektrikler, sonuçlara itirazlar, helikopter olayı…
Derken Avrupa’daki tartışmalar… NATO
zirvesi, Genel Sekreter atama zırvası, Obama’nın garantörlüğü ve “Türkiye’nin yeri AB’dir” sözleri…
AB’den, “AB işlerine AB karar verir”
çıkışları…
Ardından Obama’nın “tarihi” Türkiye
ziyareti… Konuşmaları, toplantıları, yediği nefis yemekler… ABD’ye dönecek
derken Irak’a uçması…
Bu arada İstanbul’daki “Medeniyetler İttifakı” toplantısı…
Toplantıda çok önemli görüşlerin dile getirilmesi… Toplantıyı Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Aliyev’in boykot etmesi.
İMF ile görüşmelerin sürmesi… Hatta son
aşamaya gelinmesi…
Hangi birine bakalım, hangisi üzerinde kafa yoralım derken Teoman Tümer dostumuzdan yukarıdaki fıkra imdadımıza yetişti. Gayet ufuk açıcı, gayet zihin açıcı buldum. Sizce de öyle değil mi?
Önceki yazılar