DENİZE ATILAN ŞİŞE, Cemil Meriç

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 30.04.2009

Cemil Meriç

Gözyaşlarından inci yapmak… şairin kaderi bu. Bu incilerin bir sevgili kakülünde pırıldadığını görebilmek de en büyük mükafatı. Benim zavallı gözyaşlarım..! Chernier’yi hatırladım, Saint Lazarre zindanında ölüm saatini bekleyen Chernier’yi. Gençti, güzeldi, kaleminde kelimeler şelaleleşiyor, hayatı şehvet ve ihtirasla seviyordu. Chernier’yi hatırladım, Chernier’yi ve onun sevgilisini. O genç kız ki henüz taptaze bir başaktı. Yeşil bir başak ve yeni açmış bir gelincik. Ve ölmek istemiyordu. Ölüm! Kovaladıkça kaçan, kaçtıkça kovalayan insafsız ilâhe. Ama mesuttular, Chenier genç sevgilisinin bakışlarında aşkın yıldız yıldız pırıldadığını gördü. Ve o devirde giyotin bir nevi lejyon donör nişanıydı.

Ölmek istiyorum, dekorsuz, poz almadan. Batan bir güneş gibi ihtişamla değil, kaderin bileklerime taktığı prangalardan kurtulmak için ölmek. Mütevazı bir odadan süslü bir salona geçer gibi, realiteden tarihe geçmek umurumda değil. Ah inanabilseydim! Istırap gayyasında aylarca kaldım, orada yalnız sükût vardı. Neredesin, yanan alnımı müşfik avuçlarında dinlendirecek Meçhul Dost?

Toprak olmak. Bağrında çiçeklerin yükseldiği bir toprak ve çiçeklerde yaşamak… Artık tabiatı da sevmiyorum. Belki bütün bunlar yalan… her şey gibi. Sevilen bir sesin, seven bir sesin sıcaklığı bütün bu soğuk düşünceleri dağıtabilir, nerede o ses?

Biliyorum bedbahtlar zalim olur, ben de zalimim… ama…

*                         *                      *

Saatlerin saniyeleştiği haz şehrayinlerinden, saatlerin asırlaştığı menfa cehennemine yuvarlanan Ovid, şımarık şikâyetlerini mısralaştırırken Roma’da okunacağına inanıyordu. İnanıyordu ki nağmeleri dudaklarda dolaşacak ve gözyaşlarıyla ıslattığı o kâğıt parçaları sevgili göğüslerinde menekşeleşecek. Ovid bahtiyardı.

Ey karşısında vecitli saatler yaşadığım eski dostum kâğıt! Ne zaman dertlerime kulak verecek, ne zaman kafamdakilere mâkes olacaksın? Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar… Yazabilsem benim de hürriyetim olacak. Belki yaşadığımı ve yaşamaya lâyık olduğumu hissedeceğim. Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile. Denize atılan bir şişe onlar. Belki dalgalar asırlarca sonra aşina bir ele tevdi edecek onları…

Bunları senin için yazıyorum, Meçhul Dost. Bu bir davet, sevgi daveti. İsterdim ki kelimeler çiçek çiçek eşiğine yağsın; isterdim ki kelimeler yıldız yıldız aydınlatsın odanı. Sönen gözlerimin bütün aydınlığı kıvılcımlaşsın onlarda. Kelimeler buseleşsin ve güvercinler gibi, kuğular gibi, kırlangıçlar gibi uçsun sana… Güller, menekşeler, krizantemler bir mevsimlik, kelimeler Paros mermerinden daha ebedî… Ama ben ne onlarla bir türbe kurmak istiyorum, ne bir heykel yapmak. Şöhretin en azametlisi bir dakika yaşamaya değer mi diyeceksiniz. Doğru. Yalnız kelimeler o dakikayı ebedileştirdiği ölçüde mânâlıdırlar.

1955

 

Arşiv

Tarih: 30.04.2009 Okunma: 871

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?