Post modern Gaziler

İsmail Hakkı CENGİZ - 28.02.2008

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

Gururluyuz, ey milletim.
          Artık, bütün üyeleri Gazi ünvanını alan bir meclisimiz var.

*                        *                      *
    Yıllardır milletimizi yozlaştırmaya ve yok etmeye çalışan yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik orduları yurdumuza “hayâsızca” saldırmaktaydılar.

Bu azgın düşmanların saldırıları; cehalet, hurafe, taassup ülkelerinden gelen takviye kuvvetlerinin de katılımıyla daha tehlikeli bir hale gelmişti.

Büyük düşmanların ülkemize amansız bir şekilde saldırdığını gören pusudaki rüşvet, kayırma ve iltimas orduları da, gün bu gündür diyerek taarruza kalkmıştılar.

Bu büyük saldırıyı hayatının fırsatı sayan, şeytanın orduları hırs, ihtiras ve bencillik de parçalanacak ülkeden pay almak için hücuma geçmiştiler.

Ülke, beş bir yandan; karadan, denizden, havadan, internet ve medya tarafından kuşatılmış, nefes alamaz hale gelmişti.

Bütün millet karalara bürünmüş, hanımların altın günlerinin dedikoduları bile “ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna cevap aramakla başlıyor, aramakla bitiyordu. Hayatın tadı, tuzu kalmamıştı.  

Vatanımda gündüzleri güneş, geceleri ay tutuluyordu.
          Karanlıklar ve karamsarlık boğuyordu ülkeyi.

*                        *                      *
          Ama hain düşman bir şeyi hesaba katmamıştı.

Bizim aydınlığa açık, karanlığa kapalı bir meclisimiz vardı.

Yüce Meclis günlerce düşündü. Planlar yaptı, stratejiler geliştirdi. Topyekün seferberlik ilan etti. Milletten ve milletimizin yurt dışına çalışmaya gidenlerinden bütün kaynaklarını bu büyük “cihat” için seferber etmesini istedi. Milletimiz, zafer için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı.

Yüce Meclis geceler boyu uykusuz kaldı, büyük bir feragat-ı nefs ile çalıştı. Çünkü bu bir hayat memet meselesiydi.

Ve sonunda azgın düşmanı yenecek çareyi buldu. Karada, denizde, havada bu amansız düşmanlarla boğaz boğaza çarpıştı.

Başkomutan ki, aynı zamanda başbakandı, ordusunu; daha atılgan olması, daha büyük kahramanlıklar yapması, daha büyük yiğitliklerde bulunabilmesi için coşturuyordu. Üstat Necip Fazıl’ın, 47 sene önce, Zindandan oğlu Mehmed’e yazdığı Mektup’la ordusuna sesleniyordu:

   Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
            Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
            Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
            Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
            Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Tabii ki, çabalar boşa çıkmamış, meclisimizin kahraman üyeleri tarihte emsali görülmemiş kuvvetteki saldırıları püskürterek büyük bir zafer kazanmışlardı. Ülke korkunç düşmanlarından kurtulmuş, millet derin bir ohh çekmişti.

Üstelik hiçbir üye tümsekte kalmamış, herkes çukura inmiş, eve dönmüştü.

Bu; tarihte benzeri olmayan ve olamayacak bir “ultra” zaferdi. Bu korkunç mücadelede hiç şehit verilmemiş ama herkes “gazi” olabilmişti.

Ve artık bütün üyeler “Gazi” ünvanını analarının ak sütü gibi hak etmişlerdi. Sadece kendileri değil sülale ve kuşaklar boyu bu ünvanı göğüslerinde taşıyacaklardı.

Gerçi, bazı münafıklar, “Arkadaş gazi dediğinin bir yarası, bir sakatlığı olur. Bu üyelerde herhangi bir yara, sakatlık emaresi gözükmüyor”, demişlerse de, onlara gereken cevabı bu fakir veriyordu.

Sakatlığı neden sadece fizikî görüntüde arıyorsunuz ki?

----------------------------------------------------------------------

 

            BİR DUA

            Allah'ım!

            Bana öyle bir anlayış ver ki;

Asla kul hakkına bulaşmayayım. Helâllaşamayacağım insanların hakkı bana geçmesin. Kul hakkı yemeden yanına ulaşmayı bize nasip et.
 

İki Şey (Utku Çelebi’den)

İki şey başarıyı mutlulukla birlikte yakalamanın sırrıdır:
1.     
Niyetin saf olması,
2.     Ruhsal farkındalık.

 

 

Yeşilırmak Vadisinden

 

Olduk Biz

        Masallar dinledik yıllardır her gün,
        Süslü yalanlarla kandırıldık biz,
        Ne gün yüzü gördük ne güldük bir gün,
        Milletçe gözyaşı döker olduk biz.

        Kahraman milletti atalarımız,
        Var binlerce şehit yatanlarımız,
        Şimdi arttı vatan satanlarımız,
        Haysiyet ve şeref satar olduk biz.

        Uzaklaştırıldık bilimden fenden,
        Medet umdurulduk hurafelerden,
        Konuşamaz olduk imandan dinden,
        Fransız’dan beter laik olduk biz.

        Kırmızı çizgiler var deyip durduk,
        İhlal edildiler kıvırır olduk,
        Çuval başımızda divana vardık,
        ABD den izin alır olduk biz.

        Akredite gençlik eğlensin barda,
        Gemicik yüzdürsün okyanuslarda,
        Garip çocuklarsa Cudi Gabar da,
        Onlar için candan geçer olduk biz.

        Şimdi Türk’üm dersen kafatasçısın,
        Müslüman’ım dersen irticacısın,
        Hakkını ararsan bilki barbarsın,
        Nasıl olacağız bilmez olduk biz.

Hüseyin BACANAK


        14.11.2007 Gölbaşı - Ankara

 

Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.

Tarih: 28.02.2008 Okunma: 730

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

TEŞHİS BUDUR

24.02.2008 - 07:53

Pkk bir maşa idi. Kullananlarca artık tezgaha geri konma zamanı gelmiştir. Ülkemiz üzerine yapılan hesaplar revize edilmiş ve ileri adımlar atılmaya başlanmıştır. Adım adım Sevr belası soframıza konulmaya çalışılıyor. PKK taşı ile kaç kuş verdular görüyoruz. Makaleyi çok önemsiyorum. Yazanı tebrik ederken, okuyanın da ders almasını diliyorum.

TEŞHİS BUDUR

24.02.2008 - 07:53

Pkk bir maşa idi. Kullananlarca artık tezgaha geri konma zamanı gelmiştir. Ülkemiz üzerine yapılan hesaplar revize edilmiş ve ileri adımlar atılmaya başlanmıştır. Adım adım Sevr belası soframıza konulmaya çalışılıyor. PKK taşı ile kaç kuş verdular görüyoruz. Makaleyi çok önemsiyorum. Yazanı tebrik ederken, okuyanın da ders almasını diliyorum.