Bu rezaletin hesabı verilecek mi? Veya bu rezalet mi?
Son günlerin gözde konusu olan telekulak işlerine yönelik son 2 günde inanılması zor sözler duydum. Yazılar okudum.
Dolandırıcıların keklik avlar gibi avladıkları aptal vatandaşlarımız, utanmayıp yaşadıklarını anlatsalar emin olun, anlı şanlı partimizin içine düştüğü durumdan daha berbat hikayeler çıkmaz.
Vakit gazetesi bugün konuyu Hasan Karakaya beyin (http://www.habervaktim.com/yazaroku.php?id=4198 Lütfen bu yazıyı okuyunuz.) köşe yazısı ile açıklamış. Yazıyı okudum. Okuduklarımdan emin olun şüphe ettim.
Çünkü; anlı şanlı partimizin genel başkanının ağzından konuyu 3-5 kere dinlemiştim. Çok netti ifadeler. …Dinleyeceksin. Dinci gazeteye servis edeceksin…
Bu kadar net cümlelerle gerçek ve içeriği açıkça tartışılması gereken haberi yapan bir basın kuruluşunu suçlayıp, gelen açıklamayla anlatılması bile mümkün olmayacak kadar acze düşmüş olan bu kişi, nasıl olurda milyonlarca insanın umudu olur.
Bu vatandaşımız hadi kendisi bazı özelliklerden yoksun, çevresinde hiç mi hiç kıvrak zeka denen özellikleri olan birisi yok. Hiç mi beynini başında kullanan kimse yok. Dillerinde kemik olan, sözü özü bir hiç mi bir vatandaş yok.
Bu durumda bu insanların ar ve namus duygusu varsa bence intihar etmeleri gerekir. Bırakın köşelerine çekilmeyi insan içine çıkamaz olmaları gerekir.
Bu kadar zeka fakiri olan birileri nasıl olurda halkın umudu olur.
Bu kadar zeka fakiri bir örgütlenmeye hangi zeka seviyesi normal olan vatandaş gel beni yönet der. Bu nasıl bir açmaz. Bu nasıl bir fikir fukaralığıdır. Bu nasıl paranoyadır.
Lütfen birileri beni bu rüyadan uyandırsın.
Bu okuduklarım, kulaklarımla duyduklarım rüya olsun.
Daha kötüsünü yazayım mı?
Bunları destelemek için çırpınan basın mensuplarına yönelik yazdığım yazılar vardı.
Ben onların yazdığım yazıları hiç ama hiç anlamadıklarını şimdi anladım.
O zamanlar basın kuruluşlarına gönderdiğim basın bültenlerinden bir kaçını buraya almak istiyorum. Tüm okuyucularımdan aşağıdaki yazılardan dolayı da peşin peşinde özür diliyorum. Aşağıdaki yazılar Vakit dahil tüm gazetelerin fakslarına gönderilmiştir. Alındı onayları da tarafımdan muhafaza edilmektedir. Ayrıca internet sitelerinde defalarca yayınlanmış, üzerinde tatışmalar yapılmıştır. Buna rağmen Vakit dahil tek bir gazeteci çıkıp ne mahkemeye gitmiştir. Ne de sen ne diyorsun diye dönüp soran olmuştur.
Basın bültenleri aynen şöyle!
Gazeteci Aranıyor
Mesleki Bilgisi Olan,
Önce İnsan Olduğunu Hatırlayabilen,
1’den 280’e kadar sayı saymasını bilen,
5N 1K’nın ne olduğunu öğrenmiş olan,
Çıkar Gruplarına Arkasını Vermemiş Olan,
Çıkar Gruplarına Dayadığı Arkasından Dolayı Gebe Olmayan,
Haberi Görmezden Gelmek İçin Açık Çek Kabul Etmeyecek,
Kısaca Kalemini Satmamış Olan
Gazeteci Aranıyor
Her geçen saniyesi 2 can demek olan ve insanların da doğada ki tüm canlılar gibi bir doğru temel atma zamanlarının olduğunu araştırması için yukarıda belirtilen vasıflarda gazeteci aranıyor.
İnsanlık tarihine ismini altın harflerle yazdıracak bir gazeteci aranıyor.
Her gün katledilen binlerce bebeğin hamisi olacak gazeteci aranıyor.
Var mıdır Sizin oralarda insanlıktan nasibini almış insan olduğunu unutmamış gazeteci.
Varsa Lütfen Aşağıdaki telefondan benimle irtibata geçsin.
Osman Yıldız
Telefon numaralarım ve adresim.
Buda bir başkası
Şerefli Türk Basının Şerefli Evlatlarına
Türkiye Cumhuriyeti İslam dininin vatanı canından üstün tutma idolünün eseri olan şehit kanlarının gölüne vuran ayyıldızın bayrağı ile vukuu bulmuştur.
Bu vatanı, gizli din değiştirmelerle, değiştirdiği dini gizleyenlerin oluşturduğu gerçekte tümden menfaat kurgusu içindeki olgularla satanların hegamonyasından kurtarmak gerekiyor.
Sizler şerefinizle yaşamayı üstün hayat standardı olarak kabul etmiş olabilirsiniz. Bu kişi olarak en doğal hakkınızdır. Ama bir vatanı vücuda getiren kanlar her zaman yeni akacak mecralar bulacaktır. Ve eninde sonunda sizlerinde kanları bu kanlara karışacaktır.
Her gün katliamı devam etmekte olan binlerce masumun hayatı, binlerce ailenin mağduriyeti sizlerin şerefli yaşantınızın ayakları altında kalabilir.
Bu durum sizler için şeref abidesi bile olabilir.
Ama şunu biliniz ki doğruluğuna inanmadığınız şerefinizin teminatı olan gelecek nesillerin yaşadıkları, en üstün tutmakta olduğunuz bütün değerlerden daha üstündür.
Sizler bunun farkındasınız veya değilsiniz.
İcra etmekte olduğunuz görevin getirdiği sorumlulukları anlayabilme kapasiteniz bile şerefinizin ayakları altında kalmış olabilir.
Şerefinizle yaşamayı alışkanlık haline getirip sorumluluklarınızı unutmuş dahi olabilirsiniz.
Damarlarınızda dolaşan kan eninde sonunda gerçek mecrasına akacaktır.
Süren katliamların insan olana getirdiği yükümlülük sizin şerefinizle bağdaşmıyor bile olabilir.
Yazılanları anlayabilme kapasiteniz bile şerefinizin en üstün değerleri altında kalabilir.
Nedeni belli olmayan sakat çocuk doğumlarının sebebinin döllenme zamanı olduğu bilgisi insanlığın sağlık çağına geçmesini sağlamıştır.
Ama sizlerin çok şerefli insanlar olmanız sayesinde dünya halen daha bu bilgiden yoksundur.
Üstatların emirlerini sorgulayamamak sizler için en büyük şeref olsa gerek.
Öylesine bir yazı ile şerefli sizlere anlayamayacağınız birkaç satır yazdım.
Çünkü sizler çok şerefli, saygın, üstün ve de dahi insanlarsınız. Benim gibi basit insanların yazdığı yazıları anlamaya zamanınız olmaz.
Saygılarımla
Osman Yıldız
Telefon numaralarım ve adresim
Bu yazıları yayınlamak için tekrar okudum. Yüzüm kızardı. Ama muhataplarımın yüzü kızarmıyor. Bu yazıları ararken başka bir makalem dikkatimi çekti. Onunla bitiriyorum.
Gazetecilik namusu nerde
Gazete ne demektir diye sorduğumuz da TDK sözlüğünde şöyle tanımlanıyor.
Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için, yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın:
Gazeteci nedir diye TDK ya bakarsak
1 . Gazete yayımlayan kimse. |
2 . Gazeteye yazı yazmayı, haber toplayıp vermeyi veya gazetenin yazı işlerinde çalışmayı iş edinen kimse. |
3 . Gazete satan kimse. |
3 başlıkta 3 tanım geliyor.
Şimdi bu tanımlara bakınca başlıkta ki soru kanımca biraz anlamsız kalıyor. Çünkü bu tanımlarda namus kavramının oturtulacağı bir yer yok.
Gazete yayımlamanın namusu mu olur. Gazete canlı mı ki namusu olsun. Olsa olsa sahipliği barındıranın namusu olabilir.
Yine gazete satan bir insanın da her halde bireysel namusu söz konusu olabilir.
Olsa olsa 2. başlıkla yapılan tanım gereği gazete de çalışan veya gazeteye yazı yazanların namusu olabilir.
Peki bu tanımlardan hareket edersek gazetecilik namusunu nereye oturtabiliriz.
Namus nedir. Önce birde ona bakalım. Yine TDK ya göre
1 . Bir toplum içinde ahlâk kurallarına karşı beslenen bağlılık. |
2 . Dürüstlük, doğruluk. |
3 . Sililik, iffet. |
Bak şimdi işler değişti.
Gazetecilik namusu dediğimizde kavramın içi taşacak kadar doldu.
Toplumun Ahlak kurallarına bağlılık.
Toplumun Ahlak kuralları ne
Seni leylek getir di mi?
17 Temmuz 2005 günü kaleme alınmış bir talebi sanki talep red edilmiş gibi sunmak mı?
1-den 280 ne kadar sayı saymayı bilmemek mi?
Her gün katledilen 1000lerce masum yavrunun katliamına seyirci kalmak mı?
Hilafet isterüüüüüz demek mi?
Şok, şok, şok diyip hikayeden rambo 3-5 cümleyi peş peşe sıralamak mı?
Sahi bu toplumun Ahlak kuralları ne.
Ben söz alıp söyleyebilir miyim.
Bu toplumun ahlak kuralları her bireyin kendi menfaatine göre değişen, koskoca bir yalan.
Eskilerin deyimi ile “desinler” için oluşturulan göstermelik içi boş bir cümle yalanlar tiyatrosu.
Acıtmasın yazdıklarım. Gerçeği tam da gerçeği yazıyorum.
Şu anda toplumumuzda desinler haricinde bakılan hiçbir ahlak kuralı kalmadı.
Ahlak kuralı olarak tanımlanan her şey 3. kişilerin görme noktasına endekslenmiş durumda.
Çevrenizde 3-5 Allah korkusu ile hareket ettiğini iddia eden şarlatan bulabilirsiniz.
O şarlatanlara kendi menfaatlerine dokunan birkaç noktadan bahsedin bakın hiçbir şekilde Allah korkusu barındırmadıklarını göreceksiniz.
Bırakın 3. kişileri siz kendinizi bir düşünün.
Sizin ahlak ölçüleriniz ne
Gazetecinin ahlak ölçüsünü, namusunu irdelemeden önce gelin önce sizin, benim namus ve ahlak ölçümüz ne ona bakalım isterseniz.
Yarına kadar düşününüz. Yarın konuşalım. Sabredemezseniz foruma girip düşüncelerinizi yazınız. Ben iddia ediyorum.
Toplumumuzda ahlak ölçüsü olarak adlandırılan her şey koskoca bir yalandan ibarettir. Ve bireyin çıkarları doğrultusunda desinler kavramı devreden çıkar çıkmaz yok olmaktadır. 09/09/2005
Ben geçmişte ortaya konan ahlak ölçülerinin günümüzde tamamen çözülmesinin sebebini şöyle algılıyorum. Geçmişte dar toplulukların oluşturduğu geleneksel yapıda "desinler", veya "Gören ne der" kavramıyla Türk toplumu ahlak yapısını oluşturmuş.
Yani aslında ahlaki yapımız özden değil de 3. kişilerin ne diyeceği mantığı ile şekillenmiş.
Günümüzde ise bu yapı önemini teknolojik devrimle tamamen kaybetti.
Dar alanlarda halen daha yukarıda öğünerek hissettiğimiz olguları görebilirsiniz.
Ama geniş yerleşim yerlerinde bu olguyu ya aldatılıyorsam bağlamında göremezsiniz.
Çok basit örneklersem
Arabasıyla oto yolda gitmekte olan bir kişi yol kenarında yerde yatan insanı görünce aldatılma korkusuyla hareket edip durmamaktadır. Burada gelişmişliğin ana yapısı orada yatanı tanıyamamaktan gelmektedir.
Ama bir köyde yolda arabasıyla giden kişi aynı pozisyonda yerde yatanı tanıdığı için anında durup müdehale ederek göstermektedir.
Burada da "gören ne derki" etkeni ile beraber aldatılmayacak olmaktan emin olmak süreci var.
Şimdi bu konuyu biraz daha öze taşırsak ne yapmalıyız ki doğru olan ahlaki ölçüleri insanların öz benliğinden gelerek tatbik etmelerini sağlayalım sorusunun cevabını araştırmalıyız.
Yaşam standartları içerisinde tepeden tırnağa hırsızlık gibi bir açmazla, yalan söylemeye mecbur olmuş bir toplumun fertlerini ne yapmalıyız ki hırsızlıktan ve yalan söylemekten arındıralım.
Çok uzattım. özür dilerim.
Saygılarımla