‘’Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.’’ Allah.
Yazıma sarsıcı bir soru ile girizgâh yapmak istedim. Şimdi sorumuzu soralım ve vicdanlı şekilde kendi kendimize cevap verelim.
BİR. Soru: siyaset özgür yapılmalı, baskı altına alınmamalı değil mi? (Tabi, zevahirde herkes böyle der, ama, iş ciddiyete yönelince kıvırır. Namuslu olalım lütfen.) Her partiye eşit mesafede davranılsa, hiçbir kurum hiçbir partiye örtülü destek vermese ve o partide o desteği zımnen talep eder görünmese, (haydi medyanın desteğine olur verelim – zira bu yüce millet bu yapının hangi odakların kulluğunu, uşaklığını, ajanlığını yaptığını biliyor zahir –) herkes projelerini ve fikriyatını hiçbir çekinceme hissetmeden ortaya koysa kim kazanır sizlerce? Eğer iç âlemimizde dürüstlük yapısını ikmal etmişsek bu soruya korkmadan cevap veririz. Bu soruya vereceğimiz cevap aslında ne kadarda çürük temeller üzerinde bile isteye durduğumuzun en sarih göstergesidir. Ama gerçekler acıtıyor ve alabildiğine kaçıyoruz. Yazık, değer mi? Geçelim.
İKİ. ‘’Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yaşam’’ nerede var? Dürüst olalım, hiçbir yerde. Ya da ‘’kervanla birlikte olmak ama yalnız yürümek’’ nerede görülür? Namuslu olalım, hiçbir yerde. Her yerde yaşamlar belirlenmekte, kimlikler tayin edilmekte, insan kalıpları oluşturulmakta. Her yerde bir sözle otokontrole tabi olan ve istendik hareketler yapan biyonik robotlar yığını var. Herkes kendine bir saltanat kurmuş. Birilerinin varlığına bağlı bu saltanat. Ama kontrol edilebilir birilerinin. İşte bu yüzden kimse tam hürriyete de tam kardeşliğe de evet diyemiyor. Binaenaleyh, farklı kulvarlarda olan insanlarda bir araya gelip sağlıklı iletişim kuramıyorlar. Sırf bu yüzden. Ağababalar izin vermiyorlar. Etkileşim insanların zihnini karıştırır, sorgulamasına yol açar, hakikati öğrenebilirler ve saltanatlar toz duman oluverir hafazanallah! Ya, bir Müslüman düşünün ki; kardeşinin, Allah’a, aracısız, kayıtsız şartsız bağlı olmasından memnun olmasın. Bu ne demek ya. Bu düpedüz sefalettir, yobazlıktır. Kimse illa senin tavassutun ile Müteal olana ulaşacak değildir. Siz saf özgürlüğü isteyin, korkmadan saf gerçekleri izhar edin, bırakın insanlar özgür iradeleri ile seçim yapsınlar. Ve hangi tarafa giderlerse gitsinler ama siz onlara kapınızı kapamayın. Benim mekânıma gelecekse benim kontrolümde olmalıdır demeyin. İşte bu bizim aramızdaki tefrikaların asla bitmeyişinin can alıcı sebebi. Aslında bu işi bir başarsak varya inanın dünya önümüzde diz çöker. Vallahi çöker. Zira, bir düşmanı diz çöktürmek asla gelişmiş teknoloji ile olmaz. Eğer, o teknolojiyi kullanacak saf imanlı yürekli direnişçiler yoksa asla diz çöktüremezsiniz. Bakınız, teknolojiden mahrum olsanız ama saf imanlı erleriniz olsa düşmanı mahvedebilmeniz çok kolaydır ama saf imanlı erlerden mahrumsanız en son teknolojiye sahip olsanız da bir halt yapamazsınız. Derin düşünürsek bu mevzuda farklı açılımlar yapabiliriz. Geçelim.
ÜÇ. Son zamanlarda, dünya düzleminde, her hangi bir noktada, her hangi bir alanda, herhangi bir ünlünün Yüce İslam ile müşerref (şereflenmek) olduğu haberleri çıkıyor. Burada durup düşünmek gerekiyor. Niçin? Evet, kötü bir niyet olmayabilir. Gerçekten namuslu bir seçim olabilir. Ama yine de durup düşünmemizi gerektirecek yığınla sebep vardır. Tarihe göz ucuyla bir bakış fırlatsak kâfidir. Bir kere İslam’ı intihap eden biri bu dini bütün yönleriyle ittihaz etmelidir. Şayet bu şekilde ittihaz etmiyorsa ve bunu bilinçli yapıyorsa gaye dini bozmaktır. Şimdi, bir kişinin, dini seçtiğini ama hakkıyla bunu yaşama dönüştürmediğini düşünün. Ya da bazı yönlerine karşı çıktığını düşünün. (bunu bizden görünen ama bize düşman olanlar üzerinden de düşünebilirsiniz ki, mebzul miktardadır bu tipler.) Sorsanız, baksanız dindardırlar, anaları, babaları, dedeleri, nineleri dinle yatıp kalkmışlardır ama pratikte baktığınız zaman amansız ve kodlanmış birer din düşmanıdırlar ve bunu gerçek dine olan sevdalarından(!) yapmaktadırlar. Bu işin toplum denilen mekanizmaya yansıması nasıl olur? Hiç şüphesiz zamanla bu mekanizmanın çarklarının gevşemesine yol açmıştır ve açar. İşte kurnazlık burada. Dindarım diyeceksin ama dinin yozlaşmasına çabalayacaksın. Ve bu işi fark ettirmeden yürüteceksin. Kimse kahpelik yapmasın. Bu millette, bu ümmette enayi değildir. Ne kadar da kendini allame sanan enayileri olsa bile. Bu yüzden, diyorum ki; bu dönüşlere hemencecik inanıvermeyelim. Haddizatında netameli bir iştir ve muayyen bir sürece tabi olan büyük ve derin bir plandır. Keşke bu dönüşler namusluca olsun ve biz yanılmış olalım. Keşke. Geçelim.
DÖRT: Hakeza şu Batılı diplomatların kurnazlıkları bu meyanda değerlendirilebilir. Bakınız, şunu asla beyninizden çıkarmayın. Batı bu milletin, bu ümmetin kadim düşmanıdır. Bu önyargılı bir değerlendirme değildir kesinlikle. Bu konuda bir hüccet ibraz edecek olursam Hollanda’nın Rotterdam Üniversitesi Rektörü olan ve tarihsel bilgisi fevkalade olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz beyefendinin geçenlerde bahsettiği sözünü gösterebilirim. Aynı düşünceyi ifade ediyordu. Bu yüzden, bazı konularda Yüce ve görkemli ülkeme ve soylu milletime tavır yapan Avrupalılara karşı tavır yapan Avrupalı yandaşlarına asla inanmayın. Zevahirde tavrı yaparlar ama zımnen desteklerler. Bu feci bir aldatma tekniğidir. Bu kendilerini efendi ve değişim odağı olarak ittihaz ettirmelerinin yumuşak taktiğidir. Onların gözünde Doğulu Toplumlar (ki yüce milletim de bu kategoridedir onların gözünde) her zaman barbardırlar ve ancak başkalarının eli ile medeni yapılabilirler. Uygur Atasözü der: ‘’köyün itleri küs olsalar da, kurdu görünce birleşirler.’’ Bu, asla değişmez bir kuraldır beyler.
Hatta, bu ülkede ki faaliyet sürdüren, dışarıya bağımlı bazı yapıların yanlışlıklarının o yapılar tarafından tenkitleri bile sahtedir. Savunusunu yaptıkları şeyin gözden düşmesini önlemek içindir. İşte o enternasyonallik özelliği olan yapılar burada ki temsilcilerinin yanlışlarını tenkit ediyorlar ki aslında bizim değerlerimiz yücedir ve bunlar yanlış icra ediyorlar diyorlar, hâlbuki kendileri de aynısını istiyorlar ama istemiyor görünüyorlar. Aha ne alçak tuzak gençlik için. Geçelim.
BEŞ: Son zamanlarda, kadim zamanların yıkım sebebi olan ahlaksızlık örnekleri zuhur etmeye başladı. Hatta övülerek, bu tür sefiller yüceltilerek ve örnek gösterilerek. Hafazanallah. Bu milleti ahlaki yönden çürüterek yok etmenin planları bunlar. Güç ile yok edemeyeceklerini biliyorlar ve bundan köpek gibi ürküyorlar. Zira, bu millet hala diri, hala ahlaki yönden azbuçuk sağlam sayılır ve bir felaket neticesinde birleşme iradesi gösterebilir. Bu yüzden üzerinde varoluşunu gerçekleştirdiği direkleri kemiriyorlar. Ki direkleri zayıflatınca zaten spontane yığılıp kalacaktır. Kendilerini çok akıllı zannediyorlar ki, aslında bunu beceriyorlar da. Tabi sayemizde. Lütfen akıllı olalım ve perdenin arkasına bakalım. Tekrar söylüyorum: her ferdin, bir yuvaya ihtiyacı nasıl güçlü bir gerçeklikse, her milletinde, bir vatana ihtiyacı o kadar güçlü bir gerçekliktir. Hakeza, bir yuvanın, nasıl güçlü bir otoriteye ihtiyacı muhakkak ise, bir vatanında güçlü bir otoriteye ihtiyacı muhakkaktır. Bu yüzden bu büyük yuvaya sonsuz sadakatli olunuz Allah aşkına ey ehl-i İslam. Buradan bu konuyla ilgili daha başka açılımlar yapabilirsiniz. Düşmanı iyi tanımalısınız. Ama mahvolmadan. Geçelim.
ALTI: Bu yüce ülkenin asli unsuru nedir sizce? Bu asli unsurun dayandığı asıl kaynak nedir? Bu ülkede, asli unsura (Türk’e) da; asli unsurun, varlığı ile varlığını gerçekleştirdiği ana kaynağa (İslam’a) da asla saygı yok. Ve bu bizatihi bu yüce değerlere dayandığını söyleyenlerin elleriyle de sağlanıyor bir nevi, ne acı ki. Çok basit bir misalle teyit edelim bu iddiamızı: şimdi bu ülkede bir tutuklama olur ve tutuklanan mason olursa ya da masonların kapıkulu olan biri olursa nasıl davranılır sizce? Tabi ki el üstünde tutulur. Hiçbir kuvvet onlara saygı da kusur etmez. Azami dikkat gösterilir. Yemesine, içmesine ve her yönde keyfine. Hatta cezaevine bile girmez ve direkt yatışa geçer istediği mekânda. Dışarıya kaçmayı başardıysa zaten tamamdır. Keyfi gıcırdır. Ağababalarıyla dem sürmektedir. Peki, aynı şeyin, asli kaynağa şaşmaz bir sadakatle bağlı olan asli unsurun bir cüzü olan birinin başına geldiğini düşününüz. Neler olur sizce? Kıvrım kıvrım kıvrandırırlar alimallah. İşkence seanslarına tabi tutarlar. Ömrünü cezaevinde tükettirirler. Yurt dışında olursa anında getirttirirler. Çok yazık. Tam burada kan ağlıyorum. Yanıyorum. Kör gözlere, sağır kulaklara, nasırlaşmış vicdanlara, felç olmuş beyinlere yazıklar olsun. Bu vatana sadakatin nasıl olması gerektiğini idrak edemeyen sefillere yazıklar olsun. Ana kaynağa bağlılığın nasıl olması gerektiğinden bihaber ahmaklara yazıklar olsun. Geçelim.
YEDİ: Şimdi bir insan düşünün, giydiği elbise başkasının, yaşadığı ahlak başkasının, içtiği su ve yediği ekmek başkasının, yattığı yatak başkasının, beyninde taşıdığı fikir başkasının, peki, bana söyleyin Allah aşkına, bu tür birisi için bizimdir diyebilir miyiz? Bu yapıda olanlardan bize dair bir plan ve proje bekleyebilir miyiz? Zor zamanlarda yanımızda olacaklarını umabilir miyiz? Ulvi değerlere (din-devlet-vatan-millet-ordu-emniyet-ezan-bayrak-ahlak-kitap) sadakatli olmalarını söyleyebilir miyiz bunlara? Olduk deseler de yürekten inanabilir miyiz? Ki her şey gün gibi aşikâr iken. Gencecik evlatlarımızı heder ediyoruz yemin ediyorum. Bir devlet ki, üyesini, kendini var eden ulvi değerlere yöneltemiyorsa, o ulvi değerlerle üyesini yetiştiremiyorsa, dayandığı asli kaynakla o üyeyi boyayamıyorsa, milli ve manevi değerlerle üyesini teçhiz edemiyorsa o devlet ne menem bir devlettir Allah aşkına? Varlığının idamesini nasıl sağlayacaktır? Kendisini oluşturan milletin bekasını nasıl sağlayacaktır Allah aşkına?
SEKİZ: Siyasette ilginç gelişmeler oluyor. Çok teennili ve müteyakkız olmak icap ediyor. Her gülen yüzün cazibesine hemen kapılmayın. O gülümseyen simaların ardında ne vahşi karanlıklar gizlidir kim bilir? Şimdi, muayyen bir değerler manzumesine dayanan güçlü ve büyük bir yapıyı çökertmek için aynı değerler manzumesine dayanan yapılar kurarlar ki hedefte olan yapı küçülsün ve bölünsün ve yemesi kolay olsun. İşte burada çok uyanık olmak icap ediyor. Bakınız, bu topraklar çetin topraklardır. Burada her şey çok zordur. Burada her şey hesaplıdır. Burada hep perdenin ardı önemlidir. Burası kadim medeniyetlerin üssüdür. Burası her nevi milletin üyelerinin cirit attığı bir yerdir. Burası dünya devletlerinin iltisak noktasıdır. Her hedefe giden yol buradan geçer. Hâsıl-ı kelam bu topraklar dünya siyasetinin merkez üssüdür. Lütfen muayyen bir süreliğine bireysel menfaatlere odaklanmaktan vazgeçip toplumsal menfaate odaklanalım ve bu minvalde düşünelim. Zira kaybımız çok büyük olacaktır ve bu ülke, bu devlet, bu millet feci bir yıkımla son bulacaktır. Geçelim.
Ne yaptığımız, niçin yaptığımızı ve kim için yaptığımızı bilelim lütfen.
‘’üstün akıllılardan başkası da derin düşünemez.’’ Allah.