Özcan Pehlivanoğlu
Bu günlerde hepimizin merakla izlediği Ruhban Okulu'nun açılması
tartışması sürüp gidiyor.
Ruhban Okulunun yeniden eğitime açılmasını büyük hararetle
gündeme taşıyanlar, ne yazık ki Yunanistan'ın egemenliğindeki Rodos Adasında bulunan Süleymaniye
Medresesi'nin geçtiğimiz günlerde yıkılması ile Rodos'ta bulunan Müslüman Türk
Azınlığın sorunları karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyor.
Rodos ve On İki Ada Türkleri; Patrikhanenin oyunları ile Türk
hakimiyetinden çıkmış binlerce kilometrekarelik vatan topraklarından çok cüz'i
bir kısmına, küçük bir örnektir.
İçimizde beslediğimiz yılanlar daima Türk Milletine zarar verecek
tezleri desteklemiş ve uygulamalara öncülük etmişlerdir. Bu tarih boyunca hep
böyle olmuştur. Şimdi de aynı görüntüler tekrarlanmaktadır.
Fener Rum Patrikhanesinin, Türk Milleti ve Devleti aleyhine hangi
oyunları sergilediği başta Atatürk'ün nitelendirmeleri ile sabittir.
Eğer burada meseleye Türk Milletinin penceresinden bakmayıp, Ortodoks
Alemi ve onun doğal müttefiki Avrupa Haçlı zihniyeti açısından bakarsanız, Patrikhaneyi
ve günümüzün Ruhban Okulu açılması hadisesini masum bir öğrenim hakkı talebi
olarak değerlendirebilirsiniz.
Patrikhane ruhani olduğundan daha fazla siyasi faaliyetler içinde
olan bir kuruluştur. Ekümeniklik iddiası ve İstanbul'u Vatikanlaştırma çabaları
bunun bir göstergesidir.
Büyük fikir anlamına gelen ? Megalo İdea; İstanbul başkent olmak
üzere Bizans İmparatorluğunu en geniş sınırları ile dirilterek Yakın Doğu'da
büyük bir Yunanistan kurmayı ifade eder.
Ana hedef Megola İdea için
yüzyıllardır atılan her adım Patrikhane'nin dini tarafından ziyade siyasi
işlevini ortaya çıkarmıştır.
Heybeliada Ruhban Okulunun yetiştirmelerinden olan Makarios'un
Megola İdea'ya bağlı olarak Kıbrıs'ta Türk halkına planladığı katliam ve
soykırım, kahraman Türk Ordusunun 1974 yılında son anda yaptığı müdahale ile
önlenmiştir. Bunların Türk Milletine
nasıl unutturulduğunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Komşumuz Yunanistan'ın, Patrikhanenin öncülüğünde Mora İsyanı
(1821) ile kurulduğunu, bu isyanda binlerce masum Türk'ün acımasızca
katledildiğini ve halen Yunanistan'ın, Patrikhanenin siyasi projesi olan Megalo
İdea kapsamında sevk ve idare edildiğini gelin bir kez daha hatırlayalım.
Bu durum zaten Yunanlılar
tarafından Hiçbir zaman inkâr edilmez ama nedense bizim içimizde yaşayan
Patrikhane sevdalılarınca daima gözümüzün önünden uzak tutulur.
İsterseniz gelin; Patrikhanenin Türk Milletine karşı Megalo İdea
çerçevesinde yaptıklarını bir bir sıralayalım:
1.Bağımsız Yunanistan'ın Türk toprakları
üzerinde kurulması ve Yunanistan'ın kuruluş tarihinden itibaren topraklarını
Türklerin aleyhine üç misli genişletmesi,
2.Balkan Savaşı ve sonrasında Yunanistan'ın kazandığı topraklar,
3.Girit İsyanı ve Girit'in Yunanistan'a
katılması,
4.Batı Trakya ve Oniki Adaların Yunanistan'a geçmesi,
5.Türkiye'nin 15 Mayıs 1919'da
Yunanistan tarafından işgali, ki yaklaşık 3,5 yıl süren bu işgal; Allah'ın
yardımı ve Mustafa Kemal gibi bir önderin varlığı ile sona erdirilmiştir.
6.Kıbrıs'ın 1974 yılında Enosis planı dahilinde Türklerden arındırılmış bir
şekilde Yunanistan'a bağlanmak istenmesi,
7.Yunanistan karasularının
8.Patrikhanenin Ayasofya Camiini kiliseye döndürme çabaları,
9.Doğu ve Orta Karadeniz'de Pontus Rum
Devleti kurma hayali ve daha niceleri...
Bunlar yalan mı ???
Meseleye Türk Milleti tarafından bakılınca inanılmaz büyük toprak
kayıpları, zulümler, katliamlar ve soykırımlar var.
Bu süreçte kazanılan tek şey, şehit kanları ile sulanan KKTC
toprakları ve kurtarılan Kıbrıs Türkleri...Şimdi de onları satmaya çalışan,
patrikhane ve arkasındaki ABD, AB, İsrail yanlısı iç düşmanlar siyaset ve medya
sahnesinde arz-ı endam ediyorlar.
İstanbul'un fethi ile kendisine ve inancına kol kanat gerdiğimiz
patrikhanenin bize yaptıkları maalesef bunlar.
Çoğunlukla arkadan vurmak
ancak bizi en zayıf gördüğünde de 15 Mayıs 1919'da başlayan Yunan işgali gibi
uygulamalara başvurmak.
Bu arada biz ne yapmışız; Atatürk'ün Türk Milletine ve devletine
karşı fesat ve ihanet yuvası olarak nitelediği Patrikhane'nin, Mora isyanında Müslüman
Türklerin kılıçtan geçirilmesini teşvik ettiği için dönemin patriği Gregorios'u
asmışız.
Bu Gregorios; aynı zamanda Rus Çarına Türkleri içinden yıkmak
için mektup yazan patrik.
Şimdi bu Patrikhane Türk Milleti adına sonuçları aleyhimize olan birçok
dümen çevirecek biz de her zaman olduğu gibi aval aval seyredeceğiz. Öyle mi? Öyleyse
yazıklar olsun bize...
Ruhban Okulu'nun açılması izah ettiğimiz bu sebeplerle hukuki
olduğu kadar siyasi sonuçlar da içermektedir.
Her ne kadar Barthalomeos en büyük rakibi Rus Patriği Kiril'i
karşılarken, hükümetimiz bu konuyu da çözmeye kararlıdır, dese de; Türkiye'de
Hiçbir siyasi iktidarın, milletin ve devletin bekasını ilgilendiren bu konuda,
ulusal ve uluslar arası hukuk kurallarını ve Lozan Anlaşmasını bir kenara
iterek karar verme hakkı ve gücü yoktur.
Tarihe bakınca; verilmiş yanlış kararların Türk Milletine ve
devletine kaybettirdikleri ortada iken alınacak yeni kararların milli
mutabakata dayandırılması bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Ruhban Okulunun sadece teolojik eğitim vererek din adamı
yetiştiren bir okul olmadığı mezunlarının yaptığı işlerden bellidir. Bu
mezunlar daima Türk Milleti aleyhine çalışmıştır.
Ayrıca bu okula hukuken açılma izni verilmesi halinde, ABD-AB ve
İsaril'le işbirliğine girişmiş ve İslam'ı kullanan iç düşmanların benzer
okullar açma taleplerinin önümüze gelip gelmeyeceği iyi sorgulanmalıdır.
Bir Balkan Türk'ü olarak ecdadımın başına gelenlerden dolayı
Patrikhane'nin rolünü ortaya koymanın kaçılmaz bir görev olduğunu düşünüyor ve
bunları Türk Milletinin her ferdi ile paylaşmak istiyorum.
Yoksa Batı Trakya Türkleri'ne, Rodos ve İstanköy'deki Türklere,
Kıbrıs Türkleri'ne olan görevimizi yapmamış oluruz. Biliyorsunuz insanlar
unutulunca ölürler...
Arşiv