Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Dava hakkında söylenmeyen kalmadı.
Bir tek şu; AKP, dava görülürken kendisine yönelik suçlamaları çürütür ve AK’lanır. Bir tek bu söylenmedi, söylenemedi.
Söylenenlerden örnekler: 21.03.2008 tarihli Bugün gazetesinden; “Yüzde 47'nin hukukunu savunmak esas olmalıdır(Ahmet Taşgetiren). Şimdi 16 milyon yurttaşımız Sayın Başsavcı'yı kendilerini "laik Cumhuriyetin düşmanı" gibi takdim etmiş olmasından ötürü şikâyet ederse ne olur?(Mehmet Metiner). "Türkiye'de hukuk vasıtasıyla sessiz bir darbe yaparlar"(Can Aksın).
Yeni Şafak’tan; “Darbe kalkışması, sistem hastalığıdır… Ve hasta entelektüel ve aktörlerdir… Devletin hükümete karşı kalkışmasıdır…21.03.2008.
Açık bir şekilde devlet merkezli yeni topyekûn bir saldırı. Basın marifetiyle darbeler yaşamadık mı daha önce?” 20.3.2008.
Olan, ‘yargı ve hukuk gücü üzerinden gerçekleştirilen bir darbe girişimi’dir… demokrasi tokadı. Kapatma davası bir atımlık bir kurşun mudur? Yargı üzerinde ince ayar, diğer bir ifadeyle yeni bir militan demokrasi uygulaması. 19.03.2008.
Yargının mantıksızlık ve futürsuzlukta, sudan sebeplerle kapatma davası, keyfi nedenle açılan bu dava. Sorumsuzluk, istikrara kasıt, toplumu yasalara uyarlamaya çalışan yargıçlar hükümeti… yargı da tahrip edilmektir, adalete inanç yıpratılmaktadır. Akla Sezer'in yargıçları tabirini getirmektedir. Nitekim Prof. Dr. Ergun Özbudun'un ‘En iyi ve sağlam yol halkı kapatmaktır. Uzaydan halk getirmektir’ sözleri.
Açık: Anayasa Mahkemesi kapatma kararı vermeyecek.” 15.03.2008 (Ali Bayramaoğlu).
* * *
Yukarıdaki önermeler, yazılanlar, tavsiyeler ne kadar ciddi ise, benim şimdi sunacağım öneri de o kadar ciddidir. Üstelik kolay uygulanabilirliği dolayısıyla en ciddisidir.
Parti kapatılması; söz konusu parti, bölücü, irticai fikirler bile savunsa demokrasiye aykırıdır. Çünkü bu iddiaları, şiddet kullanmadığı sürece gerçekleşmesi mümkün değildir. Velev ki, söz konusu partiler yüzde 90 gibi oylar alsalar bile!
O zaman kapatmayı bir kalem geç!
Peki, yaramazlık eden parti cezasız mı kalsın?
Hayır.
Her yaramaz parti için özel ceza düşünelim. Adalet ve Kalkınma Partisi için ben özel cezayı düşündüm.
Bu partinin en büyük gücü kısaltmasından geliyor. AK!
Vatandaş
seçim sandığının önüne gelip, oy pusulasını ele alınca, bir bakıyor ki; yok, hiçbir partinin birbirinden farkı.
Kendi kendine, ne yapayım, diye soruyor?
Ha, burada adı Ak olan bir parti var. Ak, pak, tertemiz! O zaman, oyumu buna vereyim bari diyor ve veriyor.
Eğer bu partinin kısaltmasının “AK” olmasını ortadan kaldırırsak, partiler arasındaki haksız rekabeti önlemiş oluruz.
Bu öneriye, bütün tarafların sıcak bakacağına eminim. Her ne kadar, AKP’nin elinden önemli bir tanıtım aracı alınıyorsa da kapatılmaktan iyidir. Bu durumda liderlerin yasaklanması da söz konusu olmayacağına göre, bundan iyisi sadrazamın seyisi.
En önemlisi, ülkemiz parti kapatma ayıbından kurtulur. İçte ve dışta, “get lan, siz de demokratik ülke misiniz?” sorgulamaları biter.
Önerimin uygulanması durumunda, artık hiç kimse Adalet ve Kalkınma Partisi için AK Parti diyemeyecektir. Ya ne diyecektir? AKP veya tam ismini.
Peki, yasağa uymayanlar, dili sürçenlere ne ceza verilecek?
Onu da düşündüm.
Ağızlarına biber sürülsün.
Kim sürecek?
Anneleri.
Anneleri rahmetli olmuşsa?
Her ilçedeki yılın annesi bu işle görevlendirilsin. Mayıs’ın ikinci pazarında seçilecek olan yılın anneleri, bu görevi yapabilecek kadar dirayetli anneler arasından seçilsin. Onlara, fazla mesai yapacak olurlarsa, pirim vermek de düşünülebilir.
Ankara’nın Çankaya ilçesinde, 39 annenin yılın annesi seçilmesini tavsiye ediyorum. Çünkü o ilçede yasağı çiğneme potansiyelinin gayet yüksek olduğu bellidir. Yasağı ihlal edeceklerin ağzına biber sürmeye, 39 anne ancak yetişebilir.
Türkçenin karasevdalıları
Bir tarih boyunca işlene yontula güzelleşmiş halk şiirine, aile
harimine, millî vicdana yerleşmiş kelimeleri sevmemiz, anlamamız ve korumamız
tabiidir. Böyle kelimeler dillerde,
efsanenin Nisan yağmurundan düşen damlaları sedef içinde saklayıp işledikten
sonra iri ve parlak inciler haline
koyması gibi zamanla ve sabırla işlenmişlerdir. Bu halis incileri birtakım
encik boncukla değiştirmek en azından incideki kıymeti anlamamaktadır.
Nihat Sami Banarlı
Arıyorum
(Önceki günden devam)
İki katlı
evinizi dubleks,
Üç
katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre, diye bileniniz,
Bahçe
çiçeklerini flora diye
koklayanınız var mı?
Yusuf Yanç (Devam edecek)
Neyzen’den
Acaba ben bugün
kendime insan mı desem,
Yoksa emsalimi
temsil ile hayvan mı desem?
Her yanından
kemirir yurdumuzu azgın bir hırs,
Çekilen kahra
lûtuf, çileye ihsan mı desem?
Gözünü açma da
sen var elin efkârına uy,
Eli dinle, ele
bak, el sözüne kan mı desem?
Dalkavukluk denilen ilim kapısının
sırrı,
Bilinirse
apışır servet ve seyran mı desem?
İşte yüz
bulduların yaptığı iş, bildiği söz,
İstikamet
karaborsa, çala çırpan mı desem?
Karagözcü ne
komuş perdeye göstermeye bak,
Sen bırak da
sözü git dertlerine yan mı desem?
Sonu yoktur, bu
didişmek ezelidir Neyzen,
Hikmetin
buyruğu eskisi gibi el’an mı desem?