Siyasetçi öfkeli.
Medyacı öfkeli.
Gösterici öfkeli.
Polis öfkeli.
Üniversiteli öfkeli.
İşçi kaygılı.
Çiftçi kaygılı.
Esnaf kaygılı.
İşadamı kaygılı.
Gazeteci kaygılı.
Yazar gergin.
Çocuklar gergin.
Sanatçı gergin.
Sporcu gergin.
Sürücüler ezelden gergin.
Emekli kırgın ve kızgın.
İşsizler hem küskün, he kızgın.
Suratlar asık.
Hava gergin.
Ülke kutuplaşıyor.
Cumhurbaşkanı, TÜSİAD, Sivil Toplum Kuruluşları, Aydınlar öfkeli ve gergin olanlara “itidal” çağrısı yapmaya hazırlanıyorlarmış.
Onların çağrısının sükûneti sağlayacağına inanıyor musunuz?
Bir kere, Cumhurbaşkanı, kendisi yasaklanma tehlikesi altında… Nasıl sakin olsun?
Benim bu çağrılara karnım tok. Hiçbir faydası olacağına inanmıyorum.
İki parti kapanma tehdidi altında… Aslında gerginliğin sebebi kapanma ihtimalinden çok, bazı siyasetçilere yasak gelme tehlikesi. Özellikle Erdoğan’a.
Sayın Başbakan’ın siyasetten yasaklanma ihtimali, kendisini çıldırtıyor. Kendisiyle beraber istikbalini ona bağlamış ne kadar vekil, medyacı, “gasteci” varsa hepsini deliye döndürüyor. Bu şartlarda onların sakin olmasını bekleyebilir miyiz?
Peki, ne yapalım?
Arkanıza yaslanın. Derin bir nefes alın. “Dur bakalım! Ne yapıyorum ben? Neden bu kadar gerginim?” diye bir düşünün.
“Enseyi karartmayın!”
Çetin Altan kadar iyimser değilsem de, dünya tersine dönmez. Onu biliyorum.
Gerilmenin başta kendimiz, hiç kimseye bir faydası olmaz.
Sükûnet rüzgârlarını biz, aşağıdan yukarıya doğru üfleyelim.
Nefeslerimizi birleştirirsek, belki kuvvetli bir rüzgâr halinde Ankara’ya kadar ulaşır.
Belki bir yararı olur.