1.Sevgili dostlar kimse kusura kalmasın. Sorumluluklarımızın gereğini yapmıyoruz. Herkes kendini ve sülalesini kurtarma operasyonlarıyla meşgul. Korkuyoruz. Gerçekleri görmekten korkuyoruz. Bırakıyoruz, atıyoruz. Yani diyoruz, bugüne kadar herkes kesesinin derdine düştü ve malı götürdü, âlemin aptalı biz miyiz diyoruz ve malı götürmek için susuyoruz, gerçeği örtüyoruz. Koltuğa geçeyim, adamımı seçeyim, nimeti biçeyim ve huzurla göçeyim telakisiyle her şeyi harcıyoruz. Namussuzuz. Ve bu bize çok pahalıya patlıyor. Özgürlüğümüz gidiyor. Şerefimiz yok oluyor. Vatanımız payimal oluyor. Değerlerimiz çürüyor. İnsanlık ölüyor ve insan ölüyor. Aldatıyoruz, aldanıyoruz. Hakkımızı aramaktan ürküyoruz. Kendimizi değil dayatılanı yaşıyoruz. Sormuyoruz, sorgulamıyoruz. Sunulanla yetiniyoruz daha fazlası hakkımızken. Kendi yurdumuzda paryalık yapıyoruz. Adeta marabayız. Bir türlü birlik olamıyoruz. Birlik olmamamız içinde bin türlü oyun kurmuşlar. Oyun kurucularda bizden değil. Kurucular masonlar, uygulayanlar da yerli uşaklar. Herkes bir yerlerin ürettiği sloganları papağan gibi tekrar edip duruyor. Sürüyle sendika ihdas etmişler. Her sendikalı kendi sendikasının kölesi olmuş. Sürüyle parti icat etmişler. Her partili partisinin adeta kulu olmuş. Ne sorgulama var, ne tenkit, ne de hizmet alma mücadelesi. Sendika ağaları ve parti paşaları kendi keyiflerinin derdinde. Sendikalar memurları sömürüyor, partiler tümden bir halkı sömürüyor. Seçime giren bir partiye trilyonlarca para veriliyor ve bir parti çıkıpta halkın alın teri bu, haram bu, almamalıyız, çarçur etmemeliyiz demiyor, diyemiyor. Bir vekil, hakkı olmayan maaşı alıyor ve iştahla yiyebiliyor, kıyak emekli oluyor ve keyif sürüyor. Bizlerde susuyoruz. Sendikalarda temsil ettikleri memurların haklarının derdinde değil kendilerine verilecek sus payının yükseltilmesi derdinde. Ve bizler bunları görmüyoruz ya da görmek istemiyoruz. Ne kadar iğrenç ve sefil bir durum değil mi? Birileri Atatürk satıyor, birileri vatan satıyor, birileri din satıyor. Bizde bunlar satılır mı ulan şerefsizler diyeceğimize mal bulmuş mağribi gibi koşuyoruz. Kodamanlar politikacıları kullanıyorlar, politikacılarda halkı. Kimse halk adına iş yapma derdinde değil. Ve korkuyor açıkçası. Oysa siyaset korku yeri değil her ne pahasına olursa olsun iş yapma yeridir. Ama iş yapmıyoruz. Korkunun kölesi oluyoruz ve gelmişken malı götürelim diyoruz. Oğlum şimdi konuşma ve iş yapma değil malı götürme zamanı diyoruz. Onursuzuz, namussuzuz, haysiyetsiziz.
2.Şu açılım işinde dikkatli olunmalı demiştik. En başta isim yanlış kondu diye ifade etmiştik ki öyleydi de zaten. Düzelttiler ama isim yanlış konunca ilk başta ciddi tereddütlere sebebiyet verdi. Evet, kan dursun ki; bu, yüreği olanlar için kesinlikle çok önemli bir durum. Yüreği yüceliklerden mahrum biri bu olayı idrak edemez asla. Ama çok dikkatli olunmalı. Bu iş onurlu bir şekilde çözülürse idam kesinlikle gündeme gelmeli. Vatana ihanet eden kesinlikle yağlı urganda ve halk meydanında sallandırılmalı, hem de asla yürek sızısı duymadan. Evet, Doğu bölgemiz kesinlikle kalkındırılmalı. Sosyal adalet mutlaka sağlanmalı. Toprak reformu muhakkak yapılmalı. Kodamanlara artık dur denilmeli. Devleti ve milleti soyanların mülklerine el konulmalı ve paylaştırılmalı adil olarak, halka. Vergiler adil olmalı ve mutlaka alınmalı. Hizmet her yöne eşit şekilde götürülmeli. Soygunculuğa son verdirilmeli. Kirli işlerden, terörden rant üretenler ifşa edilmeli ve en ağır cezalar verilmeli. Vatan çocukları yüce değerlerle yetiştirilmeli. Bu mukaddes vatanda fitne peşinde koşanlar, görünürde vatancı ama gerçekte manda ve himaye yanlısı olanlar itlaf edilmeli. Artık tam bağımsız ve özgür Türkiye inşası için start verilmeli. Bu yolda handikap teşkil edenlerin beynine demir yumruk indirilmeli.
Dağdan inecek olan PKK teröristleri şehirde muhakkak birer Stalinist militan olacak ve zihniyet değişimi ajanlığına soyunacaklardır. Fazla özgürlük düşü, bu ülkenin milli birlik ve beraberliğine ağır bir darbedir. Bu dağlılar kesinlikle şehirde çok iyi takibata alınmalıdırlar. Bu projede bebek katili dağlılar ve dağlıların bebek katili olan başları asla muhatap alınmamalıdır. Alınmasını isteyenlere haddi bildirilmelidir. Kimse soytarılık yapmamalıdır. Bu, iki, kirli, karanlık ve vahşi odak dikkate alındığı takdirde bu işin akamete uğraması muhakkaktır. Herkes haddini bilmelidir. Ateş elde tutulmaz. Oyun akıllı ve kuralına göre oynanır. Bu oyuna gelmiş Kürt vatandaşlarımız bu konuda açık şekilde aydınlatılmalı, gerçekler anlatılmalı. Kendilerini temsil ettiğini ifade edenlerin gerçekte asla kendilerinin hayrına çalışmadıkları açıkça söylenmeli. Bu işin bitirilmesinde kararlı olunmalı muhakkak. Bu işin devamından rant üretenler halka apaçık olarak ifşa edilmelidir. Bu oyun çok derin bir oyundur. Bu oyun bu ülkenin kaderini ele geçirme oyunudur. Çoğu, Türk görünen unsurda bu oyunun içindedir. Bu ülkenin çocukları stalinist bir rejimin altında ezilmek istenmektedir. Çoğu aydın geçinen sefil beyinli tipte bu oyundan haberdardır. Bu çok netameli bir projedir. Uluslar arası boyutları olan. Evet, belki bu vatan üzerinde bölünme planları yoktur ama bu vatanın kaderine hükmetme planları kesinlikle vardır ve olacaktır. Bu asla unutulmamalıdır. Bu ülkede küresel baronların gölgesinde hareket edecek, İslamlık ve Türklük unsurlarından arındırılmış liberalizm boyasıyla boyanmış, sahte özgürlükle süslenmiş Stalinist bir rejim ikame edilmek istenmektedir. Şu an cehennemin taşları döşenmektedir. Bu kesinlikle bilinmelidir. Ve Lenin’in ‘’self determinasyon’’ lafına inanan herkeste bu işte riyakâr tavır sergilemektedir. Aslında bu gruplar federasyon taraftarıdırlar ama asla oldukları gibi görünmemektedirler. Halkı aldatmaktadırlar. Bu işlerde Mustafa Kemal utanmazca kullanılmaktadır. Biraz önce bahsettiğim, bu oyunun içinde olan Türk unsurlar bunlardır işte. Halk asla aldanmamalıdır. Gerçek aydınlarda halkı aydınlatmalıdır. Korkmamalıdır. Susmamalıdır.
Söyleyin bana, Lenin’in ‘’self determinasyonuna’’, Darvin’in ‘’doğal seleksiyonuna’’ inanan ve bu safsataların, genç beyinlere zerkiyle iştigal eden bir güruh nasıl olurda bütün iman ve insan düşmanlarının müttefik olduğu bir mevzuda ittifak ederler ve Türk kimliğine sahip çıkarlar. Bu sonsuz azaplarla dolu bir oyundur dostlarım. Bir kere malum iki şahsın teorileriyle yoğrulmuş bir yürekte ne İslamlık ne de Türklük sevgisi asla ve kata yoktur ve olamaz.
Buradaki gizli bir oyunda muhtemelen şudur ki; toplum, önce, liberal-kapitalist bir yapıya dönüştürülecek. Yapay özgürlüklerle hipnotize edilecek. Bu özgürlüğün doğurduğu sersemlikle değerlerinden soyutlanacak. Ruhsal donanım iflas edecek. Bütün erdemler terk edilecek. Tek ölçüt meta olacak. Zımnen ve tedricen bir çatışma zemini zaten bu arada oluşturulmaktadır. Daha sonra, manası tükenen ve ruhi donanımı iflas eden toplumda, liberalist-kapitalist yapıyı ikame edenler tarafından kapitalizme lanet biçiminde propagandalar düzenlenecek ve önce maskelenmiş ılımlı Stalinizm sonrada maskesiz vahşi stalinizm hâkim kılınacaktır. Ki Karl Marks demiyor mu; ‘’komünizmin bir yere yerleşmesi oranın ilk önce kapitalist aşamadan geçmesine bağlıdır’’ diye? Akıllı olalım, akıllı oynayalım. Aptallığın lüzumu yok.
Bütün bu oyunlara karşı masum ve temiz çocuklarımızı mana ile donatmalıyız, ahlak kanunları ile nizama sokmalıyız, paraya değil Allah’a tapmalarını sağlamalıyız. Namuslu ve özgür yaşamak mı iyi yoksa yapay zenginlik içinde it gibi yaşamak mı? Karar bizimdir ve karar kaderimizdir.
3. Şu sendikalarda artık işleri olmayan meseleleri bırakıp asli işlerini yapmalılar. Temsil ettikleri kitlelerin haklarını namusluca aramalılar. Memurlar adına gerekirse ittifak yapmalılar. Birlikten kuvvet doğar. Kuvvet ise hak edileni almakta güzel bir araçtır. Sus payı alıp memurun hakkından feragat ediyorlar utanmazca. Sonuna kadar diretmeliler. Eylemse eylem. Hem de milyonlarla. Söyleyin bana ikilik olmasa, herkes memurun hakkını aramakta namuslu davransa ve güçlü bir ittifak yapılsa ve meydanlara milyonlar tek can, tek yumruk ve tek fikir olarak dökülse hak alınır mı alınmaz mı? Kesinlikle alınır ama bunu birileri engelliyor. Herkes kendi sendikasını onurluca uyarmalı. Haddini bil arkadaş demeli. Şerefli ol ve hakkımı insanca ara demeli. Seni ilgilendirmeyen şeylerle uğraşma demeli. İdeolojik takıntıya girmemesi için uyarmalı. Zira bu takıntılar ve bu minvaldeki söylemler birliğe darbedir. Ki görüyoruz. Adamın işi hak arama ama o hakları engellemek için mücadele veriyor. Bu ne biçim sendika arkadaş? Üstelik işin olmayan bir şey bu uğraştığın. Sen kendi derdinle ilgilensene arkadaşım.
4. Ayrıca bir derin yara olan evli çiftlerin birleştirilmesi sorunu da acil olarak çözüme kavuşturulmalıdır. Geçenlerde televizyonda izledim. Bu durum karşısındaki acziyetlerini dile getiriyorlardı ki çok haklılardı. Aileyi bütünlemek varken ve bu yönde çalışılması gerekirken parçalamakta neyin nesiydi? Üstelik devleti temsil makamında olan kurumlar eliyle. Bu ne garabettir arkadaş? Nesli bu şekilde mi koruyorsunuz siz? Devletin en temel dinamiği olan aileyi bu şekilde mi ayakta tutmak niyetindesiniz? Bu çok ayıp bir şeydir. Bundan utanç duyulması gerekir. Ne din cevaz verir buna ne de töre arkadaşım. Bu bir insanlık suçudur anayasal suç olmaktan önce. Böyle bir toplumda huzur olur mu? Dirlik, düzen olur mu? Sevgi, muhabbet bağları perçinlenir mi? Çocuklarımız sağlıklı büyür mü? Yani bir sorun binlerce sorunu doğurmaktadır. Bu durum kesinlikle çözüme kavuşturulmalıdır. Evli çiftler, kesinlikle, rahatça yuvalarında kavuşacakları şekilde birleştirilmelidirler. Bu huzurun sübabıdır. Umudun, saadetin, sevginin, muhabbetin kaynağıdır. Bu bir devlet organının en hayati ve öncelikli görevidir. Bu görevin tehiri umudun, saadetin, sevginin, muhabbetin tehiridir. Bir anlamda, mübalağa sayılmazsa, neslin katlidir. Haddizatında bu konu 3. maddeyle de ilgilidir. İşte sendikayım diyenlerin bir numaralı görevleri. Uğraşsana, çözüme kavuşturmak için amansız bir mücadele versene arkadaşım. Ne duruyorsun? Ama hayır sen sahtekârsın. Sen, seni ilgilendirmeyen, malayani işlerle iştigaldesin. Oyunda oynaştasın.