Kader
bu ya Avrupa’da bunca büyük ve dişli ülke olduğu halde, 2010’da Afrika’da
yapılacak olan Dünya Kupası elemelerinde gurubumuza düşen 5 ülkeden 4’ü küçücük
ülkeler: Bosna-Hersek, Estonya,
Ermenistan ve Belçika. Tek dişli takım ise İspanya.
05
Eylül Cumartesi akşamı bu takımlardan Estonya milli futbol takımıyla maçımız
vardı. Maç öncesi, medyada öyle bir hava yaratıldı ki, 2 milyon nüfuslu Estonya’yı yenmemizin sanki zor olacağı izlenimi
verildi. Maç çok “kritik”miş, mutlaka yenmemiz lâzımmış.
Elbette
futbol takımının gücü ülkesiyle mutlaka doğru orantılı değildir. Fakat çok yakın tarihlerde; önce dünya kupasında,
sonra da daha geçen yıl Avrupa Futbol şampiyonasında yarı final oynayan bir
Türkiye’den bahsediyoruz. Böyle bir Türkiye’nin, üstelik kendi sahasında,
uluslar arası bir başarıya imza attığını görmediğimiz Estonya’yı yenmemesi
mümkün mü?
Nitekim
çok rahat bir şekilde 4-2’lik bir skorla yendik. Gerçi, maçın başında bir kaza golü yiyerek
alta düştük. Fakat Türk milli takımı rakibinden o kadar üstündü ki, geriye
düştüğümüz dakikalarda bile, maçın sonucu konusunda hiçbir endişem yoktu.
* *
* * *
Maksat
Ne?
Peki, neden maç öncesi sanki gerçekten zorlu
bir maça çıkacağımız izlenimi verilmek istenmiştir?
Çünkü
maça 2 bakanı ve sayısız milletvekiliyle
Başbakan’ın da gideceği bildirilmiştir de ondan. Koskoca ülkenin başbakanı
uyduruk, sonu daha maç başlamadan belli bir maça mı gitseydi yani?
İlgi
nasıl çekilecek? Tabii ki endişe yaratacaksın, heyecanları körükleyeceksin…
Zihinleri esir alacaksın.
Zihinleri
sadece 1 maç akşamı için değil, uzun vadeli bir süreç için teslim alacaksın.
2010’daki dünya kupasına gitmemiz hayati önemde!
Çünkü
gurubumuzda 1’nci olsaydık iş bitecek ve gelecek Haziran’a kadar başka milli
maç oynamayacaktık. Ama buna imkân yok; hiç yenilgisi olmayan İspanya
birinciliğini ilân etti.
* *
* * *
2’nci
Olursak Ne Olur?
İşte burası çok mühim! Her şeyden önce, grupta
2’nci olma ihtimaliniz sürmeli. Yoksa yapılacak maçların bir heyecanı kalmaz.
Gurupta
2’nci olmanın çok önemli diğer avantajı, bu eleme maçları bittikten sonra,
2’ncilerin katılacağı yeni elemeler başlıyor. Yeni guruplar oluşturulacak, yeni
maçlar yapılacak. Eh, işin ucunda da dünya kupasına gitmek olduğuna göre, bu
bütün millete yeni milli heyecanlar getirecek demektir…
Elbette bu da geçim
sıkıntısından, işsizlikten, yolsuzluktan, terörden, asayişsizlikten, eğitim,
sağlık, ulaşım Vs. sorunlardan bunalan halkın dikkatlerini başka yönlere çekmek
imkânı bahşediyor.
İşi
başından aşkın olması gereken Başbakan, minik bir ülkeyle yapılacak bir maça
neden bu kadar önem verdiğini göstermeye çalışıyor? Bir maça gitmekle kaç kuş vuruyor?
Futbolseverlere
şirin gözükmek…
Siyasetten bunalan,
çözümsüzlükten tıkanan dimağını dinlendirmek…
Medyanın
ilgisini gerçek meselelerden futbola çekmek…
Elbette
futbolculara gaz vermek… Muhakkak, ülkenin Başbakanının seyrettiği bir maçta
futbolcular daha bir gayretli olacaklardır.
En mühimi gelecek ayların
gündemini kurtarmak…
Guruptan
2’nci olarak çıkmamız durumunda; zaten her hafta, neredeyse her gün yapılan ve
konuşulan lig maçlarının yanı sıra, önümüzdeki 9 ay boyunca ülke gündeminde
sürekli bir “dünya kupası” tartışmaları olacak…
“Açılım”ların
bunalttığı, çıkış kapısı aradığı böyle bir dönemde bir başbakanı daha fazla ne
rahatlatabilir?
Arşiv