SEL VE MEHMETÇİK...

Özgür DENİZ - 11.09.2009

            Öncelikle İstanbul vilayetimizde vuku bulan sel felaketinden dolayı aziz halkımıza geçmiş olsun diyorum. Felakette hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Allah kalanlara sabır ihsan eylesin. Durup düşünmemiz gerekiyor. Sebepleri teşhis etmemiz gerekiyor. Sonrada cephede vatan uğruna toprağa düşen canların, onurlu Mehmetçiklerin aziz aileleri başta olmak üzere aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Allah her iki acı olayda da can veren, şehit olan insanlarımıza rahmet etsin.

Ne garip bir ülkenin ne garip insanlarıyız. Ne derin sabrımız var. Oysa ortalığı sarsacak olaylar yaşanıyor. Ama koşulsuz itaati öğreten yanlış alınmış din öğretisi bizi kuru sabra yöneltiyor. Olaylara kuru bir tevekkülle yaklaşıyoruz. Oysa hesap sorulmalıdır. Evet, sel, önü alınamaz bir felakettir ve bir derstir haddizatında. Yüce Allah’ın bir takdiridir son tahlilde. Yani kaderdir. Amma bir önlemde alınamaz mıydı? Alınabilirse niye alınmadı? Almayan kimdi? Bunlar sorulmalıdır. Fakat bu olaylar asla siyasi bir rant aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu katıksız bir yüzsüzlük olur. Zira toprağa düşen canlara ihanet edilmiş olur.

Yine, Mehmetçiğin şehit edilmesi olayı. Burada da derin ve amansız bir sorgulama gerekiyor. Nasıl oluyor da yıllarca bir avuç diyerek ifade edilen terör yok edilemiyor? Nasıl oluyor da sayısal olarak maksimum 5 binlerle ifade edilen terörist sürüsü itlaf edilemiyor? Bu uğurda milyar dolarlar toprağa gömülüyor? Gencecik fidanlarımız, geleceğimiz, güvencemiz, hürriyetimiz olan canlarımız apansız toprağa düşüyor? Elbet vatan uğruna şehit olunur amma burada amansız bir paradoks yok mudur? Burada beyinleri uçuklatacak bir rant mı dönmektedir? Ve bu rantı cukkalayan kimlerdir? Bu soruları sinmeden, ürkmeden, korkmadan bu toprağın asıl çocukları sormalıdırlar. Yoksa bu ülkede huzur asla bulunamaz. Bu ülkede insana asla değer verilemez. Bu ülkede dökülen alın terinin karşılığı asla alınmaz. Bu ülkede kodamanlar hep emir verir. Bu toprağın gerçek sahipleri hep emir alır. İnsanlar hep ölmek için doğarlar yaşamak için değil.

Bu yanlış gidişe dur demeliyiz. Dur demek için sormalıyız, sorgulamalıyız. Karşımıza gelen, vekil denilen tipleri sarsmalıyız, emdiği sütü fitil fitil burnundan getirmeliyiz gerekirse. Bizdendir diyerek karşılarında sus pus olmamalıyız. Onlar kim ya? Bizim oylarımızla bize efelenmek, bizi susturmak var mı öyle? Lütfen biraz yürekli olalım. Aslında birimize gösterilen yanlış bir hareketi hepimize gösterilmiş kabul edip topyekûn tepki koysak bizlerde ne korku kalır ne de yılgı. Amma hayır susuyoruz, bir sempati umuyoruz yüzsüzce. Bize dokunmayan bin yaşasın diyoruz. Sonuçta da topluca kaybediyoruz. Şiir gibi, şarkı gibi, türkü gibi yaşamdan mahrum kalıp ot gibi yaşayıp gidiyoruz. Yazık.

Bir milliyetçi geldiğinde ve vatan millet dediğinde, söyle ulan vatan için ne yaptın diyemiyoruz. Hani göster somut olarak ortaya koyduklarını diyemiyoruz. Ya da söylediklerine mukabil vatan-millet böyle mi savunulur, korunulur arkadaşım diyemiyoruz. İlla birinin yaltaklık yapacağını varsayarak yapanın kendimiz olması gerektiğini kurguluyoruz ve böylece gelecek tepkilerin önünü de kesiyoruz. Sahte yiğitlik nutku dinleyip kendi kendimizi tatmin ediyoruz. Sonrada aptalca başkalarını suçluyoruz.

Bir İslamcı geldiğinde ve dinden imandan, kul hakkından vs dem vurduğunda, söyle ulan bu dediklerinle mütenasip hangi işlemi yaptın, hangi projeleri hayata geçirdin diyemiyoruz. Kodamanlara bu halkın alın terini çaldırmadın mı, kapitalist önünde eğilip, garibe başkaldırmadın mı diye soramıyoruz. Yetimin hakkını soyguncudan alıp teslim ettin mi diyemiyoruz. Gençliğin ahlaklı yetişmesi için hangi düzenlemeyi yaptın, ahlaki değerlerin ikamesi için hangi adımları attın diye sarsıcı sorular yöneltemiyoruz. Bizdendir diye her dediğini koyun gibi dinliyoruz. Sonrada eli suçluyoruz.

Bir solcu gelip haktan, adaletten, özgürlükten yana coştuğunda, insan hakkından dem vurduğunda, söyle ulan insan olan sadece sen misin, özgürlük sadece senin için mi olmalı, adalet sadece senin hakkın çalındığında mı mevzu bahis edilmeli diyemiyoruz. Bizdendir arkadaşlar fazla üzerine gitmeyelim uyarısıyla muhatap oluyoruz ve uyarıya uymaktan salakça bir zevk alıyoruz. Ulan, solculuk; adaletçilik, emekçilik dersiniz amma kapitalist önünde düğme ilikler, boyun eğersiniz bu mu solculuk diyemiyoruz. Ulan solculuk muhtaç olduğunda garibin kapısına gitmek, hal hatır sormak mıdır diye haykıramıyoruz. Sonrada sömürülüyoruz diye başkalarını suçluyoruz.

Bir Kemalist gelip Atatürk’ten dem vurduğunda, Kemalizm’den, devrimlerden söz ettiğinde, söyle ulan Mustafa Kemal, sana, benim adımı kullanarak halkı soyacaksın mı dedi? Benim devrimlerimden istifade ederek kendine saltanat mı üreteceksin dedi demiyoruz, diyemiyoruz. Halka ağalık, paşalık mı taslayacaksın, halkın değerlerine küfür mü edeceksin dedi ulan diyemiyoruz. Korkuyoruz, ürküyoruz. Ne yaptın Mustafa Kemal’in gösterdiği hedeflere ulaşmak için diye yüzüne yüzsüzlüğünü haykıramıyoruz. Hangi terakkiyi sağladın, hangi planları ve projeleri hayat geçirdin diye sorgulayamıyoruz. Atatürkçülük, oturduğun yerden emir yağdırıp, halkı hizaya sokmak mı diyemiyoruz. Atatürk, düşünen beyinlere, hisseden vicdanlara zincir vurmak, gören gözlere perde çekmek mi diye konuşamıyoruz. Sonrada ülkenin batışından başkalarını sorumlu tutuyoruz ve bizi aldatanları görmüyoruz.

Bu tür iletişim aynen sendikalar içinde geçerlidir maalesef. Ulan, böyle işler düzelmez. Senden olsun benden olsun. Oğlum yönetici yöneticidir. Yaptığı her şeye topluca muhatabız. İstesekte istemesekte. Bu yüzden hangisi olursa olsun amansızca sorgulamalıyız. Yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını sormalıyız. AKP li AKP li vekili, MHP li MHP li vekili, CHP li CHP li vekili, SP li SP li vekili vs amansızca sorgulamalıdır. Bizdendir deyip yalakalık yapmaya çalışmamalıyız. Birazcık onurlu olmak gerekmiyor mu arkadaşlar. Zira zarar tek tarafı değil her tarafı ilgilendiriyor. Giden hepimizin yaşamından gidiyor birimizin değil. Bu yüzden bizden olanları acımasızca sorgulayabilmeli ve verdiğimiz oyun hesabını sorabilmeliyiz. Biz onlara değil, onlar bize muhtaç arkadaşım. Bunu bilmek gerekiyor.

Ah söylenemeyenler bir söylenebilse, dilin ucuna gelenler geri yutulmadan bir çıkabilse!

Soru ve sorgu bilinciyle kalınız sevgili dostlar. Bu ülke sizin. Özgürce düşünebilir, korkmadan sorabilir, sorgulayabilirsiniz. Bu hazine sizin, dilediğinizce istifade edebilirsiniz. Bu sizin elinizde kesinlikle. Korkmayın kimse size bişey diyemez. Zira kanunlara karşı çıkmıyorsunuz. Ülkenizi, hazinenizi, hakkınızı koruyorsunuz. Herkes haddini bilmelidir. İnanın bizler bunu bir yapabilsek varya bu ülke bir yılda şaha kalkar. Çünkü; seçtikleriniz artık sizi sağılacak inek gibi göremezler ve yanınıza gelmekten imtina ederler. Ve bir şeyler yapmak zorunda kalırlar. Ve bizler hayata ölmek için değil yaşamak için doğarız. Doğan günden zevk alırız, keyiflice yaşarız, yeryüzünde özgürce koşarız, deli dalgalar gibi coşarız, yırtarız dağları enginlere sığmaz taşarız. Haydin dostlar er meydanına. Haydin dostlarım hakikati sırtlan suratlıların yüzüne haykırmaya.

Umutla.

 

 

Tarih: 11.09.2009 Okunma: 648

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?