Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
SİLAH BİYOLOJİK OLUNCA MERMİSİ
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA ( GDO ) VE
VİRÜS
Önce
kene çıktı ortaya. Bir yapıştı pir yapıştı.
Bulaştırdığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ile her
yaz kayıplar vermemize neden oldu. Türkiye başta
olmak üzere Afrika, Asya, Balkanlar ve
Ortadoğu’da 30’dan fazla ülkeyi tehdit eden
bu hastalığın tedavisi henüz bilinmiyor
ve bu da demek oluyor ki kayıplar
daha da olacak.
Sonra
kuş gribi tuttu yakamızdan. Tavuk, yumurta yiyemez
olduk. İtlaf çukurlarında canlı canlı yaktılar
zavallı hayvanları. Yok kuş sürüleriyle yayıldı,
yok ekolojik dengeden kaynaklandı …. Ve sonra
domuz gribi havası esmeye başladı. Ülkemizde
pek sık rastlanılmasa da mikrop çok
büyük bir tehdit oluşturuyor. Ve nihayet
şimdi de Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( GDO
) ile hedef tahtasındayız. Hükümetimizin genetiği
değiştirilmiş bitkilerin satın alınmasına kapıyı
aralaması, halkımızı gelecek korkusuyla karşı
karşıya bıraktı. İnşallah bu kadarıyla kalır her
şey. Yeni virüsler ve mikroplar çıkmaz
pusularından.
Verimli topraklarımıza sahip olmak, sıcak
denizlerimize ulaşmak, madenlerimizi sömürmek ve
gücümüzü kullanmak asırlardan beri diğer
devletlerin ağzının suyunu akıttığı bir
gerçektir. Bunun için nice savaşlar yapıldı ve
nice şehitler verildi. Ancak göğüs göğüse çarpışmak
eskilerde kaldı. Şimdi şeytan gibi arkadan
yaklaşıyor bu eli kanlı güçler. Laboratuarlarda
geliştirilen bakteri, virüs, mikrobik toksinler vb.
biyolojik ajanlar, gönderildiği ülkenin insanlarını
hastalıktan kırıp geçiriyor.
Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi ( KKKA ), Kuş gribi , Domuz
gribi vb son dönemlerde bir takım
biyolojik silahlarla ülkemizin çökertilmeye
çalışıldığı iddiaları kol geziyor. Artık bu
iddialara kimimiz inanıyoruz kimimiz inanmıyoruz.
1925 Cenevre Protokolüne göre biyolojik ve
kimyasal silah kullanımı tüm Dünya’da yasak. Ancak
iddialara göre en az 17 ülkenin
elinde bu tür silahları var ve hatta
zaman zaman da kullanmaktan çekinmiyorlar.
Ülkemizi vurmak için emperyalist güçlerin silah
kolleksiyonlarından biri de GDO’lar.
Hükümetimizin genetiği değiştirilmiş bitkilerin
üretimine ve pazarlanmasına kapıyı aralaması,
halkımıza gelecekte geri dönüşü imkansız
felaketler yol açacaktır. Çünkü bu tasarı
kesinleşirse bioteknoloji şirketleri , “Ürün çeşitliliği
artıyor, tarım ilacına gerek kalmıyor, gıdanın
besleyiciliği artıyor, tarıma yapılamayan alanlarda
bile uygulanabiliyor, ürün verimi 10 kat artıyor
“ vb. yalanlarıyla çiftçilerimize GDO’ lu
tohumları daha rahat satacak ve verimli
topraklarımıza bazı özellikleri değiştirilen bu
bitkiler ekilecek. Peki sonra ne olacak?
İnsanlara
etkileri ; Allerjik
hastalıklar ortaya çıkacak, hastalıklara vücudun
direnci zayıflayacak, insanlar daha kolay hasta olacak ve
en önemlisi insanları kısırlaştıracak.
Doğaya
etkileri ;
Organik tarım tehdit edilecek, uzaklığı ne olursa
olsun rüzgarlar ve tozlaşma yoluyla
organik bitkilerin genetiğini değiştirecek. GDO’ lu
tohumlarla tarım yapılan alanlardaki haşereleri
yiyen kuşların türü tükenecek.
Sanki
verimliliği arttırmak ve tarımsal mücadele
ilaçlarının kullanımını azaltmaya yönelik başka
teknoloji kalmadı mı ki ille de GDO’
lu tohumlar???
GDO’ lu tohumları onlar üretiyor, biz
de satın alıyoruz.
GDO’
lu tohumların ekimi 25 ülkede 125
milyon hektarlık alanda yapılıyor. En son
Mısır da bu ülkeler arasına katıldı. Şimdi
ülkemiz de bu yolda koşturulmaya çalışılıyor.
Durum o kadar trajikomik ki; organik pamuk, mısır
ve yağlı tohumlarımızı ABD ve
İsrail’e satıyoruz, tarımsal verimlilik yalanlarına
inanarak onlardan GDO’ lu tohumları almak için
can atıyoruz. Hatta İsrail’e bu iş için
milyonlarca dolar ödüyoruz. Tazmanya bile GDO
projesini iptal etti, Yunanistan ABD’ nin ürettiği GDO’
lu mısırların alım yasağını 2 yıl uzattı.
Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ile çok
sayıda AB ülkesi ve bazı Afrika
ülkelerinde GDO’lu ürünler yasaklandı veya çok
katı sınırlamalar getirildi
“
Ürün çeşitliliği artıyormuş, tarım ilacına gerek
kalmıyormuş, gıdanın besleyiciliği artıyormuş, tarıma
uygun olmayan alanlarda bile uygulanabiliyormuş,
ürün verimi 10 kat artıyormuş. “ vb. iddialara
rağmen isimlerini saydığımız bu ülkeler, GDO’ lu
tohumları neden topraklarına sokmuyorlar?
GDO’ lu
tohumlar sadece bir hasat dönemi için
kullanılıyor .Üstelik ertesi yıl tozlaşmalarla
beraber yabani otlar daha da fazlalaşıyor.
Böylece benim çiftçim, her yıl yeni tohum
ve yabani otları ilaçlamak için de
ilaç almak zorunda bırakılıyor. Bir nevi
tohum ve ilaç şirketlerinin köleleri haline
getiriliyor.
GDO’ lu besin yiyene yanında kanser
bedava
Her ne
kadar GDO’ ların insan üzerindeki etkileri
tam olarak kamuoyuna açıklanmasa da, hayvanlar
üzerinde derin tahribatlara yol açtığı
kanıtlanmıştır. İskoç bir bilim adamı genetiği
değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin
tamamının iç organlarında küçülme, sindirim
sistemlerinde bozukluk, bağışıklık sisteminde çökme ve
kısırlık olduğunu gözlemlemiş.
Rus bir
bilim adamı da genetiği değiştirilmiş soya
ile beslediği farelerin tamamında yine aynı
korkunç tablo ile karşılaşmış. İnsanların sonunun
farelere benzemeyeceği teminatını kim verebilir?
Toz kondurulmasa da kanıtlar ortada. GDO’lar
doğrudan olmasa da dolaylı yoldan kansere
neden oluyor. Sunileşmiş yiyeceklerin ülkemize
sokulup daha ucuza satılması ve
vatandaşın bilgilendirilmemesi nedeniyle
ülkemizde kanser vakaları sürekli artış
gösteriyor. Bu da takriben son 9 – 10 yıl.
Bir
düşünün her yıl 150 bin yeni kanser
vakasıyla yavaş yavaş öldürülüyor insanlarımız.
Baş satıcımız İsrail, bir köşeden sevinerek
bakıyor halimize. O sevinmesinde kim sevinsin. GDO’
lu tohum satarak para kazanıyor, onunla
beslenen insanlarımız kanser oluyor, kanserli
hastalara ilaç satarak yine para kazanıyor.
Tarım Bakanlığımız GDO’ lu ürünlerin bebek
mamalarında ve çocuk gıda ürünlerinde
kullanımını yasaklayarak yüreklere su serpmeye
çalışsa da gerçekler kabak gibi ortada.
Madem ki sağlık açısından bir tehlike yok,
o halde neden yasaklıyorsun? Sınırlama değil
kesin çözüm, yani bu GDO’ lu tohumları ülke
sınırlarına bile sokmamak gerekiyor. Ama nerede
o basiret. Türkiye’ nin Ulusal Güvenlik Yasası
olmadığı için denetlenmeyen GDO’ lu ürünler, 1600
çeşit besin maddesinin içine sokuluyor. Hükümet
ise birilerine şirin görünmek adına GDO’lu
ürünlerin alımını kolaylaştırmak için hazırlanan
tasarıyı meclisten çıkarmak için taklalar üstüne
taklalar atıyor.
Arşiv