Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir
ülke varmış. Ama; bu ülkede hukuk ve hâkimler de
varmış.
Törelere göre,
bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa
çalınırmış. Uzun uzun da yankılanırmış. Eşraftan birisi ölürse
çan iki defa, büyük bir devlet adamı ölürse çan
üç defa çalınırmış. Ya kral? O
öldüğünde çan dört defa çalınırmış.
Gel zaman, git
zaman şehirde bir olay olur. İş mahkemeye intikal eder.“ davanın sanığı olarak
mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini
ise bütün vatandaşlar bilmektedir”
bir formalite olarak görülmesi ve sanığın beraatı beklenen davadan sürpriz bir
karar çıkar. Sanık para cezasına mahkûm olmuştur.
Hâkim sorar : “Bir diyeceğin var mı?”
Sanığın
cevabı : “hayır!”
Mahkeme biter.
Dinleyiciler dağılırlar. Kafalarda bir istifham… Kısa bir süre
sonra dev çanın sesi duyulur. Acaba kim öldü?.. Çan bir defa
daha çalar. Eşraftan biri öldü. Şehir çan sesi ile bir defa daha
inler. Hımmmmm… büyük bir devlet adamı, acaba kim ?.. Soruya cevap
alınmadan çan bir defa daha yeri, göğü inletir. Herkeste bir feryat
: Eyvah !.. Kralımız öldü !..
Ancak,
törede görülüp işitilmemiş bir şekilde çan, beş ve altıncı defa da
çalınır, yer gök inler ve sesler kesilir. Herkes çan
görevlisine koşar, bunun ne anlama geldiğini öğrenmek için. Bir de
bakarlar ki, çanı, haksız yere mahkûm edilen adam
çalmaktadır.
Sorarlar : Ne
demek beş ve altı defa çan çalmak?.. Kraldan daha büyük birisi mi
öldü?..
Cevap şaşırtıcı
olduğu kadar anlamlıdır da : Evet… Adalet öldü...
Arşiv