Oy gizli,
haber kutsal, yorum hürdür.
“Beraber
yürüdük biz bu yollarda” diye
başlayan şarkıyı söylüyor her fırsatta… Mikrofonlar her uzatıldığında da bu
şarkıyı okuyor… Bu romantik şarkıyla özdeşleşen Erdoğan, “platonik aşktan anlamam” diyor.
Hâlbuki o çok sevdiği şarkı sözlerini
duyarak söyleseydi “anlamam” demeyecekti. Demek ki aslında şarkıyı okurken
hiçbir şey hissetmiyor.
Bakın, platonik aşkı sözlükler nasıl tanımlıyor: Platonik aşk, günlük Türkçede, karşılığı sorgulanmayan aşk anlamında kullanılır.
Gerçek sevgidir. Fiziksel doyum için değildir.
Platonik aşkta, insan bir kişiye âşık olurken, diğeri âşık olmaz. Tek
taraflıdır.
Tasavvufta buna
"müşahhas""tan "mücerret"e ulaşma denir ki, divan
şiirinde çokça işlenen bir konudur.
* * *
Yani kısaca, Allah aşkı da platonik bir
aşktır. İşte Sayın Erdoğan böyle bir aşktan anlamam diyor.
Oysa bu aşktır ki, bizi kuru ibadetten,
kuru tapınmadan korur, kurtarır.
Bu aşktır ki, hayatımızı doldurur, yaradılışımıza
bir anlam katar. Ruhumuza huzur verir. Bu aşkladır ki kâinatı ve eşyayı
anlayabiliriz.
Bu aşkı anlamam demek, aslında hayatı
anlamam demekle eş anlamlı…
Onun için yanık Fuzulî’miz der ki, “Aşk
imiş her ne var âlemde, ilim bir kıyl ü kal imiş ancak!”
Platonik aşkı anlamam, demek, aslında
maddeden, gözle görülen-elle tutulan materyalden başka bir şeyden anlamam
demektir.
*
* *
Erdoğan’ın, vaktiyle Necip Fazıl Kısakürek’le görüştüğü, hatta merhumun, bir
toplantıda, “Sakarya” başlıklı şiirinin
Erdoğan tarafından okunmasını arzu ettiği iddia edilir. Eğer bunlar doğruysa,
Erdoğan’ın üstattan hiç feyz almadığı ortaya çıkıyor.
Bakın Üstat Necip Fazıl aşk’a nasıl
bakıyor? Şairler sultanının şu mısraları, “aşktan anlamam” diyenlere muhteşem bir
cevap gibidir:
Şu
gaflet yükü insana bak;
Kendinden varlık cakasında.
Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında.
Kur’an, kalbi kör ezbercide,
Din, üfürükçü muskasında.
Batı, Batı der çırpınırlar,
Batı tükürük hokkasında.
Ve AŞKSIZ yobaz... İşi gücü,
Namazla Cennet takasında
* * *
POLİSE İŞKENCE
“Gecekondu” dediğin, hakikaten bir gecede
konduruluveren, en fazla tek katlı derme çatma bir binadır. Hâlbuki ekranlarda
“gecekondu yıkımı” diye haber yapılan mekânlara baktığımızda, koca koca
apartmanlar, mahalleler, siteler görüyoruz.
Bu binaların bırakın 1 gecede ortaya
çıkmasını, o hale gelmesi için yıllara ihtiyaç var. O apartmanlar, “gecekondu
mahalleler” bu seviyeye gelene kadar hiçbir belediyeci görmemiş mi?
Bu nasıl bir oyundur? Nasıl bir göz
yummadır?
Bu kadar göz yummadan sonra yıkmak için
bir polis ordusuyla mahalleye gidiliyor ve ürkütücü manzaralarla karşı karşıya
kalıyoruz. Daha acısı, halkla polis karşı karşıya getiriliyor. Nitekim
İstanbul’daki en son yıkımda, polisin üzerine, içi arılarla dolu bir arı kovanı
atmışlar.
Hadise baştan sona kadar polise
eziyettir.
Bu göz yummalarından dolayı siyasî
sorumlulara hiç hesap sorulmayacak mı? Siyasîlerin oy kaygısıyla görmezden
geldiği pisliği temizlemek için polisin bu işlerle uğraştırılması işkence değil
de nedir?
Önceki yazılar